“Göçte öküzün ezdiği otun hesabı tutulmaz”

Amerikan emperyalizminin yeni jeopolitik doktrini etkisini kuşak ülke ve bölgelerde göstermeye başladı. Amerikan emperyalizmi bir taraftan Çin’i denizden çevrelemek için adımlar atarken, diğer taraftan da Çin’in “Bir Kuşak Bir Yol” projesinin kara koridorlarını (Çin-Kazakistan-Rusya-Belarus-AB ve Çin-Orta Asya Türk devletleri- Hazar Denizi-Azarbeycan-Gürcistan-Türkiye ve diğerlerini) hedef almaktadır (1).

Çin’in dünyayı bir ahtapot gibi saran bu projesi uğradığı her yeri/ülkeyi/bölgeyi Amerikan emperyalizmiyle dünya hegemonyası rekabetinde jeopolitik bir fay hattına dönüştürmektedir. Bu fay hatlarının toplamı; birbirine bağlanması yeni bir dünya düzeninin temel taşlarını oluşturmaktadır. Amerikan güdümlü mevcut dünya düzenini yıkacak olan bu fay hatlarıdır. Mevcut dünya düzenin yıkılması Amerikan hegemonyasının yıkılması demektir. Bu yıkımı, dünya sahnesinde belirleyici güç olarak çekilmek zorunda kalışı geciktirmek, ötelemek için Amerikan emperyalizmi şimdi var gücüyle Çin’in meydan okuyuşunu engellemeye, mümkünse geri püskürtmeye çalışmaktadır. Bu çabanın beklenen işaretlerini Kazakistan’da, Ukrayna’da ve Türkiye ile ilişkilerinde görmekteyiz, göreceğiz.

Bu jeopolitik rekabet şimdilik Avrasya karasında hızla gelişmektedir. Çin’den Rusya üzerinden Avrupa’ya, Afganistan-Orta Asya Türk devletleri-Güney Kafkasya veya Çin-Afganistan-İran-Türkiye üzerinden Avrupa’ya uzanan bu jeopolitik hatta üç küresel oyuncu yer almaktadır: Çin, ABD ve Rusya. Tek başına dünya hakimiyeti jeopolitikası üreten ve bu oyunu oynayacak durumda olan ülkeler bunlardır. Ancak bu oyunu oynayabilmek için hem figüranlara hem de birinci, ikinci derecede yardımcı aktörlere ihtiyaç vardır. Bu üç aktör, şu anda, çelişkilerin keskinleştiği alanlarda doğrudan topa girmeden durumu kendi lehlerine çevirmenin peşindedir.

Demek ki, dünya hakimiyetine oynamak için sadece jeopolitika üretme gücüne ve yeteneğine sahip olmak yetmiyor. Aynı zamanda bu oyunda farklı pozisyonlarda oynayabilecek oyunculara da ihtiyaç vardır. Ancak, dünya da artık eski dünya değildir; hele hele iki kutuplu dünya hiç değildir. Çok rekabet merkezli dünyada gücüne göre hareket eden belli ülkeler kendi çıkarlarını önplana çıkartabildikleri için jeopolitik oyun kurucuların oyunlarının bir parçası olmak yerine her üçü veya ikisi ile karşılıklı çıkara göre hareket edebiliyorlar.

Kazakistan:

Bu durumu Kazakistan’daki halk ayaklanmasında ve aynı dönemde gündeme gelen provokasyonda (“renkli devrim” girişiminde) gördük. Kazakistan yer altı kaynakları (petrol, doğal gaz, madenler) bakımından Orta Asya’nın en zengin ülkesidir. Kazakistan, SSCB dağıldıktan sonra “bağımsız” ülke olarak hem Rusya’ya hem de Çin’e karşı mesafeli durmuştur. Batı yanlı politikasında Rusya ve Çin’i dengelemeyi esas almıştır.

