AKP Sonrasını Düşünmek – II

İYİ PARTİ’NİN “İYİLEŞTİRİLMİŞ VE GÜÇLENDİRİLMİŞ PARLAMENTER” SİSTEM ÖNERİSİ

İyi Parti’nin 80 sayfaya yakın, görsellerle zenginleştirilmiş bir kitapçık halinde sunulan metni, iyileştirilmiş ve güçlendirilmiş bir parlamenter sistem önerisi sunuyor. Taslak, partinin Hukuk ve Adalet Politikaları Başkanı Prof. Dr. Bahadır Erdem (önderliğinde bir ekip?) tarafından hazırlanmış. Mayıs ayı sonlarında kamuoyuyla paylaşılan metin, bir “anayasa taslağı”ndan çok, olası bir anayasa tartışmaları için hazırlanmış, “tartışma notları” şeklinde kurgulanmış. Bunun, onu güçlü kıldığı yönleri yok değil: Böylece parti, parlamenter sistem önerilerini, “anayasal/hukuksal bir form”dan ziyade “siyasal bir form”da, biçimde sunabilme, kendini daha iyi ve detaylı anlatabilme şansına sahip olmuş. Anayasa hukuku formatı içerisinde kamuoyuyla paylaşılacak bir metnin çok daha teknik bir tartışmayı gerektireceği, toplumdan çok hukukçuların “harim-i ismet”ine (!) gireceği de açık. Hem dil hem de biçim açısından böylesi bir serbest formun seçilmiş olması iyi bir tercih olmuş. Öte yandan metnin “siyasal formda” hazırlanmasının onu güçsüz kıldığı yönler de yok değil: Metnin bu formda ele alınması, tartışmaların tekerleğinin, belagat, retorik ve seçmene selam gibi banketlere kaptırılma riskini de beraberinde getirmiş. Nitekim İyi Parti, taslaktaki tartışmalarını sık sık siyasi trafiğin sağındaki bu düşük bankete sürmekten kurtulamamış; anayasa ve özelde Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi (CHS) üzerinde yürütülen bir sistem tartışmasından kısmen uzaklaşmıştır.

İyi Parti’nin “İyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” (İGPS) taslağı 8 ana başlıktan ve bölümden oluşuyor.

Tarafsız Cumhurbaşkanı başlığını taşıyan ilk bölüm “[TC]…parlamenter sistemin gereği olarak Başbakan ve Bakanlar Kurulu tarafından yönetilecektir.” ifadesiyle başlıyor ve İGPS’de “Cumhurbaşkanlığı makamı[nın], tarafsız, partiler üstü şekilde devletin milletin birliğini temsil makamı” olarak kurgulandığı belirtiliyor.

İyi Parti’ye göre Türkiye’nin tarafsız bir cumhurbaşkanına ihtiyacı vardır çünkü “Tarafsız Cumhurbaşkanı, vatandaşlarımızın devlete aidiyet bağının güçlenmesine, bağlılığının ve sadakatinin artmasına, nihayetinde toplumsal barışın sağlanmasına hizmet edecek” böylece cumhurbaşkanı “herkesin cumhurbaşkanı” olabilecektir.

İyi Parti, cumhurbaşkanının sadece bir defaya mahsus ve 6 yıllık bir süre ile seçilmesini; temsili görevlerin ötesinde görevlerle donatılmasını öngörmektedir. Hazırladığı taslakta cumhurbaşkanın görevleri detaylı bir şekilde sıralanmaktadır.

