Aşk uğruna ölmek mi?

Ölüm üzerine düşünmeyi ve yazmayı seviyorum. Yine mi ölüm hakkında yazdın diye, yakın arkadaşlarımdan geri dönüşler oluyor. Bazılarının gerçekten çok rahatsız olduğunun da farkındayım. Öleceğini bilen ve ölmeyecekmiş gibi davranan tek canlı türüyüz. Ama ara ara ölümü düşünmek faydalı bence. Çünkü yaşamın ve anların daha çok farkına varıyor ve hakkını veriyorsun. Ölmek bir şey değil, yaşamamak, yaşayamamak sıkıntı.

Baktım yarın sevgililer günü, o zaman -uzun bir aradan sonra- yeni yılın ilk yazısı aşk üzerine olsun. Bu kadar güzel bir konunun girişini de ölümle yapmışsın serzenişlerini de duyar gibiyim. Aşk olsun size…

Aşk uğruna ölenlerin hikayeleri, birçok kültürde, edebiyatta ve tarihte sıkça karşımıza çıkıyor. Batının Romeo ve Juliet’inin, doğunun Leyla’ya duyduğu aşk uğruna, Arabistan çöllerinde deliye dönen Mecnun’u anmadan geçmek olur mu? Ya da Orta Çağ’ın ünlü aşk hikayelerinden biri olan Tristan ve İsolde’yi. Sen kalk İngiltere kralının yeğeni ol ve amcanın evleneceği müstakbel eşi Isolde’yi getirmek için görevliyken gidip ona aşık ol. Ne diyelim, aşk karşı konulmaz bir duygu. Don Kişot’un şövalye romanlarından etkilenip de bir gün evinden çıkmasıyla, Dulcinea’sına kavuşmaya özlem duyduğu aşkın emeği boşuna mıydı?

Konu başlığı çetrefilli. Adına aşk ve kıskançlık denilip sapkınca kadın cinayetlerine kadar uzanabilecek insanlık dışı yollara çıkartabilir bizi. O yüzden edebiyata, mitoloji ve efsanelere konu olmuş hikayelerden sapmayalım ve odağımızı dağıtmayalım. Edebiyat ekseninden şaşmayıp böyle bitirmeye çalışalım bu yazıyı.

Ve bu noktada edebiyattan güzel bir örnek olan, Halil Cibran’ın “Aşk” isimli şiirinden o güzel satırları hatırlamadan da geçmeyelim:

“Kendinden başka bir şey vermez aşk ve kendinden başkasından almaz.

Ne sahip olur aşk ne de kendine sahip olunsun ister.

Çünkü aşka aşk yeter.”

Umarım bu satırları okuyanların tamamı deneyimlemiştir aşk kavramını.  Aşık olduk, yitirdik, tekrar bulduk. Kaybettik ya da çok yaklaştık kavuşamadık. Yanlış zamanda karşılaştık olmadı, doğru zamanda karşılaştık o da olmadı belki, olduramadık. Ya da anlayamadık. Anlamlandıramadık. Teslim olamadık. Ya da mutlu sona ulaştık ve kavuştuk. Bu ve bunun gibi bir çok şeyi yaşadık aşka dair.

Dönelim Lübnan asıllı Amerikalı şair, ressam ve filozofumuza:

“Sevdiğiniz zaman “Tanrı yüreğimde” değil, “Tanrı’nın yüreğindeyim” deyin. Sanmayın aşkın rotasını çizebileceğinizi, çünkü aşk sizin rotanızı çizer, sizi buna layık bulursa eğer.

Aşkın kendini gerçekleştirmekten başka tutkusu yoktur. Fakat âşıksanız ve arzularınız olacaksa mutlaka, şunlar olsun arzularınız: Erimek ve akan bir dere olmak ezgisini geceye söyleyen.

Tanımak haddinden fazla şefkatin sızısını. Yaralanmak kendi aşk idrakinizle; kan ağlamak isteyerek ve sevinçle.

Şafak vakti kanatlanmış bir yürekle uyanmak ve minnet duymak yine aşkla dolu yeni güne; öğleyin dinlenmek ve aşkın vecdini düşünmek derin derin; akşamleyin eve şükranla dolup taşarak dönmek; sonra, da uyumak yüreğinizde sevgiliye bir dua ve dudaklarınızda bir övgü şarkısıyla.”

Felsefeci Martha Nussbaum kendimizi tanımanın zorluğunu şöyle belirtiyor: “Aşık olmakla onu reddetmek arasında yaşanılan gelgitler, insan kalbinin en önemli ve yaygın yapısal özelliğini oluşturur.”

O yüzden ne ölün ne de öldürün. Ne de reddedin aşkı. Cesaretiniz varsa yazları da kışı da yaşamaya, dağları taşları yerinden oynatmak ve delmek zorunda değilsiniz. Bu aşk denilen medcezirde gelgitler yapmaya ve yaşamaya razı olmanız yeterli.

Hakkını verin ve teslim olun aşka, akıp gidin onunla. Ve unutmayın belki de aşkın sonucu değilde, ona atfedilen emeklerin toplamı önemlidir esas olan. Ve ne olursa olsun, aşk denilen matematikte insan, gidiş yollarından da her daim puan alır.

Aşk; Sabahattin Ali’ye göre dağıldıkça azalan bir şey olmayan, Proust’a göre karşılıklı işkenceden ibaret olup da Victor Hugo’ya göre de “Sevdiğiniz için acı çekiyorsunuz, daha fazla sevin. Aşk yüzünden ölmek, yaşamaktır.”

Siz de aşkı yalnızca ve yalnızca YAŞAYIN… 


Görsel kaynağı: https://inspiyr.com/life-of-love/ 

A. Semih İŞEVİ
Latest posts by A. Semih İŞEVİ (see all)