Kazakistan, ABD, Rus ve Çin jeopolitiği bakımından oldukça önemli stratejik bir konumdadır. Kazakistan’a veya Orta Asya’ya yerleşmiş bir ABD, bir taraftan Rusya’yı doğudan da kuşatacağı gibi, Çin’i de batıdan kuşatmış olacak ve her iki ülkenin arasında yer alacağı, her ikisine de sınır komşusu olacağı için ortak hareket etmelerini zorlaştıracaktır.

Kazakistan’da hem sınıf mücadelesi ve hem de Batıyla ilişki içinde iktidar kavgası Rusya önderliğinde “Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü”nün müdahalesiyle bastırılmıştır. Bir kazanan aranırsa bunun Rusya olduğu açıktır. Diğer bir kazanan da Çin olmuştur. Ancak, Amerikan emperyalizmi diğer Orta Asya devletlerinde de (Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan) kendisi için çalışan, Amerikan çıkarlarına hizmet eden güçleri iktidara getirmek için mücadelesinden vaz geçmeyecektir. Orta Asya’da, Rusya ile Çin arasında kalan bu bölgede istikrarsızlığın devamı ABD’nin çıkarınadır. Rusya ve Çin’i istikrarsızlıkla uğraştırmak Amerikan emperyalizminin jeopolitik doktrininin bir ayağıdır.

Orta Asya, hem bu üç ülke arasındaki hem ABD-Rusya, ABD-Çin ve Çin-Rusya arasındaki jeopolitik oyunda en son kale olacaktır. Bu oyuna İran’ın, doğrudan veya Türk Devletleri Teşkilatı üzerinden Türkiye’nin de katılacağı açıktır. Amerikan emperyalizmi Rusya ve Çin’e karşı bu teşkilatı da öne sürmeye, kendi çıkarlarına koşmaya çalışacaktır. Hatırlatmak gerekir ki, bunu SSCB dağıldıktan sonra Orta Asya Türk devletleriyle kurduğu ilişkilerde, Kırgızistan’daki “renkli devrim” girişiminde, kurduğu ve kapatmak zorunda kaldığı askeri üslerle denedi. Ancak istediği sonucu alamadı. ABD’nin Orta Asya’daki faaliyeti bu ülkeler açısından bir tecrübedir.

Ukrayna:

Ukrayna, sonunda şu veya bu biçimde mevcut bölünmüşlük sınırları içinde parçalanacaktır. Rusya’nın Ukrayna’dan vaz geçmeyeceği gibi Batı da Ukrayna’dan vazgeçmeyecektir. Amerikan emperyalizmi ve NATO, Rusya’nın dibine kadar sokulmuşluk durumunu ancak ve ancak Ukrayna üzerinden sağlamıştır. Bu nedenle ABD ve NATO’nun etkisi altındaki bir Ukrayna Rus emperyalizmini her zaman meşgul edecek, güçlerinin bir kısmını bu bölgede tutmasına neden olacaktır.

Rusya ile ABD/NATO arasında doğu Avrupa’da Baltık ülkelerinden Karadeniz’e uzanan hattın en önemli halkası Ukrayna’dır. Amerikan emperyalizmi sürekli kışkırtmalarıyla Ukrayna sorununu canlı tutmaktadır. Rusya’nın işgalinden ve savaştan bahsedilmektedir. Ancak burada Ukrayna ordusu ve Rusya yanlısı güçler arasında çıkacak olan bir savaş, sadece bu güçler arasında bir savaş olarak kalmayacaktır. Bunu ABD de, Rusya da bilmektedir. ABD savaş çığırtkanlığı yaparak AB’yi de kendi çıkarlarına bağlayarak Rusya’ya karşı tavır alınmasını sağlamaya çalışmaktadır. Nitekim yeni kurulan Alman hükümeti Rusya’ya karşı sert politikadan yana olduğunu açıkladığı gibi, Kuzey Akımı 2 boru hattını tehdit olarak öne sürmektedir. Ama Fransa’da Rus gazına bağımlılıktan bahsetmektedir.

