Türkiye’nin Sokak Hayvanlarıyla İmtihanı: Bir Kültürel Gerçeklik ve Geçmişin İzleri

Türkiye’nin sokaklarında, zamanın sessiz tanığı olan dostlarımız dolaşır: sokak hayvanları. Onlar, sadece tüylü dostlarımız değil, aynı zamanda binlerce yıllık bir hikayenin de taşıyıcıları. Bu coğrafyanın tarihi derinliklerinden günümüze, bu masum yaratıklar şehirlerimizin renklerini, kokularını ve seslerini süsleyen bir parçası olmanın ötesinde kültürümüzün de bir parçası oldu. Fakat zamanla, modernizmin ve Batı’nın etkisiyle birlikte, sokak hayvanlarına olan bakış açımız değişti.

Geçmişte, sokak hayvanları şehirlerimizin canlı sembolleriydi. Kediler, köpekler, kuşlar ve diğer hayvanlar sokaklarda özgürce dolaşır, insanların sevgisini ve ilgisini kazanırdı. Özellikle kediler ve köpekler, insanların evcil dostları olarak değil, sokakların özgür ruhları olarak görülürdü.

Ancak modernleşme ve Batı’nın etkisiyle, sokak hayvanlarına bakış açımız değişti. Batı’yı örnek alarak, bazı kesimler sokakları hayvanlardan temizleme çabalarına girişti. Sokak hayvanlarının şehir görüntüsünü “bozduğu”, sağlık riski oluşturduğu ve genel olarak rahatsızlık verdiği düşünüldü. Bu çabalar, sokak hayvanlarının acımasızca terkedilmesine ve hatta öldürülmesine yol açtı.

Ancak zamanla, insanlar arasında sokak hayvanlarına yönelik farkındalık arttı. Hayvan hakları savunucuları, sokak hayvanlarının hakları için mücadele etmeye başladı. Ancak bu mücadele kolay olmadı. Sokak hayvanlarına karşı yapılan saldırılar, toplumda derin yaralar açtı.

Son yasal düzenleme, sokak hayvanlarının yaşadığı trajediyi göz ardı etmek yerine, onların haklarını koruyacak etik ve insani bir yaklaşımı benimsememizi gerektirir. Sokak hayvanları, sadece sevimli dostlarımız değil, aynı zamanda toplumumuzun vazgeçilmez kültürü ve vicdanıdır. Onların yaşamlarını korumak, bizim insanlık onurumuza olan bir borcumuzdur. Vicdanımızın sesini dinleyerek, sokak hayvanlarına karşı sevgi ve saygı dolu daha insancıl bir yaklaşım benimsemek mümkün. Sokak hayvanlarıyla binlerce yıllık bu yolculukta, kurduğumuz bağı koparacak bu yasal düzenlemeye sessiz kalmanın utancını yaşamamalıyız.

NHY, Eda Kaya