Kapısı daracık sokağa açılan kuyulu, dut ağaçlı evin tezek kokan avlusunda kaynayan kazanın yanıbaşında, kırmızı plastik bir leğende yeşil çitlembik sabununun köpürtüğü suda yonca yolmaktan çatlamış iki eli ile çamaşır yıkayan bir kadın, bir yandan kardeşi Hanna’nın İstanbul’dan getirdiği gramofonda dönen taş plaktan yükselen buruk şarkıya koruk sesiyle eşlik ediyor, diğer yandan bir büyük şehre sığmayacak kadar gıdım gıdım biriktirilen bir dünya anıyı nasıl yüreğine sığdıracağını, nasıl yanına alıp götüreceğini düşünüyordu, içi kocaman bir taş atılmış cam gibi dağılırken.
Azech’ ten gitmeden önce evinin penceresinin eÅŸiÄŸinde bıraktığı manolya çiçeÄŸini sulamayı unuttuÄŸunu hatırladı, gözlerini son kez yummadan önce.
***
Çok uzaktan gelmiş bu kadın dedi biri
baksana kuyularca su çekmiş gözleri
taşa kesmiş bir şehir yıkılmış toprak damlı evleri
tenine nasıl sinmişse dut rengi
omuzuna öyle kabuk bağlamış elleri
dili içine geçmiş zamanlardan içi diline geçmiş baksana
baksana dedi üç yaprak kavrulmuş dudağı
üç dilden üç şarkı hasret kurutmuş
rüyaları bile ne çok uzaktan- ne çok süryani
ne çok gurbet uyutmuş bedenininde
yüzü çıkık bu yüzyıllık yorgunlukta
ne kadar yalnız
***
gökten bir melek indi elinde tek kanatlı bir kapı
bir kadına baktı bir gökyüzüne
kanadını ve kapıyı yavaşça yere bıraktı
açtı gözlerini yumdu ağzını
göğü kar kapladı yeri buz
bu gün biri daha bizden eksildi dedi
tanrım! diye bağırdı kükredi
– Görmüyor musun ne çok azalıyoruz.
***
OturduÄŸu yerden doÄŸruldu biri
titriyordu dizleri
insanı iki kadın doğurur
iki annesi olur insanın dedi
birini diğerinden alıp birini diğerine götürdüğümüz
biri seni sevmekten ölür
birinin ta uzaklarda kalır gözleri
biri birinden doğar biri diğerine gömülür
sonunda insanın bir memleketi kalır tek annesi
zoruma gidiyor dedi
bu taşsız taçsız cennet zoruma gidiyor
ne olur tanrım
geri yolla dedi cehennemime
o iki kadından
tekrar doÄŸur beni
***
Gönlü kırık elveda renkli bir çan içinden bir şarkı yayıldı ucu yanık saç ekmeği gibi ince sesli bir kadından
Şafak söktü gine sunam uyanmaz
Hasret çeken gönül derde dayanmaz
Çağırırım sunam sesim duyulmaz
Uyan sunam uyan derin uykudan
Çektiğim gönül elinden
Usandım gurbet elinden
Hiç kimse bilmez halinden
Uyan sunam uyan derin uykudan
***
Göğüs kafesinde pimi çekilmiş bir salkım çığlığı bir ömür gırtlağında patlatmadan tutan şu kadın var ya şu kadın diye bağırdı içinde ekmek pişen tandır sesli kadim kadın, tenor bir ürperti ile.
Gün ölür sonra dedi
genç bir kızın belinde gümüş kemeri
toprak damlı bir evde iğne gibi batar akşam üzeri
su kaybından ölünce kuyular
taş renkli çocuklar doğurur derileri benekli
şarkılara dökerler içini- dışını dağlara
bağlara ağıt yakar kınalı elleri
gözlere sürme diye çekilen gece
doğanın en son yorgun sahnesi
ellerine ateş yakan kadınlarda
önce sabahlar ölür
şafak sonra söker
sonra ölür ölü kelebekler
***
Taş kadar soğuk, toprak kadar sıcak bir ağıdın üçüncü tiz sesi geldi
“lorî lorî lorî lê cembelîyê min lorî
eger kuro cembelîyo tu bi xêra silameta şahî hatî bi lo ji ti zanê jorî lorî lorî
erê kuro cembelîyo de feke binevşa narîn
eger cembelîyê biçûk bi qurbano bibî gorî
Malxirabê! Tê rabe serê sibê,
Bikeve ber dîsanê nanê sêlê,
Ezê bigerim li nava cem êla Cembeliyê Kurê Mîrê Hekkariyan Zozanê Şerefdînê,
Ezê bênim wî taw tewaşê nivîşkê nava êlê,
Bo sala te biqulibê serê salê”
Bu onun klamı dedi küçük bir ilçenin yazlık sinemasında beyaz badanalı bir duvar sahnesinde bir aşk filmi seyrederken çıtlatılan karpuz çekirdeklerinin tuzlu tadının üstüne ankara gazozonunun asidini düşüren bir yağız ağız. Bu onun klamı dedi, dilinden hiç düşüremediği.
annemiz bir melekti dedi
belki de bir kelebekti belki de çiçekti
yonca kokardı elleri
bilemezsiniz ne cefalar
ne acılar çekti
***
Ayaktan pedallı Singer marka bir dikiş makinesenin sesi geldi çok uzaklardan, anıları biribirine yamalayıp dikiyordu kardeşi Mihayel.
Oğlu Ferit çocukluğunda damda yıldızları yorgan yaparken tahtın altına annesinin bıraktığı yonca ve böğürtlen çalılarının kokusunu ciğerine çekiyordu hıçkırarak…
- Devrilen Çınarlar Sessiz Gitmez - 28 Temmuz 2017
- Bir Market Büroşürüne Yazılan Öykü - 29 Haziran 2017
- Tırtıl… - 14 Haziran 2017