Suriye’nin kuzeyindeki fiili özerk yapıya öncülük eden Kürtler, Türkiye’nin planladığı dördüncü askeri müdahaleyi, Rusya ve ABD’nin caydırıcı tutumu sayesinde savuşturduktan sonra siyasi çözümün parçası olma arayışlarını sürdürüyor.
Eylül ayında önce Moskova, ardından Washington’da temaslarda bulunan Suriye Demokratik Meclisi (SDM) Eş Başkanı İlham Ahmed başkanlığındaki Kuzeydoğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimi heyeti, 23 Kasım’da Rusya Dışişleri Bakanlığı’nın daveti üzerine Moskova’ya gitti.
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov heyetle bizzat görüştü.
Bölgede Amerikan askeri varlığını güvence olarak gören ama çözüm için Rusya’nın garantörlüğüne bel bağlayan Kürtlerin bu yönelimi, Ukrayna ve Kırım dosyasında Rusları bunaltan Ankara’ya yanıt vermek isteyen Moskova’nın arayışı ile çakışıyor.
Rusya Dışişleri Bakanlığı’nın açıklamasına göre görüşmede Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi’nin 2254 sayılı kararı temelinde siyasi çözümü destekleme, Suriye ekonomisini ve sosyal alanını restore etme, mülteciler ve ülke içinde yerinden edilmiş insanları geri döndürme ve insani yardım konuları ele alındı.
Rus tarafı, tüm etnik ve mezhepsel grupların yasal haklarını güvence altına alacak şekilde, Suriye’nin egemenliği ve toprak bütünlüğünün hızla sağlanması için, Suriyeliler arasında farklı formatlarda anlaşmaların gerçekleştirilmesine yönelik kapsamlı yardıma hazır olduğunu yineledi.
Heyet, daha sonra detayları Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Mihail Bogdanov’la ikinci bir toplantıda istişare etti.
İlk hedef Kürtleri Cenevre’ye götürmek
SDM’nin Rusya ile ilişkilerden sorumlu başkanlık konseyi üyesi Sihanuk Dibo’ya göre Lavrov, Kürtlerle Şam yönetimi arasında diyalogu desteklediklerini vurgularken, özerk yönetimi Cenevre sürecine dahil etme konusunda Rusya’nın ciddiyetini gösterdi.
Suriye’de adem-i merkeziyetçi dönüşüm ihtiyacına değinilirken “demokratik özerklik” modeli tartışıldı.
Heyet Moskova’dan sonra Cenevre’ye gidip orada da bazı görüşmeler gerçekleştirdi.
Bu arada BM Özel Temsilcisi Geir Pedersen, Anayasa Komitesi’nin yeni turu için Şam’a gitmeye hazırlanıyordu.
Bu girişim, 16 Haziran’da ABD Başkanı Joe Biden ile Rusya Federasyonu Başkanı Vladimir Putin arasındaki zirveyi takip eden Rus-Amerikan diyalogunun gölgesinde şekilleniyor.
Liderler, insani yardımlar için bir sınır kapısının açık tutulması konusunda el sıkışıp, diyaloğu ilerletme görevini özel temsilcilere havale etmişti.
ABD Ulusal Güvenlik Konseyi Orta Doğu ve Kuzey Afrika Koordinatörü Brett McGurk, Rusya Dışişleri Bakan Yardımcılarından Sergey Verşinin ve Suriye Özel Temsilcisi Aleksander Lavrentyev ile ikinci görüşmesini 10 Kasım’da Cenevre’de yaptı.
Diyaloğa paralel olarak seyahate çıkan SDM Eş Başkanı İlham Ahmed, Washington’da 10 gün süren temasların ardından “Suriye hükümetiyle doğrudan görüşmeler istiyoruz. Ortaklarımızdan (ABD), Suriye hükümetiyle bir çözüm bulmamızda olumlu bir rol oynamalarını istiyoruz” demişti.