Son birkaç gün içinde ABD ve Rusya arasında Ukrayna sorunu çerçevesinde gerçekleştirilen toplantılarda bir sonuç alınamamıştır; ne ABD Rusya’nın önerilerini ne de Rusya ABD/NATO’nun önerilerini kabul etmiştir. Bu demektir ki, bu iki ülke arasındaki ilişkiler/rekabet Ukrayna merkezli olarak keskinleşecektir.

Ukrayna sorununun bir ucu Türkiye’ye de dokunduğu için diktatör daha önce dile getirdiği arabuluculuk önerisini şimdi de yineledi.

Türkiye:

Türkiye’nin tavrı bu her üç ülkenin dünya jeopolitikasını Kazakistan ve Ukrayna’dan daha fazla etkileyecek karakterdedir. Kazakistan ve Ukrayna’nın stratejik konumu ne kadar önemli olursa olsun nihayetinde bölgesel kalabilir. Etkileme konusunda Türkiye’nin stratejik konumu adeta belirleyicidir:

Türkiye-ABD açısından:

ABD-Türkiye arasındaki ilişkilerin son yıllarda, özellikle de 15 Temmuz 2016 darbe girişiminden bu yana çelişkiye dönüşmesi durumunda bir değişme olmamıştır. Her iki taraf Suriye, Doğu Akdeniz, Azerbaycan-Ermenistan eksenli Güney Kafkasya, Libya sahalarında çelişkili ve uzlaşmaz tutumlarını devam ettirmektedir.

ABD’nin Dedeağaç’taki askeri yığınağı, her ne kadar Rusya’ya yöneliktir açıklaması yapılsa da Türk burjuvazisini tedirgin etmektedir.

ABD, Türkiye’nin Rusya ile geliştirdiği ilişkilerden rahatsız olmaktadır. Türkiye’nin Rusya’dan S 400 alımını kabul edilir görmemektedir.

ABD, Türk boğazlarının NATO’ya tamamen açılmasını, yani her türden savaş gemisinin Karadeniz’e girmesini ve gerekli görüldüğü kadar kalmasını talep etmektedir, yani Montrö Boğazlar Anlaşmasının çöpe atılmasını, Karadeniz’in bir ABD-NATO gölü olmasını istemektedir.

ABD, Türkiye’nin Ukrayna sorununa olduğundan daha fazla müdahil olmasını istemektedir.

Sonuç itibariyle ABD, eski, istediğini yaptırabildiği, kendi çıkarları için kullanabildiği Türkiye’yi istemektedir. ABD, Türkiye’nin eskisi gibi Karadeniz hattını Rusya’ya karşı yeniden tutmasını talep etmektedir.

Doğu Akdeniz Boru Hattı veya bilinen ismiyle Eastmed Boru Hattı konusunda ABD’nin Türkiye yanlısı tavrı da her iki ülke arasındaki ilişkilerin yumuşamasının bir nedeni olacak ağırlıkta değildir. Doğrudur bu hattın ABD tarafından reddi, sonuçta Doğu Akdeniz’de Türkiye karşıtı blokun bir yenilgisidir. Ancak, Türk burjuvazisinin bununla yetineceğine inanmakta saflık olur.

Türkiye-Rusya açısından:

Rusya nasıl bir Türkiye istiyor? Rusya’nın dünya ve bölgesel (Karadeniz, Akdeniz, Ortadoğu, Kafkasya, Orta Asya) jeopolitiği bakımından Türkiye’nin önemi açıktır. Rusya açısından ABD’nin yanında olmayan, onun dünya jeopolitik açılımının bir parçası olmayan Türkiye en “iyi” Türkiye’dir. Rusya, Türkiye ile ilişkilerinde buna dikkat etmiştir. ABD’nin Rusya’yı Karadeniz’de veya daha geri bir hat olan Türkiye topraklarında yeniden, soğuk savaş döneminde olduğu gibi çevrelemesini engellemek için Türkiye ile ilişkilerinde jeopolitik tavizler vermeye de razı olmuştur. Azerbaycan-Ermenistan savaşında Türkiye, Rusya’nın arka bahçem dediği alanın bir parçası olan Güney Kafkasya’ya nüfuz etmiştir.

