Faşizm ve Linç Kültürü: Birbirini Besleyen ve Geliştiren Olgular

Faşizm, otoriter, milliyetçi ve şiddet yanlısı bir ideolojidir. Faşist rejimler, toplumun bir kesimini düşman olarak tanımlayarak, onlara karşı fiziksel veya sözlü şiddet uygularlar. Linç kültürü ise, toplumun bir kesiminin diğer bir kesimine karşı duyduğu nefreti veya korkuyu şiddet eylemine dönüştürmesidir. Linç kültürü, hukukun üstünlüğünün olmadığı veya güvenilmediği durumlarda daha yaygın görülür.

Tarihsel olarak, faşizm ve linç kültürü arasında bir ilişki kurmak mümkündür. Her ikisi de şiddet yöntemine dayanan ve toplumsal çoğulculuğu reddeden olgulardır. Her ikisi de kendi normlarını ve değerlerini mutlaklaştıran ve bunlara uymayanları cezalandıran olgulardır. Her ikisi de kitleleri aldatan ve manipüle eden ideolojik araçlara sahip olan olgulardır. Her ikisi de kültür-sanat alanında hegemonya kurmaya veya muhalefeti bastırmaya çalışan olgulardır.

Faşist rejimler, linç kültürünü kendi çıkarlarına göre yönlendirir, teşvik eder. Linç kültürü ise, faşist rejimlerin meşruiyetini sağlar, destekler. Faşist rejimler, linç kültürünü kullanarak kendi ideolojilerine uygun bir toplum yaratmaya çalışır. Linç kültürü ise, faşist rejimlere karşı direnen veya alternatif bir toplum öneren kesimleri hedef alır.

Faşist rejimler kitleleri aldatmak için medya, din, kültür gibi araçları kullanırlar çünkü bu araçlar, kitlelerin duygularına, içgüdülerine ve önyargılarına hitap eder. Faşist rejimler, kendi ideolojilerine uygun bir toplum yaratmak ve muhalefeti bastırmak için, kitleleri kendilerine bağlamaya, fanatikleştirmeye ve şiddete yönlendirmeye çalışırlar. Bu amaçla, medya, din ve kültür gibi araçları, kendi çıkarlarına göre manipüle eder, sansürler veya yasaklarlar.

Faşist rejimler, aynı zamanda milliyetçilik, ırkçılık, din, gelenek, lider kültü gibi kavramları kullanarak, kitlelere sahte bir kimlik ve aidiyet duygusu verirler. Böylece, kitleleri aldatarak, kendilerine karşı çıkan veya farklı olan herkesi linç yöntemleri kullanarak susmaya, edilgen olmaya zorlarlar.

Linç girişimleri, faşizmin hem geliştiricisi hem de sonucudur. Faşizm, toplumu baskı altına almak, farklılıkları yok etmek ve tek tip bir düzen kurmak isteyen bir ideolojidir. Faşizm, linç kültürünü kullanarak toplumu korkutmakta, sindirmekte ve yönlendirmektedir. Linç kültürü ise faşizmin beslendiği bir zemin oluşturmaktadır. Linç kültürü, toplumu şiddete alıştırmakta, insan haklarına duyarsızlaştırmakta ve faşist uygulamalara karşı direnci kırmaktadır.

Faşizm ve linç kültürü arasındaki ilişkiyi daha iyi anlamak için, hem tarihsel hem de güncel örnekleri incelemek gerekir. Tarihsel olarak, Nazi Almanya’sı, İtalya Faşizmi, Franco İspanyası gibi faşist rejimlerin nasıl linç kültürünü kullandıkları incelenebilir. Örneğin, Nazi Almanya’sı Yahudileri, Romanları, Slavları, komünistleri, sosyalistleri, liberalleri, demokratları ve diğer azınlıkları düşman olarak ilan etti. Bu gruplara karşı önce linç kampanyaları sürdürüldü ardından soykırım, toplama kampları, işkence, infaz gibi şiddet eylemleri uyguladı. Yahudi Soykırımına giden yol Kristal Gece’den geçiyor. 9-10 Kasım 1938 tarihinde Nazi Almanya’sında Yahudilerin dükkanlarına saldırmayla gerçekleşen bu pogrom, Yahudileri hedef alan linç kampanyasının sonucudur. Nazi Almanya’sı, aynı zamanda medyayı kontrol ederek, ırkçı ve milliyetçi propagandayı sürdürürken bu tür olayları haklı çıkarmanın da aracı haline getirildi.

Türkiye’de ise, AKP iktidarı, linç kültürünü kendi çıkarlarına göre yönlendirdi, teşvik etti. Linç kültürünü kullanarak kendi ideolojisine uygun bir toplum yaratma çabasının vazgeçilmez aracı olarak benimsedi.  Linç kültürü, AKP iktidarına karşı direnen veya alternatif bir toplum öneren kesimleri hedef aldı. AKP iktidarı, muhalif gazetecileri, yazarları, akademisyenleri ve siyasileri düşman ilan etti. Bu kesimlere karşı çoğu zaman yargısız infazlar, tutuklamalar, gözaltılar, işkenceler yaşanmasının önünü açtı. Bu eylemler, AKP iktidarının medyayı kontrol etmesi ve sansürlemesi ile desteklendi. AKP iktidarının linç kültürünü kullandığı gazeteci, yazar, akademisyenlerden oluşan uzun bir liste oluşturmak mümkün.

AKP iktidarı, Kürtleri, Alevileri, Ermenileri, LGBTİ+ bireyleri ve diğer azınlıkları düşman olarak ilan ederek, onlara karşı ırkçı, ayrımcı ve nefret söylemini doğal, vazgeçilmez retoriği olarak benimsedi  Bu söylemler, AKP iktidarının milliyetçi ve dindar bir toplum yaratma mühendisliği ile uyumluydu.  AKP iktidarı aynı zamanda bu gruplara karşı fiziksel saldırıları da teşvik etmiş veya görmezden gelmiştir. AKP iktidarı, Gezi Parkı eylemleri, Boğaziçi Üniversitesi protestoları, kadınların gece yürüyüşü gibi olaylarda demokratik taleplerini dile getiren göstericileri düşman olarak ilan ederek, onlara karşı orantısız güç kullanımı, gözaltına alma, tutuklama gibi şiddet eylemleri uygulamıştır. Bu eylemler, AKP iktidarının otoriterleşmesi ve muhalefeti bastırması ile ilişkilendirilmesini haklı çıkarmaktadır. AKP iktidarının linç kültürünü kullandığı göstericiler arasında Ethem Sarısülük, Berkin Elvan, Osman Kavala gibi isimler sayılabilir.

Faşizm ve linç kültürüne karşı mücadele etmek için, hem siyasal hem de kültürel bir cephe açmak gerekmektedir. Siyasal alanda, demokratik hak ve özgürlükleri savunmak, hukukun üstünlüğünü sağlamak, sınıf mücadelesini yükseltmek, ulusal sorunları çözmek ve emperyalist savaşlara karşı durmak önemlidir. Kültürel alanda ise, toplumsal çoğulculuğu desteklemek, bireyselleşme ve yabancılaşmayı aşmak, kutuplaşma ve ötekileştirmeyi engellemek, sosyal medyayı bilinçli kullanmak ve alternatif bir kültür/sanat üretmek önemlidir.

NHY/ Uğur Kaymaz