Daha sonra ABD’nin bu tür bir diyaloğun önünü açtığına dair bilgiler paylaşıldı.
Türkiye’nin harekât planı Rusya ve ABD’nin pozisyonlarını keskinleştirdi
Kürtlerin Moskova-Washington hattındaki trafiğini, Fırat’ın doğusunda M-4 güzergâhındaki statükoyu değiştirecek şekilde Kobani, Ayn İsa ve Tel Temir’i; Fırat’ın batısında ise Tel Rıfat ve Menbic’i hedef olarak işaretleyen Türkiye’nin dördüncü müdahale için yürüttüğü hazırlıklar izledi.
M-4 üzerinde kontrolü genişleterek Kamışlı, Kobani ve Menbic arasındaki bağlantıların kesilmesi, Ras’ul Ayn ve Tel Abyad’ı kapsayan Barış Pınarı bölgesi ile Cerablus, El Rai ve El Bab üçgenindeki Fırat Kalkanı bölgesini birleştirmek için Kobani’ye girilmesi öngörülüyordu. Plana göre 910 kilometrelik sınırın üçte ikisi kapatılmış olacaktı.
Bu minvalde Türkiye’nin 10 Ekim’den itibaren operasyon hazırlıklarını hızlandırması, “Suriye Ulusal Ordusu” adı altında toplanan silahlı grupların komutanlarını Ankara’ya çağırıp 35 bin kişilik bir güçle müdahale planlarını paylaşması ve 26 Ekim’de yeni tezkereyi meclisten geçirmesi ABD ve Rusya’yı, Kürtlerle ilgili pozisyonlarını biraz daha belirginleştirmeye itti.
Putin’le 29 Eylül’de Soçi’deki görüşmede Moskova ve Soçi mutabakatlarının yerine getirilmesi konusundaki uzlaşmazlığı gideremeyen Erdoğan, 31 Ekim’de Roma’da görüştüğü Biden’dan da Fırat’ın doğusuna operasyon için aradığı anlayışı göremedi.
Biden yönetimi, askeri ve sivil kanattan heyetleri bölgeye gönderip Suriye Demokratik Güçleri’ne (SDG) desteğin süreceği mesajı verdi.
Böylece ABD, Afganistan’dan sonra Suriye’den de çekilecekleri öngörülerini çöpe atarken, Ankara’ya da yeni operasyon için beklediği yeşil ışığı yakmadı.
“İdlib’e karşılık Kobani” pazarlığı yaptığı öne sürülen Rusya da Kürtleri Türkiye ile anlaşma olmadığı konusunda temin etti.
Bununla yetinmeyen Rusya 28 Ekim’de Kamışlı Havaalanı’na savaş uçağı indirip, temas hatlarında Suriye ordusu ile askeri tatbikatlar yaptı.
Suriye ordusu da Halep’in kuzeyinde Tel Madık, Tel Zıvayan, Tel Cican, Tel Rıfat ve Menağ Askeri Üssü’ne güç sevk etti.
Rusya sahada “caydırıcı” bir pozisyon alırken Kürtlere de, Türkiye’nin askeri harekâtını önlemek için kontrolün hükümet güçlerine bırakılması gerektiğini söylüyordu.
Bu kritik süreçte Kürt tarafında Esad ailesiyle ilişkilerin eskiye dayandığı, çözümün adresinin Şam olduğu, Rusya’nın rolünün gözardı edilemeyeceği mesajları öne çıktı.
Fakat sahnenin devamında Kürtler, ABD’nin çekilmeyeceğini garantileyip Türk askeri müdahalesinin de ötelendiğini görünce teslimiyet koşullarında Şam ile müzakereye sürüklenmektense Rus ve Amerikan himayesinden yararlanmaya dönük denge siyasetine geri döndü.
Bu arada Kürtler, Kasım başında Ruslar aracılığıyla Şam’a müzakere parametrelerini içeren bir belge gönderdi.
