Adalet Bakanlığının verilerine göre çocuk hapishanelerinde 12-15 yaş arasında 300,15-18 yaş arasında 2800 tutuklu ve hükümlü bulunmaktadır. Tahliye olan çocukların % 60’ı yeniden suçlara karışarak cezaevine geri dönmektedir.
Genelde “suç işleyen” çocuklara güya işledikleri suçun oranında ceza uygulanır. Ancak çocuğa uygun görülen cezalar çocuğu istenmeyen davranıştan alıkoyacak türden cezalar değildir. Cezalar daha çok çocuğu rencide edici, toplumdan dışlayıcı, damgalayan türden cezalar. Bilimsel yöntemlerle rehabiliteye yönelik çabalar yerine, klasik, suçu cezalandırma yöntemlerine başvurulmaktadır.
Cezaevlerine, cezalandırma amacıyla alınan çocuklar cezalarını yattıkları sürede rehabilite edilmeden, eğitilmeden tahliye edilmektedirler. Cezaevlerinden çıkan bu çocukların bir kısmı artık boylarından büyük suçlar işlemeye başlamaktadır. Zaten Cezaevinde yatıp çıkan çocuk artık toplumun şefkatli kucağından atılır. O artık toplumun “suçlu çocuğudur”. Ne zaman nerede kim suç işlese o artık bir zanlıdır. Çünkü o artık sabıkalı bir çocuktur.
Çoğunlukla çocuğu suça iten nedenler araştırılmadan çocuk yargılanır. Özelliklede yargılanan kişinin çocuk olduğu unutulur. Sanılır ki o çocuk zevk için suç işlemiştir ve bundan sonra işlediği her suçtan zevk alacaktır. Oysa durum böyle değildir. Onu bu davranışlara iten nedenler vardır ve bu nedenler gözetilerek sonuca gidilmeye çalışılmalıdır. Neden gözetilmeden sonuca gidildiğinden, suç ortadan kaldırılmamakta çocuğun yaşı büyüdükçe çocuğun işlediği suçun oranı da artmaktadır.
Çevresi tarafından kendisine bir değer verilmediğine inanan bazı çocuklar, kendilerini çevrelerine kanıtlamak amacıyla suç davranışına yönelebiliyorlar. Bilinir ki ailelerin bir kısmı çocuklarına gereken değeri vermezler. Ailede değer görmediğinde suç davranışına yönelen çocuk öncelikle aile içerisinde işlediği suçun cezası olarak iyi bir dayak yer ya da bu yaptığından dolayı sürekli azarlanır veya sevgisiz bırakılır. Bu durum onu aile içerisinde yalnızlığa iter. Bu yalnızlık onu sokağa yöneltir. Böylece ailede bulamadığı ilgiyi sokakta aramaya başlar. Eğer ilgi gördüğü grup suç davranışına yönelen grupsa kendine olan ilgiyi artırmak için farklı suçlar işlemeye başlar.
Oysa aile, çocuk suçu ilk işlediği anda çocuğuna güven ve sevgi verse, çocuğunu sahiplense, nedeni ortadan kaldırıcı bir davranış içine girse böyle bir sonuç doğmaz. Hatta suç işlemeden önceki sevgiden ve güvenden daha fazla bir sevgi ve güven verilmelidir ki çocuk suç davranışından alıkonulabilsin. Eğer gerçekten ceza verilmesi gerekiyorsa, çocuğa öyle bir “ceza” verilmelidir ki o “ceza” onu istenmeyen davranıştan alı koyan bir “ödül” niteliğinde olmalıdır.
Çocukların işledikleri “suçların” temelinde bilinçaltından gelen dürtülerin de etkisi vardır. Bilinçaltı: İnsanın başından geçen hoş olmayan olayların beyinde itildiği yerdir. İnsan başından geçen bu hoş olmayan olayları sanki hiç yaşamamış gibi yaşamını sürdürür. Oysa bu hoş olmayan olaylar istenmeyen davranışlara neden olur. Bilinçaltındaki dürtüleri önlemek amacıyla yeterli bir eğitim verilmelidir. Bunun için de çocuk mutlaka bir psikoloğa götürülmelidir. Çocuk alanında uzman psikologlar bu anlamda çocukların suç işlemelerini engelleme konusunda etkili olabilmektedirler. Cezaevlerinde de Uzman psikologlar, sosyologlar, pedagoglar çocuğun hem rehabilitesi, hem de eğitimi konusunda yaptıkları programlarla çocuğu toplumun faydalı bireyleri haline getirebilmelidir. Cezaevlerinde çocuğa böyle yaklaşım çocuğun bir daha suç işlemesinin önüne geçmekte, böylece tahliye olan çocukların cezaevine dönme olasılıkları azalabilecektir.
O halde çocuğu cezalandırmaktan çok onun neden bu işe kalkıştığı araştırılıp yeterli eğitimin verilmesi kararı ağırlıkta olmalıdır. Bunu için de uzman çocuk psikologları bu konuda toplumu da bilinçlendirmeli ve “suç” işleyen, suça eğilimli olan çocuklarla ilgilenmelidir. Çocukların her türlü sorunlarını rahatlıkla paylaşabilecekleri uzmanlar, çevre ile “suç” işleyen çocuk arasındaki bağları koruyucu çalışmaları yürütmelidir. Bu bağ iyi korunursa çocukların “suç” işleme oranları en alt düzeye indirgenecektir.
- Türkiye’de Sosyoloji ve Türk Milliyetçiliği İlişkisi - 6 Kasım 2024
- 21. Yüzyılda Kadın Öğretmenlere Yönelik Dış Görünüm ve Giyim Kodları Eğitimi - 30 Ekim 2024
- Küfür Tecavüzün Teorisi midir? - 24 Ekim 2024