Her yerde üşümez insan

Gönül’e … Mektup.

“Tut elimi” dedin, “koşalım”. Aralık 1972’den beri. Elli yıl. Koşuyoruz. Ne kavgalar ettik sevinçlerde. Ne sevinçler yaşadık kavgalarda. Kötü olmadık, hastalandık, iyileştik, iyileştirdik. Acı, karamsarlık, hüzün, yorulan öfkemiz… Aldatıcı hayallere, birtakım hesaplara kapılmadan, nasılsak öyle sevdik birbirimizi. Tartışmalarımız da oldu, kucaklaşmalarımız da. Hem yalnızlığımızı yaşadık iki kişi, hem zarif sığınak olduk tek kişilik. Anladık ki; evlilikte aşktan ziyade dostluktur kalıcı olan. Yaşlansa da düşlerimiz taş üstünde bir isim olmaya direniyoruz.

Bize ayrılan sürenin sonu umurumda değil. Ben iyi insan olmayı denedim, sen mevsimsiz hep iyiydin. Birinin kurban konumunda olduğu çatışmalardan uzak, farklı ama eşit yürümeye çalıştık. Sen nergisleri seviyordun en çok, ben karanfili. Sütlü kahve benim, çay senindi. (Çayı da seviyorum.) Kaç insan tanıdık ikiyüzlü, ne yalanlar gördük okyanusa uzanan. Kaç kazık yedik birlikte kedere dahil. Bedel ödeyip pişman olmayanlar en iyisiydi. Hakkı yenmez çocuklardı bizimkiler. O zaman iflas değildi dizlerin, ağrıyan değil iyileştiren, başımın motivasyon yastığı… Sen içini döküyor ben yaralarımdan uzaklaşıyordum. Ben dökerken içimi, sen… Çalınmış rüyalarımızda bitiyordu gecenin suskunluğu. Başını okşarken sokak köpeklerinin, kaç kez bölüştük ekmeğimizi. Kaçak günlerimizde Dimitır Dimov’un Tütün’ü bir gecede bitirmiştik, soluk soluğa. İnsanlar ne  kötü, ne de iyiydiler tamamen. Bizim acelemiz vardı. Her gece bir kitap. Zehir ayrılığa tutulduk sonra, tutsak. Susmanın erdem olduğu yerde yenilmedik, satmadık düşlerimizi. Avucumda atan nabzınla ısınıyordum Eylül’ün zindanlarında. Yüzümü okşayan ellerin kaygılarımın ilâcıydı. Türküsüz ve sabahsızdık, suyumuz kesik. Faşizmin sarmalında işsiz, evsiz, sancılı… Yoksulluk beterdi işkencelerden. Her şey onlar içindi ama yoktular. Biz inanırken özgür günlere neden hâlâ sessiz(di) ler. Acı çekmenin, yağmalanmış hayatın mistik bir tadı mı var ki? İlaçla uyuduğum geceleri saymıyorum yaşamdan.

Sevmek için yeterli zamanımız kalmadı Gönül’üm. Sana henüz söylemediğim sözcükler peşindeyim. Birlikte yapacağımız yolculukların, hep ertelenen planların, gezeceğimiz yerlerin. Parçalarımı birleştiren çocuk sevincim, duvara asılı resminde duruyor. Varlığınla güçlendiğim, suskunluğunla anlaştığım anılarımız, mektuplarımız… Baş etmenin en etkili yolunu birlikte büyürken öğrendik, sevmeyi. Her türlü gericiliğe karşı mücadeleyi, zorluklarla arkadaşlığı, omuz omuza. Başımız inmeden yere, iki dilde tek bir dili konuşarak.

Güzel şeyler duymak isterdin doğum günlerinde, ben hep unuturdum, kararlı biçimde. Cep telefonu yoktu. Peş peşe gelirdi iğneli sitemlerin uzatma dakikalarında, gökyüzü puslanır, daralırdım. Bir kadın, “ipek böceğim” demişti benden önce, çaldı sözcüğümü. Gözlerin ise hâlâ anlatılmayı bekliyor, yudum yudum serinlik. Ürkmesin diye aşkımız, uzaklara bakmam ben. Üç çocuk, üç şirin torun… Koşarak kollarımıza atlayan masumiyet… Yükleri ağır da olsa o müthiş duygu yanımızda olsun yeter. Umudumuzu mutlaka geri alacağız sevgilim, demlenen sevdamıza… Yine birlikte…

Muzaffer YEGÜL
Latest posts by Muzaffer YEGÜL (see all)