Tuhaf bir huyum mu diyeyim, yoksa alışkanlığım mı diyeyim, tarih bilgim esasen devrimler ve karşıdevrimler tarihiyle kısıtlı olduğu halde, aktüel olaylar karşısında, olayın aktüel boyutlarına yoğunlaşacağıma, hep bildiğim tarihi olaylara giderim. Eskiden beri, güncel olaylar beni sıktıkça, gidip tarihin hayaletleri arasında dolaşmaya başlarım. Hatta bazen tarihteki kişilerden birinin rearkarnasyonu olduğumu düşündüğüm bile olur. Bu huyumu bilenlerin hemen, “yine mi Stalin?” diyerek gülümsediklerini görür gibi oluyorum şu anda. Onları hayal kırıklığına uğratmayayım bari. Evet, yine Stalin! Affınıza sığınarak söyleyeyim, bugün AKP-MHP sözcülerinin her gün sahneye çıkarak oynamakta oldukları şu “İstanbul belediye seçimlerinin yenilenmesi” komedi-oyunu beni yine tarihe götürdü.
Bütün muhaliflerini alt eden Stalin, tek kişi iktidarının önündeki en büyük engellerden birinin, Petrograd (o zamanki yeni adıyla Leningrad) parti şefi Kirov olduğunu düşünmeye başlamıştı. Kirov’u ortadan kaldırırsa, hem partinin son “Muzafferler Kongresi”nde Stalinist delegelerin kendisinden daha çok oy verdiği Kirov engelini aşacak ve önünde açılan düz yolda rahatça ilerleyecek hem de bizzat örgütlediği bu cinayeti bahane ederek eski Bolşevikleri de önüne katan Büyük Terör selinin baraj kapaklarını açmış olacaktı.
Stalin’in planı, hem çok cüretkâr hem de aslında çok basitti. O zamanki NKVD şefini yanına çağırdı ve ona ne yapıp edip bu cinayeti örgütlemesi emrini verdi. Stalin’in emrinden çıkması asla düşünülemeyecek olan Yagoda derhal işe koyuldu. Yagoda, yakın adamı olan NKVD Leningrad Başkan yardımcı İvan V. Zaporoziyets’i yanına çağırdı ve ona, Sergey Kirov’a suikast düzenlenmesi konusundaki “parti emrini” iletti.
Zaporoziyets, Moskova’dan, kendisine yardım etmek üzere gönderilen bir grup, özel olarak seçilmiş NKVD ajanıyla birlikte, Kirov’a suikast işini dikkatli bir şekilde örgütledi. İlk yapılacak olan, suikastı bilfiil yapacak kişiyi bulmaktı. Zaporoziyets ve ekibi, ellerinin altındaki bütün NKVD ve parti arşivlerini inceleyerek bu uygun adayı buldular: Leonid Vasiliyeviç Nikolayev. Nikolayev, bir ara disiplinsiz davranışlarından dolayı partiden atılmış ve sonra yeniden alınmıştı. Dahası, 1920’li yıllarda bir ara Zinovyevci muhalefetle bağlantıları da olmuştu. Katilin, Zinovyevci muhalefetle bağlantısının ortaya konması için bu iyi bir kanıttı. Ayrıca, işinden çıkarılmış Nikolayev, Petrograd parti şeflerine karşı öfke içindeydi. Nikolayev, bu iş için biçiliş kaftandı.
Bundan sonra, Zaporoziyets’in ekibinin emrindeki bir NKVD ajanı, Nikolayevski ile bağlantı kurdu ve onu suikast yönünde ikna etti. Kendisine silah sağladığı gibi, boş alanlarda ona silah atış talimleri bile yaptırdı.
Sıra, suikastın bilfiil gerçekleştirilmesine gelmişti. Kirov’un karargâhı olan Smolni, NKVD muhafız birlikleri tarafından çok iyi korunurdu. Bu muhafız birliğinin içinde de bazı NKVD görevlilerinin ayarlanması gerekiyordu ve ayarlandı. Buna rağmen, Nikolayevski bir kere Smolni çevresinde keşif yaparken, bir kere de Smolni’ye sızmaya çalışırken, üzerindeki silah ve Smolni’nin krokileriyle birlikte iki kere yakalandı muhafızlar tarafından. Fakat Petrograd NKVD’sinin başkan yardımcısı Zaporoziyets, onu her iki seferinde de serbest bıraktırdı. O günün Rusya’sında bu kadar açık delillerle yakalanan birinin serbest bırakılması hayal bile edilemeyecek bir şeydi.