Çoğulcu Demokrasi, Katılımcı Yönetim, Güçlü Meclis İGPS taslağının ikinci başlığıdır ve bu başlık altında yönetimde istikrar ve temsilde adalet dikotomisi üzerinde TBMM’nin koordinatları belirlenmeye çalışılmaktadır.  Yasamaya (TBMM’ye) karşı sorumlu bir bakanlar kurulu İGPS taslağının özünü oluşturmaktadır. Bu bakanlar kurulunun, şimdi olduğu gibi, tek kişiye değil, TBMM’ye sorumlu olmasına imkân verecek bir mekanizma olarak tasarlanmasına dikkat edilir. Güçlü bir bakanlar kurulu (yönetimde istikrar) kadar, güçlü bir meclis de İGPS’nin temel argümanları arasında yer alıyor.  Metinde uzun uzadıya etkin bir meclis için etkin “meclis komisyonları” oluşturmanın gerekleri anlatılır ve TBMM’nin “Anayasal kurumların demokratik meşruiyetini sağlayan bir meclis” olması gerektiğinin altı çizilir.

Vizyoner bir planlama teşkilatının kurulması; Merkez Bankası’nın özerkliğinin tesis edilmesi; Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu gibi düzenleyici ve denetleyici kurumların bağımsızlığının sağlanması; güçlü bir yerel yönetim sisteminin inşası gibi konulara da (nedense?) bu başlık altında yer verilir.

İyi Parti’nin İGPS taslağında üçüncü başlık kuvvetler ayrılığına ayrılmış ve kuvvetler ayrılığı güçlü denetimin temel unsurlarından biri olarak tanımlanmıştır. Güçlendirilmiş Meclis Denetimi alt başlığında TBMM’nin yürütmeyi denetleme yolları sıralanarak meclisin “bütçe yapma” fonksiyonu ile denetim yetkisi ilişkilendirilmiştir.  Siyasal ve idari “hesap verebilirlik” ve denetim bu başlık altında işlenen hususlardan bir diğeridir. İGPS taslağında bu hususa şu şekilde yer verilmekte: “Yolsuzlukla mücadelede başarı için; ‘Siyasal Hesap Verme Sorumluluğu’ (yürütmenin parlamentoya karşı sorumluluğu), ‘Yönetsel Hesap Verme Sorumluluğu’ (Kamu Yöneticilerinin bağlı olduğu yürütme erkine karşı sorumluluğu) ve “Vatandaşa Yönelik Hesap Verme Sorumluluğunun’ (hem TBMM hem de bütünüyle devletin vatandaşına karsı sorumluluğu) tam ve eksiksiz uygulanması önem arz etmektedir.”

Türk idari teşkilatının ve siyasi sisteminin temel sorunlarından biri olan “vesayet” kurum/mekanizmasına da İGPS’de yer verilir ve “…(d)evletin hiçbir kurumu[nun], Anayasa ve yasalardan aldığı yetkiyi asarak başka bir kurum üzerinde vesayet kuram[amayacağı]” belirtilir.

Bağımsız ve tarafsız yargı İGPS’de ele alınan bir diğer başlıktır. Metinde bu başlık altında yargının, yürütmeden ve yasamadan bağımsız olması, doğrudan veya dolaylı olarak herhangi bir şekilde kısıtlama, etki, yönlendirme, baskı, tehdit veya müdahale olmaksızın, karar verebilir olması olarak tanımlanmıştır. Bu başlık altında İGPS taslağında ayrıca adli yargılama için hâkim ve savcıların teminatı, Anayasa Mahkemesi’nin tarafsızlığı ve baroların bağımsızlığı gibi konulara da yer verilmiştir.

Devlette liyakat İGPS taslağının beşinci başlığını oluşturmaktadır. Memuriyete girişte ve görevin sürdürülmesinde siyasi itaatin değil görevde liyakatin temel alınacağı belirtilmektedir.

İGPS taslağında yer verilen başlıklardan bir diğeri İnsan Hakları, Bireysel Özgürlükler, Sosyal Devlet, Güçlü Sivil Toplum Güçlü Gençler’dir. Düşünce ve ifade özgürlüğünün önemi; çocuk, genç ve kadın hakları, eğitim hakkı, ekoloji gibi konulara bu başlıkta yer verilir. Bu başlık bir katalog gibi sivil tüm hakların birer cümle ile sıralanarak temenni cümleleri ile anıldıkları bir bölümdür.

