Türkiye, bir kez daha belediyelere yönelik kapsamlı yolsuzluk ve suç örgütü operasyonlarıyla çalkalanıyor. Beşiktaş Belediye Başkanı Rıza Akpolat’ın da aralarında bulunduğu 47 kişi hakkında başlatılan soruşturma, ülkedeki kamu kurumlarıyla suç örgütleri arasındaki bağlantılara dair kaygıları artırdı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın talimatıyla gözaltına alınan 40 şüpheli arasında, belediye başkanları, üst düzey yöneticiler ve iş insanları bulunuyor.
Başsavcılık tarafından yapılan açıklamada, liderliğini Aziz İhsan Aktaş’ın yaptığı iddia edilen suç örgütünün, belediye başkanları ve üst düzey yöneticilere rüşvet vererek ihalelere fesat karıştırdığı ileri sürüldü. Beşiktaş Belediyesi’nin iştiraki olan Beltaş AŞ yönetimindeki isimler de soruşturmanın odağında. Şüpheliler arasında, “suç örgütüne üye olma”, “ihaleye fesat karıştırma”, “haksız mal edinme” gibi suçlamalarla gözaltına alınan belediye başkanları ve yöneticiler bulunuyor.
CHP’nin İddiası: ‘İtibar Suikastı’
Rıza Akpolat’ın gözaltına alınmasının ardından, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) yöneticileri operasyonun siyasi saiklerle yapıldığını ve bunun bir “itibar suikastı” olduğunu savundu. CHP Genel Başkan Yardımcısı Gül Çiftci, Akpolat’ın savcılık ifadesinin ardından yaptığı açıklamada, “Şüpheliler hakkında kayda değer somut bir delil olmadığını görüyoruz. Hukukun üstünlüğü değil, siyasi hesapların öne çıktığı bir tabloyla karşı karşıyayız” dedi.
Rıza Akpolat, Balıkesir Edremit’te bulunduğu sırada gözaltına alınarak İstanbul’a getirildi. Emniyet Müdürlüğü’nde dört gün süren gözaltı sürecinin ardından Akpolat ve diğer şüpheliler sağlık kontrollerinin ardından savcılığa sevk edildi. Savcılık, Akpolat ve 31 kişi hakkında tutuklama talebiyle mahkemeye sevk kararı verdi.
İş İnsanının Mal Varlığına El Koyma Talebi
Soruşturmanın dikkat çeken yönlerinden biri de suç örgütü lideri olduğu iddia edilen iş insanı Aziz İhsan Aktaş’ın mal varlığına el koyma talebi oldu. Kamuoyuna yansıyan bilgilere göre, Aktaş’ın AKP’li belediyeler ve TBMM dahil olmak üzere birçok kamu kurumundan ihale aldığı ortaya çıktı. Bu durum, operasyonun boyutlarının sadece yerel yönetimlerle sınırlı olmadığını gösteriyor.
Bu soruşturma, Türkiye’deki hukuk devleti ilkeleri ve mülkiyet hakları konularındaki endişeleri yeniden gündeme taşıdı. Hukukçular, dosyada tutuklanmayı gerektirecek nitelikte güçlü delillerin bulunmadığını savunurken, geniş çaplı gözaltılar ve mal varlığına el koyma talepleri, ülkede hem can hem de mal güvenliğinin zayıfladığına dair görüşleri güçlendiriyor.
Ne Olacak?
Mahkemenin vereceği karar, sadece bu davanın seyrini değil, kamuoyunda yolsuzluk operasyonlarının siyasi hesaplaşmalarla bağlantısını tartışmaya açacak. CHP’nin bu süreçteki eleştirileri, operasyonun hukuki boyutunun ötesinde siyasi sonuçlar doğuracağını gösteriyor.
Türkiye, hukukun üstünlüğüne ve yargının bağımsızlığına dair tartışmaların gölgesinde yeni bir sınavdan geçiyor. Bu süreçte, hem kamu görevlilerinin hem de iş dünyasının, hukuki belirsizlikler nedeniyle güven kaybı yaşadığı açıkça görülüyor. Şüphelilere yöneltilen suçlamalar kadar, adil yargılanma ilkesinin ihlali ve siyasi baskı iddiaları da toplumun huzurunu tehdit ediyor.