Suikast günü olan 1 Aralık 1934 günü, Moskova’dan yeni dönen Kirov’un Smolni’ye o gün çalışmaya ya da toplantı yapmaya mutlaka geleceği bilindiğinden, Nikolayevski, üzerindeki silahla birlikte Smolni’ye sokuldu ve Kirov’un çalışma odasının bulunduğu üçüncü kattaki koridorda kalın perdelerin arasına saklandı.
Saat 16.00 sıralarında Kirov, sadık koruması Borisov’la birlikte Smolni’ye geldi. O kadar acelesi vardı ki, binadaki bütün güvenlik önlemlerinin kaldırıldığını fark etmediği gibi, sadık korumasının kapıda birkaç NKVD görevlisi tarafından alıkonduğunu da fark etmedi ve üçüncü kata çıktı. Tauride Sarayı’nda o akşam yapılacak genel toplantıda okunacak metni hazırlamak üzere, Leningrad ikinci Sekreteri Çudov ve diğerleriyle kısa bir toplantı yaptıktan sonra kendi odasına gitmek üzere tek başına koridorda yürümeye başladı. O sırada Nikolayevski perdenin arkasından çıktı ve arkasından yetişerek Kirov’u ensesinden vurarak öldürdü.
Kirov cinayetini, Moskova’dan yanında getirdiği olağanüstü bir komisyonla birlikte, bizzat cinayetin emredicisi olan Stalin soruşturdu. Tahkikat sırasında, Kirov’un koruması Borisov’un NKVD tarafından gözaltında tutulduğu öğrenildi. Borisov, ifadesi alınmak üzere komisyonun huzuruna çağrıldı. Ne hikmetse, Borisov, komisyona “getirilmek” üzere bindirildiği NKVD kamyonunun bir “kaza” yapıp duvara çarpması sonucu öldü. Dolayısıyla, ifadesine başvurulamadı. Tuhaftır ki, duvara hafifçe çarpan kamyondan, önde oturan şoför ve bir NKVD görevlisi ile arkada, Borisov’un yanında oturan diğer iki NKVD görevlisi tek bir sıyrık almadan çıkarken, Borisov beyni parçalanarak ölmüştü. Buna, Kruşçev döneminde ifadesi yeniden alınan şoförün, kazaya, yanında oturan NKVD görevlisinin kolunu kasıtlı olarak duvar tarafına doğru itmesinin sebep olduğunu belirttiği ve kazadan sağ “kurtulan” üç NKVD görevlisinin Büyük Temizlik sırasında idam edildikleri bilgisini de ekleyelim.
Bunun ardından, cinayeti Troçkist-Zinovyevist çetenin işlediği ileri sürülerek Büyük Terör başladı. Büyük Terör sadece muhalifleri değil, Kirovcular başta olmak üzere o günkü tüm partiyi hedef aldı. Her gün yüzlerce partili mesnetsiz suçlamalarla toplama kamplarına ya da ölüm mangalarının önüne gönderildi. Bu arada, Leningrad NKVD sorumluları tutuklanıp kamplara sevk edildi ama yargılamalarının sonucunda, o günkü yargılamalar göz önüne alındığında, “görevi ihmalden” dolayı olağanüstü hafif cezalar aldılar ve bulundukları yerlerde NKVD üniformalarını giymelerine izin verildi; diğer mahkûmlardan ayrı yerlerde son derece iyi koşullarda tutuldular. Zaporoziyets, ilk başta tutuklanmadı bile, fakat daha sonra, dikkatler üzerinde toplanınca o da tutuklandı.
Bundan sonraki süreç ise şöyle: 1934 yılında başlayan Büyük terör 1938 yılına geldiğinde, Zinovyevcilerin ardından sıra “sağcı” denilen Buharincilere gelmişti. Buharin ve diğerleriyle birlikte “sağcılıkla” suçlanan Yagoda da tutuklandı. Yagoda da herkes gibi “itiraf”larda bulundu gösteri yargılamalarında, Kirov’u “sağcıların” öldürdüğünü ve bu cinayeti kendisinin örgütlediğini anlattı. Yagoda’nın Kirov cinayetiyle ilgili itirafları, yukarıda anlattığıma tıpa tıp uymaktadır. Yagoda cinayeti nasıl örgütlediğini aynen, olduğu gibi, gerçeğe uygun bir şekilde anlattı. Fakat bir eksikle. Sıra, kendisine bu cinayet için kimin emir verdiği noktasına gelince, kendisiyle birlikte yargılanmakta olan “sağcı”lardan Yenukidze’yi gösterdi. Sözde Yenukidze, bu cinayete karar veren “sağcı blok” adına Yagoda’ya Kirov’u öldürme talimatı vermişti. Elbette bu ifadelerin nasıl alındığını bildiğimizden Yenukidze’nin onu onaylamasına da şaşırmıyoruz. Cinayete ilişkin her şey ortaya çıkmıştı. Ama bir eksikle. Cinayetin emrini gerçekte kimin verdiği asla açığa çıkmadı. Çünkü o, davayı da organize eden diktatörün ta kendisiydi. Zaten, olayın içyüzünü bilen Yagoda ve başlangıçta hafif cezalar almış diğer NKVD görevlilerinin hepsi idam edilmişti. Ölüler konuşmaz!
