Dipnotlar – Tolga Ersoy

Aralık 2024’den gündemimin dibine düşenler;

  1. Dünya ve ülkem sol entelektüellerinin ve devrimci sosyalistlerin, komünist ve anarşistlerin 140 yıldan bu yanan büyük bir merak ve heyecanla bekledikleri, yanıtını aradıkları sorunun yanıtı nihayet büyük bir muştu şeklinde geldi.  Karl Marx’ın “yarım kalan” kitabının –ya da eksik kalan, eksik bırakmak zorunda kaldığı kitabının- kim tarafından tamamlanacağına dair bilgi sahibi olduk. Bu haberin, bilginin ülkedeki kimi sol çevrelerde büyük bir rahatlamaya ve mutluluğa neden olduğunu gözlemliyoruz.
  2. Çok bilindik bir metafordur ya da mesel! Özellikle anahtar kelimenin “terör” olduğu birçok çalışmada kendine yer bulur. St. Augustine’in anlatısına göre Büyük İskender esir aldığı korsana sorar “hangi, cesaretle denizlerde –benim denizlerimde- saldırganlık yapabildin?” Korsan yanıtlar “ya sen hangi cesaretle dünyaya saldırıyorsun… Ben küçük bir gemiye sahip olduğum için korsan olarak suçlanıyorum, sen ise ordularla aynı şeyi yaptığın için imparator oluyorsun…” Suriye meselesinde bu metafor paradoksal olarak tersine bir biçimde kendini doğruladı. Suriye’de iktidara getirilen –Suriye’yi gasp etmesine onay verilen- şeraitçi faşistler bu satırların yazıldığı sırada hala terör listesinde olması “batı demokrasilerinin” gerçek yüzünü bir kez daha görmemizi sağladı. 
  3. Piyasa kurallarına göre tanımlanan bir terör/terörist kavramı…  Öyle görünüyor ki yeni-yeni küresel düzende terör-terörist payesi sadece devrimci komünistlere verilecek!
  4. Bir soru: Suriye üzerinden Ortadoğu’nun yeniden şekillenmesinde emperyalizm ve Siyonizm tarafından yapılandırıldığı, şekillendirildiği söylenegelen HAMAS’ın bu süreçteki rolü nedir? Örneğin Ekim 2023’de İsrail’e yapılan saldırının bu bağlamda süreci hızlandırmak, meşru kılmak yolunda amacına ulaştığını söyleyebiliriz. 
  5. Ulaşılması hedeflenen amaçlar arasında “Filistin Davasının” bu şekilde bitirilecek olması olabilir mi? Filistin’in topyekûn imhasıyla… Şu an itibariyle “Filistin Davası” bitmiş gibi gözükmüyor mu?
  6. Colani ile Zelenski arasında fark çok çok az; benzerliklerse sayılamayacak kadar çok! Benzerliklerin sıralanmasına yetiştirildikleri ve beslendikleri yerlerden başlanılmasını öneriyorum…
  7. Suriye devrimi!  Böylece Arap Baharı-Devrimi süreci tıpkı emperyalizmin planladığı şekilde sonuca ermiş gözüküyor. Gözüküyor! Diğer taraftan Suriye “sorununun” yeniden başlamayacağını kim iddia edebilir? Diplomalarını Champs-Elysees kafe ve şarap barlarında üretilen teorilerin distribütörlüğünü yaparak almış bizim sol- aydınların pek coşku ile alkışladıkları bir “devrim” haliydi Arap Baharı. Bu müthiş yanılsamanın –en hafif kelime ile yanılsamanın, aslında bir tür işbirlikçilik ya da ideolojik stepnelik hali- özeleştirisi hala yapılmadı. Oysa bu çevrenin (bu çevre ile kast edilenlere örnek mi: “yetmez ama evet”çiler, Stalin olamadıkları için Troçkist olmayı seçenler, dinci faşist iktidarı desteklemekte bir beis görmeyen “sol” çevreler ve vesaireler) pek bi değer verdiği, sevdiği,  gerici ilerici kavramları yeniden tanımlayan sağ ile sol tanımlamasının yer değiştirmesi gerektiğini iddia eden aslında köktenci-gerici bir idol yazar bile “devrim” kavramının öyle her zaman uluorta kullanılmamasını öğütlemişti. Öğrenemediler demek ki!