Montrö Boğazlar Anlaşmasının bozulmaması için Türkiye’nin yanında olduğunu sürekli açıklamaktadır.

Türk Devletleri Teşkilatı’nın kurumlaşmasının Türkiye-Rusya ilişkilerini nasıl etkileyeceğini ileride göreceğiz. Bu teşkilat Türk burjuvazisi açısından ancak doğrudan ve tamamen jeopolitik içerikli olabilir. Bunun böyle olacağını Rus jeopolitik aklı da mutlaka görmektedir.

Türkiye-Çin açısından:

Türkiye-Çin ilişkileri jeopolitika açısından yenidir ve hangi yönde gelişeceği de belli değildir. Ancak ortada duran gerçek şudur: Amerikan emperyalizmine karşı jeopolitik rekabetinde Çin de, aynen Rusya gibi Türkiye’yi yanına çekmek isteyecektir. Çin’e göre de en “iyi” Türkiye, ABD’den uzaklaşan Türkiye’dir.

Bunun ötesinde Türkiye, Çin’in Avrupa pazarına açılan en önemli kara kapılarından birisidir. “Bir Yol Bir Kuşak” projesinin başarılı olup olmayacağı aynı zamanda Kapukule’nin açık olup olmayacağına da bağlıdır.

Çin yakında Doğu Akdeniz’deki “it dalaşı”na da müdahil olacaktır, ABD, AB’nin ve Rusya’nın yanı sıra kendi çıkarlarının takipçisi olacaktır.

Bütün bunlar Çin’in Türkiye’ye yönelik politikalarında önemli rol oynayacaklardır.

Türk Devletleri Teşkilatı’nın kurumlaşmasının Türkiye-Rusya ilişkilerini nasıl etkileyeceği sorusu Çin için de geçerlidir. Doğu Türkistan Çin’in sömürgesidir. Bu gelişmeyi de göreceğiz.

Ancak şu kadarı açıktır: Türk Devletleri Teşkilatı’nın kurumlaşması, Türkiye-Türk Devletleri Teşkilatı-Rusya ve Çin arasında Orta Asya’da yeni bir jeopolitik çatışma alanının doğmasını beraberinde getirecektir. Rusya açısından bu alan sadece Orta Asya ile sınırlı kalır mı, burası bilinmez ve bu bilinmezliğin ne anlama geldiğini Rus jeopolitik aklı da mutlaka bilmektedir.

Rus devleti sınırları içinde var olan Türk ve Müslüman kimlikler Rus emperyalizmi için potansiyel bir tehlikedir.

Türk Devletleri Teşkilatı’nın Amerikan emperyalizmi tarafından kullanılma olasılığı da var. Türkiye-ABD arasındaki sorunlar çözülmeden önce Türkiye’nin Türk Devletleri Teşkilatının Amerikan çıkarılışına koşulmasına ne derece razı olacağı soru götürür.

Diğer taraftan Türk Devletleri Teşkilatı olsa da olmasa da Orta Asya son kertede Rusya-Çin rekabetine de sahne olacaktır. Jeopolitika üretme yeteneğine sahip olan bu her iki güç arasında adı konmamış rekabet hiç de yeni değildir. Çin’in yükselişini, Rusya’yı etkileyişini ve Sibirya’da tarihsel gözü oluşunu Rus jeopolitiği her zaman not etmiştir.

Sonuç itibariyle:

Amerikan emperyalizminin II. Dünya Savaşı sonrasında önce sosyalist, sonra da revizyonist (Kruşçev’in 1956’da 20. Parti Kongresinde iktidara gasp etmesi) sisteme karşı kendi çıkarlarına göre kurduğu dünya düzeni; dünya çapında hegemonyası artık sarsılmıştır; ABD giderek gerileyen, çöken bir güçtür.

