Bizi elektrik çarpmadı, elektrik dağıtım şirketlerinin bilançosunu patlatan dış borçlar çarptı.
Zaten zamlar da elektrik maliyetleri arttığı için yapılmadı, dağıtım şebekesinin özelleştirmesi nedeniyle oluşan borçlar yüzünden yapıldı.
Zamanın Enerji Bakanına, dağıtım şebekesi özel sektör şirketlerine devredilecekse hiçbir bedel talep edilmeden devredilmesinin daha doğru olacağını ifade etmiştim. O da başlangıçta bu fikre sıcak baktığını ifade etmişti.
Önerimin sebebi, şirketler devir bedeli için borçlanırsa, çok acil durum arz eden modernizasyon ve yenileme yatırımlarını zamanında gerçekleştirmeyi ihmal edebilecekleri kaygısından kaynaklanıyordu.
Lime lime olmuş, sokaklara saçılmış, sağa sola sarkmış asırlık kablolar, kırık dökük izolasyonsuz direkler, verimsiz trafolar üzerinden taşınan elektrikten çalmaya gerek yok. Böyle bir şebeke yeterince kayıp kaçak yapar zaten.
Yapılamayan yatırımların yenilenmeyen hatların kayıp ve kaçak bedelini de tüketici ödüyor haliyle.
Ancak ihale işi, dudak uçuklatan çok yüksek bedellerle gerçekleşti ve bürokratlar sevinçten halay çektiler. Eminim Hazinenin idaresinde olanlar da epey bir sevinçliydiler, çünkü bilançoda borç görünmeyen bir kaynak sağlanmış oluyordu.
Tam bir “Kırmızı Pazartesi” havası vardı. Herkesin ne olduğunu ve ne olacağını bildiği ya da bilmesi gerektiği halde hiç kimse oralı değildi yani.
Böyle bir havada işletme hakkı devri yoluyla elektrik dağıtım işinin özel sektöre bırakılması işi 2013 yılı itibariyle tamamlandı.
Hazinenin aldığı özelleştirme bedelinin 13 Milyar dolar olduğu söyleniyor. Bu tutarın hemen hemen tamamı dış borçla karşılandı. İçinde paranın ve sermayenin milli olanı yoktur.
Bu bedel alındı ve tüketildi gitti.
Dolar kuru o tarihte azami 1.75 TL idi, yani milli parayla toplamda 22 milyar 750 milyon TL.
Bugünkü kurdan 175 milyar 500 milyon TL eder.
Şirketlerin, tek bir kuruş yatırım yapmadan, faiz ve komisyon hariç sadece borçların ana para kısmını geri ödeyebilmesi için, bugünkü parayla tamı tamına 175 milyar 500 milyon TL vergi sonrası net kâr etmiş olması gerekir.
Bir haber vardı sitelerin birinde. Dört elektrik dağıtım şirketinin net kârı 1,5 milyar TL oldu, şirketler fahiş karlar yapıyor, diye. Bu dört dağıtım şirketinin dağıtım bölgesinin içinde Ankara, İstanbul Anadolu yakası, Antep, Adana, Mersin gibi büyük tüketim merkezleri var. Bu “fahiş” kârı tüm dağıtım şirketlerine teşmil edersek, cari fiyatlarla azami 10 milyar TL gibi bir yıllık kâr demektir. Borcumuz neydi? 175 Milyar TL…
Şimdi dağıtım şirketleriyle toplantılar yapılıp sözüm ona fedakarlık isteniyor. Hangi fedakarlık?
İktidara talip muhalefet-i millinin bu meselenin çözümüne fikri nedir bilmiyoruz ama iktidarın güçlü müttefiki Bahçeli bombanın pimini çekti ve hiç kimsenin aklına getirmek istemediği ihtimali söyleyiverdi; işletme hakkı devir sözleşmelerinin iptal edilerek dağıtım işinin tekrar kamuya devrini istedi.
Dağıtım şirketlerinin etkin işletmecilik, şebeke yenileme, teknik kayıpları önleme ve verimlilik konularındaki durumu bir yana bırakılacak olursa, birinci alternatif bu borcu tüketici olarak elektrik tüketimimiz oranında kuzu kuzu ödemek olarak görünüyor.
Dağıtım işinin yeniden kamuya devri alternatifi ise, borçların doğrudan Hazineye devri demektir ve kendi tüketim bedelimizin yanında, turizm ve sanayi sektörünün ve bilumum lüks mekanların elektrik tüketim bedelinin de, şebeke yenileme yatırımlarının da, elektrik kullansak da kullanmasak da bize ödetilmesi anlamına gelir.
Dağıtım şirketlerinin bu ikinci alternatife, yani işin kamuya devredilmesine bayılacaklarından eminim ama siz hangisini tercih edersiniz? Kararınızı kimse takmaz ama fikriniz nedir?
- Lütfen Beni Hatalı Olduğuma İkna Edin - 8 Şubat 2023
- Sen o’sun! - 5 Şubat 2023
- Din ile Bilim Arasında Çatışma Var mı? - 31 Ocak 2023