  8. Dijital manipülatif bir ansiklopedi Colani’yi Suriye’nin de facto başkanı ilan etmiş. Ve bir haber: Colani birkaç gün önce seçimlerin –demokrasi?- dört beş seneden önce yapılmayacağını söylemiş. Liberaller, demokratlar ve bazı solcular onun bu açıklamasını şaşkınlıkla karşılamış. Buna rağmen Esad’a karşı Colani’ye destekleri devam edecek gibi duruyor; vahşi kapitalizmin Ortadoğu versiyonu!
  9. Küresel ve yerel medyada bir görüntü, yandaş ya da uysal muhalefet fark etmeksizin:  Suriye cezaevlerindeki “vahşeti” ve “işkenceyi” anlatıyorlar. (Kuşkusuz Esad/BAAS rejimi otoriterdi, bunu unutmayalım; ancak otoriterliğinde bir niceliği niteliği var!) Sözde kurtulan mahkûmlarla söyleşiyor yerli ve milli bir gazeteci; biri gördükleri işkenceyi bir diğeri sekiz yıldır karanlık hücrede kaldığını söylüyor,  ardından gelen diğerleri benzer şeyleri…  Yalnız bir gariplik hemencecik fark ediliyor; konuşan mahkûm eskileri pek bi semirmiş gözüküyor! Haberin yalan, sahte, uydurma haber olduğunu “uluslar arası” basın kabulleniyor, çaresiz; en azından içlerinde gazeteciliğe dair az da olsa etik duygu kalmış olmalı. Yerli ve milli olanlarda “tık” yok.
  10. Yine gazetecilikten; Bir merkezden geldiği iyiden iyiye belli olan Suriye haberleri servis edilirken geçen bir alt yazı “artık bu kadarı da olmaz, pes doğrusu” dedirtiyor.  Altyazıda “yüz bin kişilik bir toplu mezara ulaşıldığı” haberi veriliyor. Vahşi soytarılık! Bu aklıma bir fıkrayı getiriyor; memleketi ve ismi lazım değil yerel bir gazeteci bir helikopter kazası haberi veriyor: “ … İlinde mezarlığa düşen helikopter kazasında ölü sayısı 680’e ulaştı ölü sayısının artmasından korkuluyor”
  11. Bakın işte buna inanılır; Esad’ın muhteşem sarayı diye boşaltılmış odalar gösteriliyor; olmayan koltuklar kastedilerek Esad’ın onları uçağı ile kaçırmış olabileceğini anlatıyor hevesli gazeteci. Belli ki hiç saray görmemiş!
  12. Medya dünyasında bu rezillikler bizim kuşak için hiç de yeni değil; yüz binlerce ölü, saray vs. denince akla gelen Romanya karşı devrimi… otuz beş yıl geçti üzerinden. Sözde Çavuşesku’nun ordusu on binlerce demokrasi yanlısına ateş açarak öldürmüştü; oysa karşı devrim sürecinde ölenlerin sayısı birkaç onu geçmiyordu… Çavuşesku’nun banka hesaplarında milyarlarca dolar olduğu iddia edildi ki sonradan yapılan “titiz” incelemelerde Romanya bankalarında yirmi bin dolar hesapları olduğu ortaya çıktı. Saray olduğu iddia edilen yer ise tüm idari işlemlerin yapıldığı toplu hükümet binasıydı. Bu yalanları pazarlayan batının demokrat-liberal ve hatta “sol” gazeteler sonradan gerçekleri yazmak, yalanları için özür dilemek zorunda kaldılar. Çavuşesku eleştirilebilir ancak bir devrimci sosyalist gibi öldüğünü tekrarlayalım. Saygıyla…
  13. Bir fars olarak CHP;  Ülkede iç siyaset yeniden mi dizayn ediliyor. Hayır diyorum yanıt olarak; ortaoyununa devam için verilen soluklanma arasından sonra kaldığı yerden devam… İktidara stepne olmak dışında hiçbir amacı olmadığı ortada olan bir proje için Kürt milliyetçiliği; … Daha iyi yenil. CHP’ye gelince; 1979’dan bu yana sağda bir parti olma yolundaki gayretini ısrarlı bir biçimde sürdürüyor. Muhalefet yaptığı zannedilsin oyunu ile ana-muhalefet konumunu pekiştirme yolundaki aşırı gayreti gün geçtikçe artmakta. İdeolojiyi bir kenara bırakın vizyonsuzluk ise had safhada bir sakillik halinde; Esad düştü düşecek, Moskova’ya gitmesine bir gün kalmış CHP nin sağcı lideri hükümete Esad’la görüşme çağrısı yapıyor. CHP’nin birde “gölge” dış işleri bakanı vardı değil mi; dış politikadan çok iyi anlayan…