Erdoğan’a Esad gerek, Putin’e Erdoğan

Türkiye’nin dış politikası U dönüşleriyle dolu. Birleşik Arap Emirlikleri, İsrail, Suudi Arabistan, Mısır derken, en büyük U dönüşüne kuşkusuz Suriye politikasında tanık oluyoruz. Erdoğan’ın “Bizim Esed’i yenmek, yenmemek gibi bir derdimiz yok ki. Suriye’yle daha ileri seviyede adımları temin etmemiz gerekiyor” açıklamasıyla artık saklamaya gerek görmediği bu politika değişikliğinin ardında ne var? Erdoğan Esad ile neden barışmak istiyor?

Erdoğan, Suriye’de bir taşla birden çok kuş vurmak istiyor. İlk bakışta sadece bir dış politika hamlesi gibi görünse de bu normalleşme girişiminin asıl hedefi Erdoğan’ın 2023 seçimlerini kazanabilmesini sağlamak. Erdoğan, şansını artıracak yegâne kartın “terörle mücadele” olduğunun farkında. Suriyeli mültecileri geri gönderecek bir düzeni de kurarsa, muhalefetin elinden en önemi kozlarından birini alabileceğini düşünüyor. Bunun için, Esad’ı sınır boyunca oluşturulacak geniş bir “güvenli bölgeye” ikna etmesi gerekiyor.

Adana Mutabakatı

Burada kısaca hafıza tazelemekte fayda var. İki ülke arasında 1998 yılında çok uzun diplomatik uğraşlar sonucunda Adana Mutabakatı imzalanmıştı. Bu mutabakatla, Türkiye güvenlik açısından tehdit oluşan durumlarda Suriye sınırının 5 kilometre içine kadar sıcak takip ve operasyon yapma hakkı güvenceye alınmıştı. Erdoğan şimdi bu mutabakatın yeniden hayata geçmesini istiyor, ama bir farkla: Türkiye Suriye topraklarında harekat hakkının 5 kilometreden, 35 kilometreye çıkmasını istiyor. Gözünüzde bir Suriye haritası canlandırın. Türkiye’nin sınırın batısından doğusuna doğru, “Fırat Kalkanı”, “Zeytin Dalı” ve son olarak “Barış Pınarı” adını verdiği harekatlarla asker yerleştirdiği bölgeleri hayal edin. İşte Erdoğan sık sık gündeme getirilen büyük Suriye harekatıyla bu bölgeleri birleştirmek istiyor. Yani Kürtler’in yönetimindeki Suriye Demokratik Güçleri (SGD) ve Halk Savunma Birlikleri’nin (YPG), bu hat boyunca 35 kilometre güneye inmesini talep ediyor.

Erdoğan, Suriye’de normalleşme adımları atılırken önden harekete geçip önlem almazsa, Türkiye’nin sınırında Kürtler’in idare ettiği özerk bir yönetiminin ebediyen yerleşmesinden endişe ediyor. Esad’la bir uzlaşma halinde mültecilerin geri dönüşü için Avrupa Birliği’nden (AB) finansman alınması da kuvvetle muhtemel. Türkiye’nin bu işi işgalci konumuna düşmeden yapması şartıyla tabii.

Erdoğan, Mayıs ayında “Ülkemizde misafir ettiğimiz bir milyon Suriyeli kardeşimizin gönüllü geri dönüşünü sağlayacak yeni bir projenin hazırlıkları içindeyiz” demişti. Suriye Dışişleri Bakanlığı o dönem, “Bu oyunları reddediyoruz. Asıl amaç sömürgecilik. Güvenli bölge dedikleri aslında etnik temizlik” diye açıklama yapmıştı. Şam’daki yönetim Türkiye’yi açıkça “teröre destek vermekle ve işgalcilikle” de suçlayan açıklamalar yapıyordu. Suriye medyasını şimdi taradığımda ise bu tür bir açıklamaya rastlamadım.

Putin’in amacı ne?

Erdoğan, bütün bu adımları Esad”ın onayını alarak atmak istiyor, çünkü işgalcilikle suçlanmaktan ancak Şam”ın onayıyla kurtulabileceğini biliyor. Bu da sadece Rusya’nın garantörlüğünde mümkün. Peki Putin neden arabuluculuk yapıyor?

Ukrayna’yı işgalinin ardından, Rusya’ya yaptırım uygulamayan tek NATO ülkesi Türkiye. Ülkesinin ticaret kanalları Batı’da neredeyse tamamen kesilmiş, oligarkların malvarlıklarına el koyulmuşken Putin için Türkiye bir nefes borusu gibi. Putin dostu Erdoğan’ı iyi tutmak istiyor. Daha iyi anlamak için 5 Ağustos’ta The Washington Post’ta yayınlanan habere bakalım:

Gazetenin Soçi’deki Putin-Erdoğan görüşmesinden önce Ukrayna’dan aldığı istihbarata göre Putin, Rusya’nın Türk petrol rafinerileri, depoları ve rezervlerinden hisse satın almasına izin verilmesini istiyor. Putin bu yolla Rus petrolünü dolaylı yoldan ihraç edip, AB yaptırımlarını by pass etme ümidinde. Diğer bir talep, Türk kamu bankalarında Rusya’nın en büyük bankaları adına finansal işlemler yapmalarına izin verecek “muhabir hesaplar” açılması. Bu da Batı’nın yaptırımlarını bariz şekilde delmek anlamına geliyor. Putin’in “ricaları” arasında Rus sanayicilerinin Türkiye’deki serbest ekonomik bölgeler dışında faaliyet göstermesine izin verilmesi de var. Erdoğan’ın bu taleplere ne cevap verdiğini bilmiyoruz, ama beklentiler böyle. İşte bu yüzden Putin, Ukrayna’ya savaş açmasının ardından ilişki sürdürdüğü yegane NATO ülkesi olan Türkiye’yi ve Erdoğan’ı hoş tutmak istiyor. Putin, Erdoğan, Esad ve SDG arasında arabuluculuk yaparak Suriye’de oyun kurucu rolünü üstlenmiş oluyor.

Tek adamların belirleyici olduğu antidemokratik yönetimlerde, şeffaflık ve hesap verme gibi ihtiyaçlar olmadığından, kapalı kapılar ardında neler oluyor bilemiyoruz. Kesin olan bir şey varsa, o da Erdoğan’ın bugün Esad’a bugüne kadar hiç olmadığı kadar ihtiyaç duyduğu. Denklem nasıl şekillenecek, göreceğiz.

Kaynak: DW

Banu GÜVEN