SDM Eş Başkanı İlham Ahmed’in 23 Kasım’daki Moskova ziyareti de işte bu koşullarda gerçekleşti.
Rusya’nın yol haritası ve giderilemeyen güvensizlikler
Kürt kaynaklara göre Moskova’daki son görüşmede masaya özerk yönetim ve SDG’nin geleceği gibi çetrefilli konulara değinen somut bir yol haritası konulmadı.
Kürtler, Rusların stratejik çıkarlar için Türkiye’yi gözettiğini ve bu yüzden güvenilir garantörlük rolü sergilemediğinden yakınageldi.
Lavrov, 31 Mart’ta Valday Uluslararası Tartışma Kulübü’nde bu suçlama hatırlatılınca iğneleyici bir yanıt vermişti; İlham Ahmed’i Moskova’da ağırladıklarını, SDG Genel Komutanı Mazlum Abdi ile de temasta olduklarını hatırlatıp şunları eklemişti:
“Donald Trump Suriye’den çekilme duyurusunu yaptığında Kürtler bizden hemen Şam’la köprüler kurmalarına yardım istediler. İki gün sonra Trump fikrini değiştirdi ve Kürtler Şam’la ilişkilere olan ilgilerini hemen kaybetti ve refahlarının ana ‘garantörleri’ olarak Amerikalılarla yeniden temas kurdular… Biz yardım etmeye hazırız. Fakat sevgi dayatılmaz. Onlar Şam’la uzun dönemli ve sürdürülebilir anlaşmalara varma konusunda hala tereddüt içindeler ve Amerikalıların her halükarda yardım edeceğini umuyorlar.”
İlham Ahmed, Ekim’de suçlamaları tekrarlayınca, Rus Dışişleri, Kürt temsilcinin bu çıkışı 16 Ekim’de ABD’nin büyük cephane takviyesinin hemen ardından yaptığına dikkat çekerek “Washington açıkça ayrılıkçı tutumları körükleyerek Kürtleri çok dinli Suriye devletinden koparmaya çalışıyor” demişti.
Özerklik konusunda zengin bir deneyime sahip olan Rusya, aslında Temmuz 2012’den itibaren oluşan fiili durumu göz ardı ederek Kürtleri Şam lehine kazanmanın imkânsız olacağı gerçeğinden de kopmadı.
Yine de Rus pozisyonunda bir kararsızlık ya da gel-git halinden bahsedilebilir.
Bu uyumsuzluğu besleyen bazı faktörler var: Suriye’nin Arap kimliği ve “ulus devlet” karakterine dayanan direnci, Türkiye’nin sınırların altında özerkliği bitirme kararlılığı ve sahadaki Amerikan varlığı vs.
Rusya, Türk askeri harekâtlarına yeşil ışık yakarken Türkiye’yi Suriye’de politika değişikliğine zorlamak, Türk-Rus ortaklığını silahlı gruplar aleyhine avantaja çevirmek, NATO müttefikleri arasındaki çatlağı büyütmek, Kürtlerin ABD ile ortaklığını bitirmek, Amerikalıları bölgeden çıkmaya zorlamak ve Kürtleri Şam’la uzlaşmaya mecbur etmek gibi hesaplar güttü.
Bununla birlikte hava sahasını kapatarak ya da karşı hamleler geliştirerek Fırat Kalkanı Harekâtı’nı El Bab’da durdurdu, Zeytin Dalı Harekâtı’nı Tel Rıfat sınırında kesti, Barış Pınarı Harekâtı’nı Ras’ul Ayn ve Tel Ebyad’la sınırladı.
22 Ekim 2019 Soçi Mutabakatı sayesinde Halk Koruma Birlikleri’nin (YPG) çekildiği sınır hatlarına hükümet güçlerinin intikal etmesini, Amerikan güçlerinin çekildiği üslere Rusların yerleşmesini, belli yerlerde de Rus askeri polis gücünün konuşlanmasını sağladı. Pratikte özerk yönetim aleyhine Suriye yönetiminin kontrolünü genişletirken, ABD’nin nüfuz alanını da daraltmış oldu.