Aslında bir de Reichtag yangını var. İktidarını pekiştirmesine yarayan bu yangını diktatörün nasıl organize ettiğine ilişkin pek çok anlatım vardır ama bir anlamda tekrar olacağı için buna burada girmeyeyim artık.
Birkaç gündür AKP-MHP cephesinden, İstanbul Belediye seçimlerine ilişkin tek bir ağızdan çıkmışçasına yoğun bir propaganda var: Sayılarını bilemediğimiz AKP genel başkan yardımcıları ve sözcüleri, Avrupaî ve saygın bir görünüm kazandığını sanarak objektif havalarda Bakan Çelik, bizzat Tayyip Erdoğan, İçişleri Bakanı Soylu, MHP Başkanı Bahçeli, arada bir zoraki damat havalarında Binali Yıldırım, son olarak, atanmış kayyum konumundaki İst. Bld. Bşk. vb. vb. özellikle son birkaç gündür aynı noktaya atış yapıyorlar: organize bir suç örgütünün organize hileleri. Önce yeniden oy sayımlarından medet umarak bunun üstünde yoğunlaşıyorlardı. Bundan umudu kesince şimdi elli bir sandıkta yeniden sayım yapılması da onları kesmemeye başladı. Hiç yani, olacak şey mi pasta isteyerek ağlayan çocuğu bir karamele şekeri verip oyalamak. İstemez! Hayır! O “çocuğun” gözü başka şeylere dikilmiştir şimdi. O, İstanbul pastasını tepsi içinde istemektedir. Bunun yolu da, anlaşılmıştır ki, pösteki sayar gibi oy saymak değil, seçimlerin yenilenmesidir. Hele bir yenilenme kararı alınsın ne harikalar yaratacaklardır, hayal bile edemezsiniz!
Peki bunu sağlamak için ne yapılmalıdır? Hükümet, parti ve devlet sözcülerinin söylediklerinden anladığımız kadarıyla, “organize bir suç örgütünün” karıştırdığı marifetler ortaya çıkarsa seçimlere büyük şaibe düşmüş olacak ve YSK da paşa paşa bunu kabul edip İstanbul seçiminin yenilenmesine karar verecektir.
Peki, böyle bir suç örgütü var mıdır? Bana soracak olursanız vardır. Fakat küçük bir ayrıntı var ki, bu da, bu suç örgütünün muhalefete değil, iktidara ait olmasıdır. Neyse, lafı uzatmadan söyleyeyim: bu suç örgütü, seçimlerden önce faaliyete geçmiş ve birçok yerde seçmen kaydırma işlemlerine başlamıştı. Örneğin, Büyükada’da, sadece benim bildiğim, aralarında arkadaşlarım da olan en az kırk kişinin seçmenliği düşürülmüş ve olmayan adreslere ya da kümeslere ya da müştemilatlara onar yirmişer “seçmen” yazılmıştı. Şimdi Büyükçekmece deniyor ama İstanbul’un her yerinde aynı şeyin yapıldığına kuşku yok.
Seçimleri kaybedince akıllarına şöyle bir çare geldi: Biz usulsüz, organize işler yapmamış mıydık? Yapmıştık! O halde şimdi bunu usulsüz seçimlerin bir gerekçesi olarak neden sunmayalım? Adamları zaten biliyoruz. Bunlardan bir kaçını yakalarız, alırız içeri, “konuştururuz”, Fetö “bağlantıları” hakkında itiraflar yaptırırız, hatta televizyona bile çıkartıp yaptırırız bu itirafları: Eh, o zaman kim diretebilir ki dürüst bir seçim olduğunda. Stalin’in yaptığı gibi, önce suçu işletir, sonra da o suçu muhalefetin sırtına yıkarsınız. Bu arada emir kulu “Yagodalarınız” harcanmış gitmiş, ne gam!
Bence bunu yapacaklar yakında, hazırlıkları bu yönde.
Diktatörlerin, iktidarları uğruna yapmayacakları şey yoktur!
- Kâbil!!! - 17 Ağustos 2021
- 50 yıl sonra bir 12 Mart değerlendirmesi… - 12 Mart 2021
- Nedir Yaklaşmakta Olan? - 6 Ocak 2021