GDO’lu Tarım, Organik Tarım İçin Ciddi Bir Tehdittir

Genetiği ile oynanmış tarımsal ürünler, hayatın her alanında görülmeye başlamıştır. GDO’lu ürünlerin, insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkileri ise bilinmesine rağmen, bu tür ürünler yaşamımıza daha çok dahil olmaktadırlar. Ayrıca mevcut olan biyoçeşitliliği de tehdit etmektedirler. Daha doğrusu çok çeşitlilikten tek çeşitliliğe evrilme hızlanıyor. Ve Uluslararası tohum tekelleri bu alanda pazar hakimiyetlerini daha çok pekiştirmeye çalışıyorlar. Yeni İnsan Yayınevinden çıkan Vandana SHIVA’nın Yeryüzüyle Barışmak kitabında bu konuyu daha detaylı ele almıştır. Gerek Endüstriyel tarım ve gerekse GDO’nun ticarileşmesi ile birlikte ortaya çıkan tehlikeleri şöyle izah ediyor:

“GDO’nun ticarileştirilmesinin üzerinden geçen 20 yılı aşkın sürede, çoğu genetik oynamada iki özellik hesaba katılmaktadır. Bunlar otlara ya da böceklere direnç göstermeleri için bitkilere gen eklenmesidir. İlki otları kontrol etmesi ikinciside haşereleri kontrol etmesi içindi. Ancak bu ekinler süper otların evrilmesine ve süper haşerelerin yaratılmasına yol açtı….

GDO’nun bir başka ciddi sonucu da biyoçeşitliliği tahrip edip tekil tarım ve tekelcilik yaratmasıdır. (s.153)” gerek otların direncinin artması, gerek süper haşereleri yaratması ve gerekse biyoçeşitliliği tahrip etmesi, organik tarım alanlarının daralmasına neden olmaktadır. O alanlar içinde büyük tehlikeler yaratmaktadır.

Ayrıca yabani otların direncinin artmasıyla, tarım alanlarının kısa zamanda kullanışsız hale gelebileceği gibi, bazı ürünlerin tozlaşma sağlaması yüzünden böceklerin, arıların ve rüzgarın etkisiyle geniş bir alana yayılmaları sonucu bu trans geninin yayılmasını sağladığından, diğer ürünlerinde genetiğinin bozulması söz konusu olduğunu da yazar şöyle izah etmektedir: “Bilim insanları ayrıca, yabani ot direnç geninin otlara aktarılmaya yatkın olduğu ve bu yöntemin birkaç yıl içerisinde kullanışsız bir hale geleceği konusunda da uyarıda bulunmaktadır…. Sonuç olarak doğal ekosistem de bundan etkilenebilir. Diğer endişeli bilim insanları, kolza tohumu böcekler ile tozlaşma sağladığı ve arıların da uzun mesafeler uçabildikleri için bir trans genin potansiyel yayılma hızının yüksek olduğunu; yağlı koza trans geni ticari olarak piyasaya sürüldüğünde dünyanın geniş bölgelerinde mevcudiyetinin ciddi riskler taşıyacağını eklediler. (s.159) Kısaca geni ile oynanmış tohumların ticari yolla dünya piyasasına sürülmesi sonucunda, bundan etkilenmeyen tarımsal alan kalmayacaktır.

Yazarımız devamında ise daha önemli bir tehlikeye işaret etmektedir: “GDO’lar GM(Bir organizmanın genine DNA aktarılması) olmayan ekinleri kirletmektedir. Türler ya da yakın akrabaları arasında çapraz tozlaşma önlenemediği için kirlilik kaçınılmazdır… Kanada’da yaşanan kanola kirliliği o kadar ciddi boyutlarda ki GM olmayan sertifikasız kanola tohumlarının %90’ında GM içeriklerine rastlanmaktadır. Organik Tarım Koruma Kurulu üyesi Arnold Taylor şöyle diyor: “Kanada’da artık organik kanola kalmadı; çünkü tohum stoğu resmen kirletildi. Ekinimizi kaybettik.” Kanadalı araştırmacılar sertifikalı GM olmayan 33 kanola tohumu test etti ve 32 tanesinin GM türleriyle kirletildiğini, üç tanesinin kirlilik seviyesinin %2’den fazla olduğunu buldu.”

 “ABD’deki bir başka çalışmada görsel açıdan GM olmayan mısır, soya fasulyesi ve kanola örneklerinin her birinin GM türleri ile kirletilmiş olduğunu bulmuştur.

UK’deki bir araştırmada GM kanolanın GM olmayan kanola ile 26 km uzağa kadar çapraz tozlaşma yapabildiği bulunmuştur. (s.168)” Buradada tohumların çapraz tozlaşma ile nasıl kirlendiğini çok net olarak ortaya koymaktadır. Ve yakın mesafe değil, uzak mesafelere bile ulaşabileceğine işaret etmektedir.

GDO’nun masumiyetini savunan tohum tekelleri ve sermaye grupları, yarattıkları kirliliği hep saklamaya çalışmaktadırlar. GDO’lu ürünleri masum göstererek alanlarını genişletme peşindeler. Bir tarafta Tohumda tekeli ellerinde tutarak üreticileri kendilerine bağımlı kılarken, Organik üretime devam eden üreticilerin ürünlerini de çapraz tozlaşma yoluyla kirlettiklerini saklamaya çalışıyorlar. SHIVA şöyle devam etmektedir:  “GDO’ların geleneksel ekinlerin barış içerisinde birlikte varlığını sürdürebilmesi bir efsaneden ibarettir. Çapraz tozlaşma yoluyla çevresel kirlilik oluşması biyoçeşitliliğe karşı önlenemez ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. GM polenleri potansiyel olarak hem GM ekinleri hemde otlar ile çapraz tozlaşabilir ve haşereye dirençli süper otlar meydana getirebilir. Böcekler ve rüzgar polenleri kilometrelerce uzaklığa taşıyabilir ve tohumlar toprakta çimlenmeden önce yıllarca kalabilir. Dahası GM tohumlarının yasadışı ekimini veya insan hatalarını engelleyebilmenin hiçbir kesin yolu yoktur. GM ve Organik tohum arazilerini ayırmak yeterli bir önlem değildir. Düşük seviyede kirlilik birkaç yüz metre ötede bile bulunabilir ve kirliliğin önlenebileceği bir sınır çizebilmek çok zordur.  (s.170)

Bu uzun alıntıda da görüldüğü gibi GDO’lu tarım, Organik tarımı tehdit etmekte ve bu tarım alanlarının da kirlenmesine neden olmakta, onun yapılmasını da riske sokmaktadır. Yukarıdaki örneklerde de görüldüğü gibi, yakın çevresindeki normal ürün ve otlarında GDO polenleri aracılığıyla bozabilmekte, organik tarıma ve biyoçeşitliliğe büyük zararlar vermektedir. Daha geniş tarımsal alanları kirletmeye devam edeceklerdir.