Topluma, kadın ve yaşam gözüyle baktığımda elbette son yirmi yıla göre daha iyi yerdeyiz. Zira kadınlar haklarının bilincindeler. Bunun da nedeni kadın kurumlarının, siyasal partilerdeki, sendikalardaki kadınların hatta köylerimizdeki kadınların toplumsal hareketlerin içinde yer almalarıdır. Son zamanlarda makalelerimde özellikle kadınlar üzerine yazıyorum zira kadınların uğradığı haksızlıklara, zalimliklere tahammül edemiyorum. Yaşamın her alanında eşit katılım, eşit hak gerçekleşene kadar da yazmaya devam edeceğim, edeceğiz. Her ne kadar yasalar eşit olduğumuzu söylese de maalesef realite hiç öyle söylemiyor. Aile reisi halen erkek!
Aile içindeki kararları kadınlar alıyor gibi görünse de bütün kararlar erkekler tarafından alınıyor.
Evli bir kadın kocanın izni olmadan çalışamıyor, ekonomik zorluklar olmasa sanırım en eğitimli kadını bile çalıştırmayacaklar, eve bağlayacaklar.
Boşanmaların hızla çoğaldığından söz edilse de özellikle ev kadınları boşanmaya cesaret edemiyor, çünkü ekonomik bağımsızlığı olmadığından baba evine dönmekten başka çaresi yok. Belki de baba evinden kaçan kadın yeniden baba evine dönemeyeceğine göre “zalim kocaya” katlanıyor. Çocuklar da varsa vay haline kadının. Nasıl karşılayacak çocuğunun maddi ihtiyaçlarını?
Kadınlarla ilgili yazarken sadece ülkemizin kadınlarını değil dünya kadınlarının durumunu da araştırıp karşılaştırmalar yapıyorum. Dünya nüfusuna baktığımızda yarısını kadınlar oluşturuyor. Ama yönetim mekanizmalarına baktığımızda kadınları sembolik olarak görüyoruz. Lakin erkeklere sorsanız “kadınlarla erkekler eşit” derler.
Dünyanın her yerinde çalışan kadınlara baktığımızda da erkeklerle aynı işi yapmamıza rağmen eşit konumda olmadığımızı görüyoruz. Siyaset alanına baktığımızda da meclis sandalyelerinin yüzde doksanında erkek kafası görüyor, erkek sesi duyuyoruz.
Haklısınız çok eşitiz “analar- kadınlar kutsaldır.” Kutsal gördüğünüz için her gün kadın cinayetlerini, kaşı gözü morarmış kadınları servis ediyor haber kanalları. Hadi erkekler küçümsüyor da kadınlara ne oluyor acaba da kadın değerlerini, kadın haklarını savunan feminizmi öcü görüyorlar. Değerli kadınlar, feminizm erkeksi kadın olmak değildir, kadın olmaktır. Ataerkil düzenin yok saydığı kadının var olduğunu göstermektir. Feminizm, kadınların özgürleşmesinin ekonomik sistemin yeniden organizasyonuyla gerçekleşeceğine inanır. O küçümseyip burun kıvırdığınız feminizm hareketleri olmasaydı kadınların kat ettiği yol arpa boyunu aşmazdı inanın. Benim okumaktan bıkmayacağım Fransız feminizminin öncüsü Simone de Beauvoir “Kadın doğulmaz, olunur.” derken kadın olmanın toplumsal olarak yaratıldığının altını çizmiştir.
Türkiye toplumunda cinsiyet rollerine kabaca bir göz atalım; Halen erkekler, piyasa için üretimde yer alırken kadınlar ev içi üretimde görülüyor. Çocuk doğurma, yetiştirme, bitmek bilmeyen ev işleri kadının omuzlarında. Ki bu emek olarak görülmüyor bile. Çünkü maddi karşılığı yoktur. Son yıllarda ülkemiz kadınları toplumsal alanda önemli sıçramalar gösterseler de maalesef cinsiyetçi düzeni aşamıyorlar.
Tıpkı feminizmi küçümsediğimiz gibi Kadın kurumlarını Kadın hareketi kavramını da küçümseyenler oluyor. Bu kurumlar kadınların, toplum içindeki konumlarını kadınların lehine değiştirmek için çabalıyor. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü durup dururken mi armağan edildi dünya emekçi kadınlarına? Kadınların erkeklerle eşit ekonomik haklara sahip olmak için giriştiği zorlu mücadelenin sonucudur. Bildiğimiz gibi, 8 Mart 1857 yılında ABD’nin New York kentinde tekstil sektöründe çalışan kadın işçiler kendilerine ödenen düşük ücretleri, uzun çalışma saatlerini ve insanlık dışı çalışma koşullarını protesto etmişlerdir. Ancak yürüyüşte üzerlerine ateş açılan sonucu 115 kadın yanarak ölmüştür. Bu katliam sonucu dünyanın önde gelen kadın önderlerinden Clara Zetkin önderliğinde 1910 yılında Kopenhag’da yapılan uluslararası bir toplantıda kadın delegelerin önerisiyle o gün ölen emekçi kadınların anısına 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü olarak ilan edilmiştir.
Şimdi kadının tarihini bilince çıkarmadan birkaç marjinal örnekle kadınları küçümsemek, suçlamak, katilleri, kadına şiddet uygulayanları cesaretlendirmekten başka bir şeye yaramaz. Kadını kadına yabancılaştırmaktan başka işe yaramaz diye düşünüyorum.
İdeal kadın, ideal erkek henüz dünyaya gelmedi. Kadınlar erkeklerin/ erk sisteminin kendilerini denetlemesinden, haklarının gasp edilmesinden, erkeklerin kadının tarihini yazmasından usandılar. Kadınlar kendi tarihini kendileri yazıyor zaten. Şiirlerle, romanlarla, sinemayla, tiyatroyla “vardık, varız, var olacağız” diyorlar.
- Yazar Takdir bekler mi? - 14 Ağustos 2024
- Kör İnanç ve Terör - 4 Ekim 2023
- Z Kuşağı ve Deprem! - 9 Şubat 2023