Bir Film: Zavallılar (Poor Things)

Bir kadın Beyni Nasıl Özgürleşir?

Bir Lanthimos filmi. Yine kendinden bahsettiren ve tartışmalara neden olan günümüz filmlerinden. Bu kadar film ve görsellik akış hızının ve çeşitliliğin olduğu bir dünyada bir filmin dikkatleri çekmesi tabii ki bir miktar hatta büyük bir miktar PİAR olsa da izlenmeye değer bulunması ve vizyonda uzun süre kalacak olması önemli bir başarı. Lanthimos, sinema severlerin pozitif veya negatif anlamda dikkatlerini cezbeden bir yönetmen. Bu filminde de öyle oldu. Seyredenler, çok beğenenler ve nefret edenler olarak bu yelpazede çeşitlendi. Bu her sanat eserinin olası akıbeti. Seyreden herkesin kendi dünyasına göre yorumlaması.  Güzel olan da bu zaten. Yorumların çeşitliliği.

Zavallılar (Poor Things). Yönetmeni Yorga Lanthimos. Oyuncuları başlıca Emma Stone (Bella Baxter), Willem Dafoe (Dr. God) ve Mark Ruffalo’nın (çapkın Avukat Duncan). Filmin   dekorasyonu, kostümler ve görselliği çok güzel. Atmosferi oldukça iyi hazırlanmış ve belli ki çok emek ve para harcanmış bir film. Oldukça da uzun. (2,5 saat sürüyor ama hiç sıkılmıyorsunuz.  Komedi unsurları da katılmış. Hatta yanımda oturan iki seyircinin sık sık kahkaha atmaları rahatsız edici bile oldu.  Film aslında bilinmeyen bir zamanda geçiyor gibi. Ancak dekoru ve kıyafetleri ile kadının kıskıvrak baskı altında tutulduğu İngiltere Victoria dönemine ait olarak yorumlanmış.

Ayrıca fantastik bir kurgu ile ilerliyor. Yani olmayacak bir şey. İntihar eden hamile bir kadının kafatasına karnındaki bebeğin beyni naklediliyor. Fantastik bir bilim kurgu. O bebek beyni yerleştirilmiş yetişkin kadının gerçek bir kadın olma yolculuğu. Yani bebek kadından gerçek kadına yolculuk. Hepimiz biliyoruz ki bu kadın beyinsel gelişimi sadece filmin esinlendiği Victoria döneminde değil, günümüzde bile örselenen, hatta yolu tıkanan bir yolculuk. Örneğin Afganistan’da kadınların beyinsel gelişimi nasıldır sizce? Hep kısıtlanmış hep baskılanmış ve dört duvar arasında kalan bir beyin nasıl dünyayı tanıyan yetişkin ve özgür bir beyin olarak gelişebilir? Nasıl düşünebilir?  Filmdeki bebek beyinli yetişkin bedenli kadının ilk önceleri bilinçsizce ve sonraları dünyayı tanıyıp bilinçlendikçe güçlenmesini izliyoruz. Kadını hapseden cinsel ve sosyal prangaları nasıl yırttığına şahit oluyoruz. İsyan ederek, merak ederek, kaçarak, ısrar ederek, deneyimleyerek ve tabii ki düşünme yetisi gelişerek. Filmde bütün bunlara sahne sahne şahit oluyoruz. Bella’nın, filmin sonunda içgüdüsel olan cinselliğini gelişmiş bilinciyle (dinsel veya toplumsal baskı ile değil) düzenlediğine ve hatta evliliğe kendi özgür ruhu ve bedeniyle karar verdiğine şahit oluyoruz. Geneleve düşmesi bu düşme kelimesi burada uygun değil. Çünkü genelevin o korkunç eril ve sömürgen düzenini bilmeden sadece bir iş gibi algıladığı için merakla deneyimliyor ve dünyanın nasıl da kadınlar için cinsiyetçi bir cehennem olduğunun bilinci ile kurtuluş için politik düşüncelerin peşine düşüyor.  Sonra gemide karşılaştığı siyahi adam ve Martha ismindeki kadın ona kitapları, okumayı ve o güne hiç farkında olmadığı yoksulları gösterdi. Böylece kısa sürede çocuk merakı ve mücadele ile kendi elde ettiği özgür bir ruhla hayatı doğrudan deneyimleyerek toplumsal cinsiyet rollerini, sınıfsal uçurumları, yoksulluğu, paranın nasıl da önemsendiğini öğreniyor. Bütün bu deneyimleri ile tabii ki bir dünya cehennemine birebir şahit oluyor diyebiliriz.

Filmde daha konuşacak çok şey var ama esas bir konu daha vardı bence. Beyin nakli yapan sevgisiz doktor (Mr.God) rasyonel aklı temsil ediyor. Hayatında ilk defa bir sevgi ile karşılaştı ve filmin son sahnesinde Bella ve asistanını kucaklarken vefat ettiğine tanık oluyoruz.

Film kısaca bir kadının beyinsel ve ruhsal olarak büyümesini dolayısı ile kurtuluşunu anlatıyor. Bir erkek yönetmenin gözünden nasıl gerçek erişkin bir kadın olunur? Özeti bu.

Tabii ki bunlar benim yorumlarım.  Tam tersini düşünenler de var biliyorum. Ama yorum farklılıkları hepimizi zenginleştirir.

Etkileyici ve akılda kalıcı bir film. Seyredin ve tartışın.

Feride Cihan Göktan
Latest posts by Feride Cihan Göktan (see all)