Adil seçimler konusu İGPS’nin bir diğer başlığıdır ve adil seçimlerin demokrasi açısından önemi vurgulanır.  İyi Parti’nin taslağındaki son başlık basın özgürlüğüne ayrılmış, basın özgürlüğünün önemine de kısaca değinilmiştir.

Yeni Olan Ne?

İyi Parti’nin İyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem başlığıyla sunduğu önerilerin iki temel sorunu var. Birbiriyle alakalı bu sorunların ilki, metnin bir “temenni” diliyle ele alınması. Anlatılanların çoğu “iyi niyet ifadelerinden” mürekkep. İkincisi ise bu “temenni”lerin 12 Eylül sonrası, 2018 öncesi sistemin idealize edilmesi ile şekillenmiş olmaları. İyi Parti, (ana hatlarıyla) eskiyi idealize ederek onu önümüze İyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş” markasıyla sunmaya çalışmakta. Bundan ötesi yok mu? Var, lakin çok az.

Gerçekten de İyi Parti’nin neyi “iyileştirdiği” ve “güçlendirdiği” oldukça tartışmalı. Parti de bu konuda hayli muğlak. Partinin konu ile ilgili kendi ifadelerine baktığımızda da “Tanzimat, erken Cumhuriyet, Türk milleti, ilerleme, kalkınma ve Atatürk kavramları etrafında örülmüş bir retoriğe rastlarız. Nitekim aşağıdaki cümleden neyin iyileştirildiğini, neyin güçlendirildiğini anlamak mümkün değildir:

“Neden ‘İyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’i önerdiğimiz sorusunun cevabı içinde tarihsel bir anlam da vardır. Bu dönüşüm ihtiyacı; ’Tanzimat Dönemi’, ‘Cumhuriyetimizin Kuruluş Dönemi’ süreçlerinde olduğu gibi Türk milletinin ilerleme ülküsünün ve kalkınma azminin kritik bir göstergesi niteliğindedir. Bu yönüyle tarihsel bir tutarlılığa hizmet etmektedir. Sistem önerimiz; Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Gazi Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde başlayan ilerleme, gelişme ve kalkınma hedeflerine uygun olarak, yeniden ve güçlü̈ bir biçimde teşkil etmenin, Türkiye’nin ve milletimizin gelişimindeki önemli bir esik olarak, çağdaş uygarlıklar düzeyinde, ekonomik açıdan zengin ve sosyal bir refah devleti ülküsüne sıçrama idealinin adıdır.”

İyi Parti, önerdiği sistemin amacı konusunda da net değildir; daha doğrusu belagat, retorik (yine) düşüncelerin ve ifadelerin önüne geçmektedir: Partiye göre İGPS,  “…milletimizin ihtiyaçlarını  inceleyen ve milletin nasıl bir sisteme ihtiyacı olduğu üzerinden yola çıkarak hazırla[nan bir] sistem  çalışma[sıdır.]”   İşte retorik tam da bu noktada devreye girmektedir: Milletin “CHS’ye değil İGPS’ye” ihtiyacı olunduğunu” iddia ederek kendi siyasi argümanını meşrulaştırmak.

“İGPS milletin ihtiyacı olan sistemdir!” düşüncesi, “milletin ihtiyaçlarını (biz) inceledik!” ile aynı şişede çalkalandıklarında ortaya çıkan şey, sadece retorik değil, tehlikelidir de.  Çünkü bir adım daha gidildiğinde İyi Parti, kendisinin “milletin ihtiyaçlarını inceleyerek” bulduğunu iddia ettiği sistemi, milletin devlete sadakatinin temeline de yerleştirmeye çalışmaktadır: “Vatandaşın devletine karsı en temel borcu olarak benimsenen sadakatin layıkıyla yerine getirilebilmesi için vatandaş ile devlet arasında aidiyet ve gönül bağının, kurulması gerekir. Bu aidiyet bağının güçlenmesinde en büyük görev devlete düşmektedir. Devlet her bir vatandaşına eşit davrandığı gerek idare gerek yargı önünde eşit muamele ettiği, insan haklarını en üst seviyede koruduğu ölçüde vatandaşlarımız, devletimize daha da güçlü̈ bir şekilde aidiyet hissi duyacak ve sadakatle bağlı olacaktır.”