ABD savunmada olan bir güçtür. Dünya hakimiyetini, kurduğu dünya düzenini Rusya’ya karşı değil, yükselen ve kendine meydan okuyan Çin’e karşı savunmakla karşı karşıyadır.

Revizyonist, sosyal emperyalist SSCB’nin 1991/1992’de dağılmasından sonra dünya, hala devam etmekte olan çok rekabet merkezli dünyaya dönüşmüştür. Çok rekabet merkezlilik Amerikan hegemonyasını sarsan, zayıflatan bir olgudur. Bu rekabet merkezleri Çin’e karşı değil, Amerikan hegemonyasına karşı oluştular.

ABD ile Çin arasındaki dünyaya hakim olma rekabeti, I. Dünya Savaşından sonra süreç içinde ABD’nin dünya jandarmalığını İngiltere’den devralmasına hiç benzemeyecektir. Bu devir o zaman “barışçıl” oldu; İngiltere kaderine razı olmuştu. Şimdi durum öyle değil. Amerikan emperyalizmi sonuna kadar direnecektir, hegemonya süresini uzatmaya çalışacaktır. Başarısız olduğu durumda aynen soğuk savaş döneminde, özellikle de revizyonist SSCB döneminde nasıl ki sermaye ve üretimin uluslararasılaşması iki dünya yaratmışsa şimdi de öyle olacaktır; ABD eksenli bir Batı kutuplaşması ve Çin eksenli Asya-Pasifik kutuplaşması. Bu kutuplaşmada Avrupa’nın nerede duracağı belli. Ancak Afrika ve Güney Amerika’nın nerede duracağı belli değil.

Bu rekabet sürecinde ABD-Rusya-Çin, şimdi Ukrayna’da, Kazakistan’da, Doğu Avrupa’da, Orta Asya’da, Güney Çin Denizi’nde olduğu gibi şu veya bu ülkede, şu veya bu bölgede karşı karşıya geleceklerdir. Bu jeopolitika üretme yeteneğine sahip olan ülkeler dünya hegemonyası için tepiştikleri her ülkeyi ezeceklerdir ve aynen “göçte öküzün ezdiği otun hesabı” sorulmadığı gibi ezilen ülkelerin de hesabı sorulmayacaktır.

Bu çatışmada coğrafi konumundan dolayı en çok etkilenecek olan ülke Türkiye’dir. Türkiye doğudan batıya, güneyden kuzeye geçiş hattını oluşturan coğrafyadır. Bunun ötesinde revizyonist SSCB-kapitalist dünya arasındaki hegemonya ayrışımında merkezi bir stratejik öneme haizdi. Şimdi de öyle. Türkiye, nasıl ki ABD ve Rusya için vazgeçilemez bir ülkeyse bunlara ek olarak şimdi Çin için de vaz geçilemez bir ülkedir.

Atlantik (ABD), Rusya (Avrasya) ve Çin (Asya-Pasifik) jeopolitik güçlerin dünya hakimiyeti için rekabetlerinin kesiştiği nokta Türkiye’dir.

Kaynak: İBRAHİM OKÇUOĞLU


1)Yeni Avrasya Kara Köprüsü
Çin’den Batı Avrupa’ya uzanan koridor. Bu koridorla Çin ve Avrupa Kazakistan, Rusya ve Belarus üzerinden birbirine bağlanıyor.

Çin-Orta Asya-Batı Asya Ekonomik Koridoru
Çin-Orta Asya-Batı Asya ekonomik koridoru, Bir Yol bir Kuşak projesinin belki de karadan en önemli ayağıdır. Bu koridor Sincan kentinde başlayarak Orta Asya ülkeleri Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Özbekistan ve Türkmenistan, İran ve Türkiye üzerinden Avrupa’ya ulaşmaktadır.

Orta Demiryolu Koridoru

Bakü-Tiflis-Kars demiryolu hattının Çin’e kadar uzatılmış hali. Böylece Çin Orta Asya Türk devletleri Azerbaycan, Gürcistan Türkiye üzerinden Avrupa’ya bağlanmış oluyor.