Afro-Avrasya, yani Afrika, Asya ve Avrupa’nın kesişim bölgesi, bugün dünya çapında stratejik ve ekonomik rekabetin en yoğun hissedildiği alanlardan biri. Bu devasa coğrafyada Çin, Rusya, Türkiye ve İran’ın artan etkisi, yalnızca bölgesel politikaları değil, küresel güç dengelerini de yeniden şekillendiriyor. Batı’nın bu dört ülkeye karşı süregelen gerginlikleri ve onların etkinliğini sınırlama çabaları, Afro-Avrasya’nın siyasi, ekonomik ve askeri dinamiklerini anlamada temel bir çerçeve sunuyor.
Bu dört ülkenin bölgede artan varlığı, Avrupa Birliği’nin (AB) Afro-Avrasya’daki geleneksel nüfuzunu zayıflatırken, ABD’nin bölgede etkisini sürdürme mücadelesini de daha zorlu hale getiriyor. ABD’nin bölgeye coğrafi uzaklığı ve bölgesel güçlerin burada artan nüfuzu, Washington’u dezavantajlı bir konuma iterken, Afro-Avrasya yeni bir çok kutuplu düzenin sahnesi olmaya aday görünüyor.
Çin: Kuşak ve Yol Girişimi ile Yeni Hegemonya
Çin, Afro-Avrasya’daki etkinliğini en çok Kuşak ve Yol Girişimi (BRI) aracılığıyla inşa ediyor. Bu devasa proje, Asya’dan Afrika’ya ve Avrupa’ya kadar uzanan bir ticaret ve altyapı ağı kurmayı hedefliyor. Çin, bu kapsamda Afrika’da limanlar, Orta Asya’da enerji hatları ve Avrupa’da demiryolu projeleri gibi yüz milyarlarca dolarlık yatırımlar gerçekleştirdi.
Ancak Batı, Çin’in bu projelerinin sadece ekonomik değil, aynı zamanda siyasi amaçlar taşıdığını iddia ediyor. Özellikle “borç tuzağı diplomasisi” olarak adlandırılan strateji, Çin’in yatırım yaptığı ülkeleri ekonomik olarak bağımlı hale getirdiği ve bu ülkeler üzerinde siyasi nüfuz kazandığı yönünde eleştirilere neden oluyor. Örneğin, Sri Lanka’daki Hambantota Limanı’nın Çin’e kiralanması, bu eleştirilere sıkça referans gösterilen bir örnek.
Çin ise bu suçlamaları reddederek, BRI’nin bölge ülkelerine kalkınma fırsatı sunduğunu ve Batı’nın müdahaleciliğine karşı bir alternatif oluşturduğunu savunuyor. Brookings Enstitüsü’nün bir raporuna göre, Çin’in Afro-Avrasya’daki yatırımları, Batı’nın bölgedeki etkisini zayıflatırken, Pekin’in küresel bir güç olma hedefini destekliyor.
Rusya: Güvenlik ve Jeopolitik Hamleler
Rusya’nın Afro-Avrasya’daki varlığı, daha çok güvenlik ve enerji ekseninde şekilleniyor. Moskova, Orta Asya’daki eski Sovyet cumhuriyetlerinde ekonomik ve siyasi etkisini sürdürürken, Afrika’da askeri işbirlikleri ve paralı asker grupları aracılığıyla varlığını artırıyor. Wagner Grubu, Rusya’nın Afrika’daki etkisini artıran en önemli araçlardan biri haline geldi.
Özellikle Orta Afrika Cumhuriyeti, Mali ve Sudan gibi ülkelerde Wagner’in faaliyetleri, Rusya’nın bu ülkelerdeki hükümetler üzerindeki etkisini güçlendiriyor. Uluslararası Stratejik Araştırmalar Enstitüsü (IISS), Wagner’in Afrika’daki varlığının, Rusya’nın bölgedeki askeri ve ekonomik çıkarlarını korumak için kritik bir rol oynadığını belirtiyor.
Ukrayna Savaşı sonrası uygulanan Batı yaptırımları, Rusya’yı Afro-Avrasya’da daha bağımsız bir politika izlemeye itiyor. Moskova, bu bölgede yeni müttefiklikler ve enerji anlaşmalarıyla Batı’nın etkisini sınırlamayı hedefliyor.