Eldeki malzemeyi toparlayalım; vardığımız nokta İGPS’nin, “milletin devlete aidiyet ve sadakatinin tesis edilmesi için ihtiyaç duyduğu bir sistem” olduğu argümanı olacaktır.  İşte “tehlikeli” derken de bu noktanın altını çizmek istiyorum: Çünkü “devlete aidiyet ve sadakat” diye bir şey, asla ve asla modern siyasetin konusu değildir, olamaz da; bu olsa olsa modern siyasal problemlerin konusu olabilir. Modern dünyanın 1700 -belki iki savaş arası tüm dünyada popülerleşen faşizm dönemini “kısmen” istisna sayabiliriz-  sonlarından bu yana “devlet”e değil, “hukuk”a itaati tartıştığını,   “hukuk”un “üretilmesi” nin de siyasi bir prosedür olduğunu hatırlamak gerekmektedir. Bilindiği gibi, başkanlık, parlamenter, yarı başkanlık… gibi “usul”ler sadece devlet ile toplum arasındaki ilişkinin “yöntemi”ne dair tartışmalardır; milletin ihtiyaçları, devlete aidiyet ve sadakati gibi konular ise bu mevzunun oldukça dışında kalmaktadırlar.

İGPS’de “tarafsız” cumhurbaşkanlığının “Cumhurbaşkanı[nın] devleti[n] ve milletin birliğini temsil eden makam konumunda” olması ile açıklanmaya çalışılması da aynı sorunun bir parçası olarak ele alınabilir. İyi Parti’nin cumhurbaşkanlığının tarafsızlığı ilkesini “devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğü”nün temeline yerleştirmeye kalkması bu açıdan değerlendirilmelidir. Modern dünya -İyi Parti’nin İGPS taslağında da referans verilen- Montesquieu’dan bu yana (elbette bu bir genellemedir) “devletin gücünün sistematik bölünmesi” düşüncesine dayanmaktadır. Devletin sistematik bölünmesi ise devlet ve milletin birliğine değil aksine ve aksine milleti devletten ayrı bir kategori olarak ele almaya dayandırılarak açıklanabilecek bir husustur.

Sonuç olarak cumhurbaşkanlığı makamının “tarafsızlığı”nın devlet millet birliği ile değil aksine devletin yasal zeminde “bölünmesi”, bölünen devlet güçleri (yasama-yürütme-yargı) arasındaki hukuki ilişkilerin detaylı bir şekilde yeniden teğellenmesi ve milletin (aslında “toplum”un yazmak gerekir)  de bu “bölünme-teğellenme” zemini üzerinde devletten “korunması” (evet tam anlamıyla korunması) üzerine bina edilmesi gerektiğini belirtmek gerekiyor.

Toplum denilen yapının da “kurum”lardan, o kurumların birbirleriyle ve yine birbirlerinden cinsel, sınıfsal, etnik, dinsel, mezhepsel… açılardan farklılaşmış “birey”lerle ilişkilerinden oluşan karma karışık bir “ilişkiler ağı” olduğu ise apayrı (ama hep akılda tutulması gereken) bir tartışmadır. Velhasıl’ı kelam,  ne millet homojendir ne devlete aittir ne de ona sadık olmak zorundadır. Başkanlık-parlamenter sistem tartışmaları da zaten bu realite üzerine yükselirler: Heterojen olan toplumun özgürlüğünün, leviyathan/heyula devletin gücünün kontrollü parçalanması ile tesis edilmesi düşüncesi.

Sözü uzatmak ve İyi Parti’nin İGPS taslağının detaylarına da girmek mümkün; girmek de lazım. Bunu İyi Parti yetkilileri ile yapacağımız yüz yüze görüşmeye bırakmak istiyorum.

Mete Kaan KAYNAR