Fatih Akın’dan Sert Türkiye Eleştirisi: Sanat ve Siyasi Baskılar

Gezi Direnişi davasında yeni bir halkayı temsil eden Ayşe Barım’ın tutukluluğu, sadece sanat camiasında değil, Türkiye’nin uluslararası itibarı açısından da ağır bir yara haline geldi. Bu kez, dünyanın saygın sinemacılarından biri olan yönetmen Fatih Akın, Barım’ın yargılanmasına ve Türkiye’deki mevcut siyasal iklime ilişkin çok sert açıklamalarda bulundu.

Fransa’nın Cannes kentinde, yeni filmi Amrum’un prömiyerinin ardından AFP’ye konuşan Akın, menajeri Ayşe Barım’ın suçlamalarla ilişkilendirilmesini “tam anlamıyla saçmalık” olarak değerlendirdi. Yönetmen, Ayşe Barım’ın kendisiyle birlikte 2013 yılında çekilen Kesik filmi kapsamında Osman Kavala ile yürüttüğü görüşmeler nedeniyle hedef alındığını söyledi.

Fatih Akın: “O Görüşmeler Benim Filmim İçindi, Şimdi İkisi de Hapiste”

Fatih Akın’ın açıklamalarına göre Barım, Kesik filminin yapım sürecinde Osman Kavala ile sıkça iletişim halindeydi. Film, Kavala tarafından kısmen finanse edilmişti. Akın, “O 39 telefon görüşmesi benim filmim yüzündendi. Barım benim menajerim, Kavala destekçim. Bu temaslar sinema için yapıldı. Şimdi ikisi de hapiste ve ortak payda benim” dedi.

Ayşe Barım hakkında açılan dava dosyasında, Gezi eylemleri sırasında ve sonrasında kamuoyuna mal olmuş oyuncuların protestolara katılması, suç delili gibi sunuluyor. Savcılık, Barım’ın şirketine bağlı oyuncuları eylemlere teşvik ettiği ve Osman Kavala ile yaptığı görüşmeleri bu iddiaya dayanak olarak gösteriyor. Ancak Fatih Akın’a göre tüm bu süreç, bir sanat üretiminin cezalandırılmasından başka bir anlam taşımıyor.

Barım, savcılıktaki ifadesinde Kavala ile Kesik filminin galası ve after-party’si için görüşmeler yaptığını, bu irtibatın Gezi sürecinden sonra gerçekleştiğini, Kavala ile ilişkisinin profesyonel sınırlar içinde kaldığını belirtmişti.

“Türkiye Mafyatik Bir Yapı Tarafından Yönetiliyor”

Akın’ın açıklamalarının en çarpıcı noktası ise Türkiye’ye yönelik genel değerlendirmesi oldu. Yönetmen, “Artık mafyatik bir yapı tarafından yönetilen bir ülke haline geldik. Her şey mümkün” sözleriyle mevcut iktidarın hukuk ve ifade özgürlüğü konusundaki sicilini hedef aldı.

Kendisi hakkında resmî bir soruşturma ya da yakalama kararı olmamasına rağmen Türkiye’ye gitmekten endişe duyduğunu belirten Akın, Erdoğan rejiminin muhaliflere yönelik keyfi uygulamalarına dikkat çekti. “Oraya gitmesem daha iyi. Türkiye artık bir hukuk devleti değil. Savcılar beni de Erdoğan’ı devirmeye çalışmakla itham edebilir” ifadeleriyle, mevcut yargı pratiğinin öngörülemezliğini ve siyasi yönelimli davaların normalleşmesini eleştirdi.

Bir Sanatçının Susturulma Korkusu ve Sessizleştirilen Gerçekler

Fatih Akın’ın açıklamaları, yalnızca bir menajerin ya da bir sinema projesinin kriminalize edilmesiyle sınırlı değil. Aynı zamanda Türkiye’de kültür, sanat ve ifade özgürlüğünün ne denli baskı altında olduğunu da gözler önüne seriyor. Akın’ın tabiriyle, “neoliberal bir kapitalist” olan Ayşe Barım’ın bile siyasi suçlamalarla hedef alınması, iktidarın kontrol dışı kalan her alana müdahale etme arzusunu gösteriyor.

Uluslararası Etki ve Yeni Bir İmaj Krizi

Fatih Akın’ın uluslararası alanda yankı bulan bu sözleri, Türkiye’nin özgürlükler ve hukuk devleti açısından yaşadığı çöküşün yeni bir örneği. Sanatçılar, gazeteciler, akademisyenler ve artık menajerler bile siyasi iktidarın hedef tahtasına konmuş durumda.

Türkiye’nin Cannes Film Festivali gibi küresel etkinliklerde yalnızca sinemayla değil, hukuk skandalları ve siyasi baskılarla da anılır hale gelmesi, yeni bir imaj krizini beraberinde getiriyor. Fatih Akın’ın deyimiyle, “barış içinde bir Türkiye” artık yalnızca bir nostalji değil, sistematik biçimde bastırılan bir ihtimal.

  • NHY / AFP / DW Türkçe