Özerklik için ‘utangaç’ göstergeler
Kürtlerde güvensizliğe neden olan bu siyasete karşın Rusların temel yaklaşımı özerkliğe alan açma yönündeydi.
27 Ocak 2017’de Astana Platformu’nda masaya getirilen 84 maddelik bir anayasa taslağı Kürtlere kültürel özerklik sunuyordu.
Taslak Arapçanın yanı sıra Kürtçenin anadil olarak kabul edilmesi, Kürt etnik ve kültürel kimliğinin tanınması, Suriye Arap Cumhuriyeti’nin “Suriye Cumhuriyeti” olarak değiştirilmesi öngörüyordu.
Türkiye’nin reddettiği bu açılıma Suriye devleti de hazır değildi.
Bu süreçte özerkliği bölünme senaryosu olarak görme eğilimini sürdüren Esad yönetimi 107 nolu yasanın kapsamını genişletip yerinden yönetimi güçlendirme ve okullarda Kürt dili sınıfları açma niyeti dışında özerkliğe yönelik bir esneme göstermedi.
Rusya’nın da muhtemelen Türkiye ile ikili ilişkilerin stratejik boyutlar kazanması ve Kürtlerin ABD ile ortaklıktan vazgeçmemesi gibi faktörlerle, özerklik konusunda ağırlığını kullanmadığı söylenebilir.
Fakat geçen Ağustos’ta dikkat çekici bir gelişme oldu. Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad kabine toplantısında adem-i merkeziyetçiliğin hayata geçirilmesi gerektiğinden bahsetti, bu modelin bölgeler arasındaki eşitsizliğin giderilmesini sağlayacağını belirtti.
Öte yandan, Şam’ın açıkça Kürtlere statü pazarlığına girmesinin, Türkiye’nin Suriye’den çekilmesini zorlaştıracağı değerlendirmesi de yapılıyor.
Moskova cephesinde Ağustos 2020’de bir şey daha yaşandı: Rusya Dışişleri Bakanlığı, İlham Ahmed ile 2012’de Esad’ın “ulusal uzlaşı” kabinesinde yer almış olan Halkın İrade Partisi lideri Kadri Cemil’i ağırladı.
İki lider çözüme yönelik mutabakat muhtırası yayımladı. Rusya imzacı olmasa da Moskova’ya mal edilen bu girişim, süreçten Kürtleri dışlamanın sahadaki gerçeklikle uyumsuz olduğunun altını çiziyordu. Suriye’nin egemenliği ve toprak bütünlüğünü esas alan ama özerkliği Suriye’nin geneli için öneren bir yaklaşık sergileniyordu.
Bu, savunma, dış politika ve ekonomi gibi ulusal düzeyde görülen konuları merkezin yetkisine bırakıp yerinden yönetimi güçlendiren, Suriye ordusunun silah kullanma tekelini teslim ederken, SDG’yi Suriye ordusunun parçası sayan bir çözüm önerisiydi.
Şam buna anayasaya aykırı önerilerin kabul edilmeyeceği yanıtını verdi.
Kürtlerin talepleri ve Şam’ın sınırları
Bugün dünden farklı yeni bir durumdan söz edilebilir: Şam ile Kürtler arasında diyalog önermesi, artık Rusya ile ABD arasında bir uzlaşma noktası olarak gündeme geliyor.
Rus ve Amerikan özel temsilcilerinin Cenevre’deki ikinci buluşmasından sonra bu diyalogun biraz daha ciddiyete binmesi beklenebilir.
Kürt temsilcilerin Ekim 2019’da Ulusal Güvenlik Başkanı Ali Memluk’la yaptığı görüşmeden bu yana askeri ve sivil kanatlar arasındaki günlük işleyişle ilgili temaslar ya da diyalog denemeleri dışında taraflar arasında ‘müzakere’ sayılabilecek bir görüşme gerçekleşmedi.