Türkiye: Bölgesel ve Kültürel Etkinlik
Türkiye, Afro-Avrasya’da yükselen bir aktör olarak, tarihsel ve kültürel bağlarını kullanarak bölgesel etkisini artırıyor. Orta Asya’da Türk Devletleri Teşkilatı aracılığıyla siyasi ve ekonomik ilişkilerini güçlendiren Türkiye, Afrika’da ise eğitim projeleri, insani yardımlar ve savunma sanayi yatırımlarıyla öne çıkıyor.
Özellikle Bayraktar TB2 insansız hava araçlarının Afrika ülkelerine satışı, Türkiye’nin bu kıtadaki güvenlik alanındaki etkisini gözler önüne seriyor. Al Jazeera’nin bir analizine göre, Türkiye’nin savunma sanayi ürünleri, Afrika’da hem askeri hem de siyasi nüfuz kazanmasını sağlıyor.
Türkiye, aynı zamanda Somali ve Sudan gibi stratejik ülkelerde askeri üsler kurarak ve ticaret anlaşmaları imzalayarak ekonomik nüfuzunu derinleştiriyor. Batı, Türkiye’nin bu yükselişini “kontrolsüz bir genişleme” olarak değerlendirse de, Ankara bu politikasını bağımsızlık ve karşılıklı fayda temelinde savunuyor.
İran: Bölgesel Güçten Afro-Avrasya Aktörlüğüne
İran, Afro-Avrasya’daki etkisini enerji, altyapı ve tarım projeleri üzerinden artırmaya çalışıyor. Batı yaptırımlarıyla izole edilen Tahran, özellikle Afrika Boynuzu ve Orta Asya ülkeleriyle ekonomik ve stratejik ortaklıklar kurarak bu izolasyonu aşmayı hedefliyor.
Middle East Institute’a göre, İran’ın enerji sektörü yatırımları, hem bölgesel hem de uluslararası düzeyde dikkat çekiyor. Özellikle Pakistan ve Hindistan’a uzanan doğal gaz boru hatları projeleri, İran’ın bölgedeki enerji ticaretindeki rolünü güçlendiriyor.
Ancak İran’ın bu hamleleri, Batı’nın yaptırımları nedeniyle sınırlı kalıyor. Buna rağmen, Tahran’ın Afro-Avrasya’daki varlığı, Batı’nın bölgedeki etkisini zayıflatmaya devam ediyor.
ABD ve Batı: Uzaklık ve Zayıflayan Etki
Afro-Avrasya’daki Çin, Rusya, Türkiye ve İran etkinliği, ABD ve Batı için stratejik bir meydan okuma oluşturuyor. ABD, coğrafi uzaklığı ve bölgede son dönemde azalan etkisi nedeniyle Afro-Avrasya’da dezavantajlı bir konuma geriliyor. Washington, bölgedeki gücünü korumak için Afrika’daki askeri varlığını artırmaya ve Asya’da yeni müttefikler aramaya çalışsa da, Çin’in ekonomik yatırımları ve Rusya’nın güvenlik stratejileri karşısında zorlanıyor.
Avrupa Birliği ise Afro-Avrasya’daki geleneksel nüfuzunu yeniden inşa etmeye çalışsa da, Çin’in ekonomik gücü ve Rusya’nın jeopolitik hamleleri karşısında yeterince etkili olamıyor. Türkiye ve İran gibi bölgesel güçlerin de devreye girmesi, Batı’nın Afro-Avrasya’daki kontrolünü daha da zayıflatıyor.
Yeni Çok Kutuplu Düzen
Afro-Avrasya, küresel güç dengelerinin yeniden şekillendiği bir alan olarak ön plana çıkıyor. Çin, Rusya, Türkiye ve İran, Batı’nın bu bölgelerdeki etkinliğini zayıflatarak yeni bir güç merkezi oluşturuyor. Afro-Avrasya’da yükselen bu yeni düzen, yalnızca ekonomik ve siyasi dinamikleri değil, aynı zamanda küresel stratejik dengeleri de dönüştürmeye devam edecek gibi görünüyor. Bu durum, bölge ülkeleri için hem fırsatlar hem de riskler barındırıyor: Egemenliklerini artırma şansı elde ederken, aynı zamanda yeni bağımlılık ilişkileriyle karşı karşıya kalabilirler.
Batı’nın Afro-Avrasya’daki bu gelişmelere vereceği yanıt, gelecekteki küresel güç dengesini şekillendirecek en kritik faktörlerden biri olmaya devam edecek.