Genel anlamda laiklik, “Bireysel ve toplumsal hayatın yönlendiricileri olarak din ve devlet erkinin, etki ve egemenlik alanlarının birbirlerinden ayrılmasını sağlayan siyasi, hukuki ve idari kurallar bütünü” olarak tanımlanabilir. Laiklik, Batı Hıristiyan toplumlarında yaşanan Rönesans ve Reform süreçlerinin ulus devlet çerçevesi içinde şekillenmiş ve Aydınlanma düşüncesinden doğmuştur.
Tanzimat’tan beri devam eden, İttihat ve Terakki Partisi döneminde hızlanan Batılılaşma çizgisindeki Modernleşme çabaları, Cumhuriyetin ilk 15 yılında devletin ve toplumun yukarıdan aşağıya doğru ve zorla değiştirmesi/dönüştürülmesi hedefiyle radikal düzenlemeler yapıldı. Bu bakımdan Fransa’dan alınan ve bir şablon gibi uygulanan laiklik, din-devlet ayırımına değil, dinin devlet kontrolünde tutulmasına dayandırıldı.
1937’den beri T.C. Anayasalarının temel hükmü haline gelen bu devlet laikliği, “dini, devletin kontrolü altında ve düzenleme sahası içinde” ele alınarak tüm iktidarlar tarafından günümüze kadar devam ettirildi. Eğer sorun salt devleti laikleştirmek olsaydı, o zaman kamu düzeninin dışında kalan bireysel/özel alana müdahale edilmemesi gerekirdi. Oysa Kemalist devlet laikliği tek parti döneminde bir tür din olarak algılanarak devlet ve toplum hayatının her alanına zorla dikte edilmeye çalışıldı.
1947’de toplanan CHP’nin 7. Kurultayı’nda “Partinin İslam dinine karşı militan politikayı terk etmesi” kararlaştırıldı. CHP’nin politikalarındaki yeni değişimleri, medrese eğitimi almış ve çeşitli İslami eserlere imza atmış bir profesör olan Şemseddin Günaltay’ın 1949’da başbakanlığa getirilmesi izledi. 1949’da ilkokul 4. ve 5. sınıflara isteğe bağlı olarak din dersleri konuldu. Hacca gidecekler için döviz tahsisi edildi. Aynı yıl yüksek düzeyde din adamı yetiştirmek üzere İlahiyat Fakültesi kuruldu ve 10 aylık İmam Hatip Kursları açıldı. 1950’de türbeler yeniden halkın ziyaretine açıldı. 1931 yılında Vakıflar Umum Müdürlüğü’ne devredilmiş olan camiler ve cami görevlileri tekrar Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlandı.
Milliyetçi ve muhafazakâr kesimlerin gönlünü alan bu tür uygulamalar DP iktidarı ve sonraki tüm iktidarlar tarafından din ve siyaset ilişkileri doğrultusunda CHP hükümetinin getirdiği yenilikler üzerinden yürümeye devam etti. Bu nedenle Cumhuriyet tarihi boyunca ve günümüze kadar, toplumda ilerici-gerici, laik-anti laik, doğulu-batılı vb sorunsallar yaşandı ve bunlar üzerinden ulusal, sınıfsal, cinsel, etnik, kültürel ve inançsal ayrışmalar ve saflaşmalar yaratıldı. Siyasal iktidarların egemen ulus ve devlet şovenizmine dayalı laiklik ve milliyetçilik refleksi bu anlayıştan kaynaklandı.
Sorunun özüne dokunmayan yapay tartışmalara ve saflaşmalara neden olan, AKP iktidarı tarafından daha da geliştirilerek uygulanmakta olan bu Kemalist devlet laikliği terk edilmelidir. Çok kimlikli, çok kültürlü ve çok inançlı demokratik bir toplum hedefiyle, “özgürlükçü ve demokratik laiklik” için, anayasa ve yasalarda bazı temel değişiklikler yapılmalıdır. Bu bağlamda;
1-Devlet dine ve inanca müdahale etmemeli; devlet bütün dinler, mezhepler ve inançlardan kendisini ayırmalı; din ve devlet işleri birbirine karıştırılmamalıdır.
2-Diyanet İşleri Başkanlığı lağvedilmeli ve dinle ilgili her şey devlet kayıtlarından silinmeli; nüfus cüzdanlarından dinle ilgili bölüm çıkarılmalı; inanç özgürlüğü, din, mezhep, tarikat ve inanmama özgürlüğü olarak tanınmalıdır.
3-Din eğitimi ve öğretimi, ibadet yerlerinin yapımı, bakımı, onarımı, dinsel eğitim fonları ve kadrolarının sağlanması mezhep, cemaat ve kişilerin kendilerine bırakılmalıdır.
4-Tüm devlet okullarında din eğitimi dersleri kaldırılmalı; laik ve bilimsel eğitim kamuya ait bütün eğitim ve öğretim kurumlarında zorunlu olmalıdır.
5-İnsanlar ibadet, inanış, giyim ve yaşam tarzlarında tam serbestliğe sahip olmalı; hiç kimse şu ya da bu farklılığından dolayı ayrıma tabi tutulmamalıdır.
- Siyasal Önderlikler ve Sosyalizm Anlayışı – Şaban İba - 14 Haziran 2024
- Eğitimde müfredat sorunu! - 26 Mayıs 2024
- Solun Durumunu Yeniden Düşünmek! - 20 Mayıs 2023