Geçen ay Şam’a gönderilen çözüm parametreleri, kamuoyuyla paylaşılmasa da 2019’da Rusya’ya sunulan koşullar genel hatlarıyla biliniyor.
Suriye’nin egemenliği, toprak bütünlüğü, bayrağı, başkenti, ordusu, mevcut siyasi liderliği ve devletin milli kaynaklar üzerindeki kontrol yetkisini tanıyan bir yaklaşıma karşın hak ve özgürlükleri garanti eden yeni bir anayasanın yazılması, özerk yönetime statü verilmesi, Kürtlerin etnik kimliğinin tanınması, onlarca yıla dayalı mahrumiyetlerin sonlandırılması, özerklik modelinin tüm Suriye için geçerli olması, bölgelere bütçe ayrılmasını talep ediyordu.
Ayrıca en çetrefilli mesele olarak silahlı güçlerin geleceği konusunda Kürtler SDG’nin Suriye ordusu çatısı altında “kendi özerkliğini” koruması şartıyla kalmasını öneriyordu.
Şam ise fiili özerkliğe yasal statü vermeye yanaşmadığı gibi SDG’nin lağvedilmesinde ısrar etti.
Beri tarafta Şam yönetimi ciddi müzakerelere oturmak zorunda kalacağı kritik kavşağa gelinceye kadar boşluk buldukça sadakat ve itaati temin eden eski yöntemlere başvuruyor.
Örneğin Suriye yönetimi Dera’da muhaliflere silah bıraktıran uzlaşıdan ilham alarak Deyr el Zor-Mayadin-Albu Kemal hattında aşiretleri kendi safına çekmeye çalışıyor.
9 Kasım’dan itibaren üst düzey istihbaratçılar ve komutanlar bölgede geniş katılımlı toplantılar düzenledi.
SDG’nin otoritesinin altını oyan bu girişime karşı Kürtler de Haseke’de alternatif toplantı düzenleyerek aşiret temsilcilerinin özerk yönetime bağlılıklarını yineledi.
Kürtler Şam’ın Dera senaryosunu Fırat’ın doğusuna taşıma arayışını, özerkliği bitirmeye yönelik stratejinin bir parçası olarak görüyor.
En kritik mesele: Ankara’nın ikna edilmesi
Rusya, Suriye’de Kürtleri içeren bir çözüm olmadan mevcut statükoyu sürdürmeyi bölgeselleşecek bir parçalanma senaryosu olarak görüyor.
Toprak bütünlüğü ve egemenliğin korunması söylemindeki ortaklığa rağmen Moskova bu konuda Ankara ile ayrışıyor.
Suriye’de PKK ile ilintili bir Kürt hareketiyle işbirliğinin NATO ortağı Türkiye ile ilişkilerde yarattığı çelişkiyi bir türlü aşamayan ABD de Suriye dosyasını biraz Rusya’nın inisiyatif alanına iterek kilitlenmeyi aşmayı uman bir görüntü veriyor.
Nihayetinde Suriye’deki düğümün çözülmesi Moskova’nın Şam, Washington’ın Ankara üzerinde “kolaylaştırıcı” bir rol oynamasını gerektiriyor.
Ankara Kürtlerin Cenevre’ye katılımı önündeki vetoyu kaldırmaya ikna edilemezse -ki bu oldukça zor- o zaman Kürtler için Şam’ın kapısını zorlamaktan başka çare kalmıyor.
Bu noktada devreye girmesi muhtemel senaryo ise Kürtlere statü verilmesi ihtimalini yok edecek şekilde Ankara’nın Şam’la normalleşme arayışına girişmesi.
Kaynak: BBC Türkçe
- Rusya’nın Suriye’deki Kürt hamlesi ne kadar ciddi? - 1 Aralık 2021
- Etiyopya’ya drone satışı Türkiye-Mısır diyaloğu tehlikeye atabilir - 19 Ekim 2021