Bizi, insanların her türlü kirinden, kalabalığın hoyratlığından edebiyat korur. Hatta yalnızlığın insanın içini sızlatan yanından bile edebiyat, kitap korur. Bizi bekler, uyanık ve duyarlı kılar; insanı kendine arkadaÅŸ tutar. Edebiyat, aklımızın ve yüreÄŸimizin “saatini” en ÅŸaÅŸmaz biçimde -“doÄŸru”- ayarlayan tek araçtır.
Yeryüzü ile gökyüzü arasında insan soyunun bulduÄŸu en kutsal faaliyet olan edebiyatın, hiç kuÅŸkusuz en naif, en yüce yanı karşılıksız verme arzusudur. Ä°nsan onunla ikinci kez doÄŸar. Bu yanıyla belki tanrılığa da soyunur. Tabii ki burada ideolojilerin, dinlerin, bilimsellik söylemi altında insanları eÄŸip büken, yaÅŸamı olmaması gereken mecralara akıtan akademilerin ürettiÄŸi metinlerden ve iktidarların faaliyetlerine meÅŸruluk kazandırmaya çalışan belgelerden söz etmiyorum. “Edebiyat, insanın içinde yaÅŸadığı toplumsal dünyada yine insan tarafından üretilen ve insanın kendi yarattığı cehennemden kurtulmasına, kendini ve ötekini anlamasına hizmet eden en önemli insan üretimidir. Ä°nsan edebiyat ile kendini tanırken ve anlatırken, kendinden ötekine bir yol açar. Bu yol yürümesi zor ve sonuna ulaşılması ise olası bir yoldur. Edebi yapıtları üreten, onları okuyan insanlarda yaÅŸamda olup bitenler hakkında bir uyanıklık, kendini sorgulama ve insani bir aydınlanma yaratma imkânını içinde barındırır. Edebiyat insanın kendine tahammül etmesi ve bunu öğrenmesidir. Kendi çıplak ben’i ile yüzleÅŸmesini de içeren bu tahammülü öğrenme durumunda edebiyat, bireye entelektüel bir birikim, vicdani bir duyarlılık, baÅŸka dünyalara dair bir algı ve estetik bir his dünyası verir. Ä°yi edebiyat ve bu edebiyatın yazarı ve okuru olan insanlarda genel olarak vandalizm, faÅŸizmin, otoriteryenliÄŸin geliÅŸimi güdüktür. Zira gerçek bir edebiyat “edep” kökünden geldiÄŸinin farkındadır. Böylesi bir edebiyat yeryüzünde kımıltısız yatan taÅŸlara bile saygılıdır. Ä°stinasız canlı, cansız tüm varlıklarla birlikte üzerinde yaÅŸadığımız gezegenin paydaÅŸlarıyız; onların ne üstünde, ne de altında bir varlığız. Bu dengenin korunmasında edebiyatın önemi yadsınamaz. Bu nedenle edebiyata” bir kutsal çaÄŸrı” anlamında bakmamız hiç de abartılı deÄŸildir, diye düşünürüm.
 Bilin bakalım: Ä°nsanın içindeki “çöl’ün”; bin bir çeÅŸit çiçekle, kuÅŸ sesi ve su sesiyle ve dahi zümrüt yeÅŸili bir ortamla yer deÄŸiÅŸtirmesini ne saÄŸlayabilir?
İsterseniz cevabını yine ben vereyim. Bunu insanda iki şey sağlayabilir: birincisi kişinin âşık olması; ikincisi edebiyata tutkuyla bağlı olması.
Edebiyatın insana huzur veren, dostluğundan, anlayışından, bireyi, toplumu, doğayı anlama ve anlatma yolculuğundan, sayfaları terk edip, günümüz dünyasına inmek ne acı…
- Sol Siyaset Saatleri Yeniden Ayarlanabilir mi? - 14 Aralık 2024
- Özgürlük Güzergâhı - 16 Kasım 2024
- Bir İdeoloji Olarak Bilim - 17 Ekim 2024