Åžirin’le yaşıtız. Onu ilk kez TÄ°P Çankaya ilçesinde tanımıştım. Göreceli olarak az kadının geldiÄŸi Partide, o hep çok heyecanlı, çok ateÅŸli bir kadın yoldaşımızdı. Sinanla 1969’da evlendikten sonra Sıhhıye’de bir bodrum katındra oturuyorlardı ve bizlerin sık sık misafir edildiÄŸimiz bir evdi. Sosayalistti Åžirin, ateÅŸli bir militandı ama içimizde belki de ÅŸiire, sanata, tiyatroya, edebiyata en çok meraklı olan bir yoldaşımızdı.
Çok güzel Türkü söylerdi. Evinde ruhi Su ile birlikte söylediği türküleri dinleme şansına sahip olmuştum.
Biz THKO’lular gerilla mücadelesine karar verdiÄŸimizde, Åžirin bizim çizgimizi eleÅŸtiriyordu ama sevgili eÅŸi Sinan’ı vazgeçirmek için en küçük bir çaba harcamadı. Sinan daÄŸa geldiÄŸinde oÄŸlu Taylan bir yaşına yeni girmiÅŸti.
Uzun süre yollarımız kesiÅŸmedi Åžirinle. 1974’te cezaevinden çıktığımda ilk ziyaret ettiÄŸi Åžirin oldu. Hiç unutmadığım bir gecedir. Sabaha kadar o hüzünlü sesiyle ağıtlar, türküler okudu bana.(Åžirin’in bazı Türkülerini Youtube’da bulabilirsiniz) Sabah Taylan’ı alıp gezmeye çıktık. BoÄŸaz sırtlarında geziyoruz, Taylan beÅŸ veya altı yaşında omzuma oturtmuÅŸum, bir ara yolumuz mezarlıklara düştü. Ve Taylan yine hiç unutmadığım bir soru sordu bana:” Ato amca sen babamın arkadaşıymışsın, babamın hangi mezar da yattığını biliyor musun?” Ne diyebilirdim ki, ne diyebilirdik ki, Åžirin’le gözyaÅŸlarımızı güç tuttuk.
Yıllar sonra yolumuz Duisburg’ta kesiÅŸti. Åžirin okulu bitirip Avukat olmuÅŸtu ama 12 Eylül’de kaçak duruma düşmüş, cezaevinde iki sene kadar yattıktan sonra yurt dışına çıkmıştı. Yurt dışında FaÅŸizme Karşı BirleÅŸik Cepha çalışmalarına katılıyor, Kürt Özgürlük hareketine katkıda bulunmaya çalışıyordu.
Sık sık telefonla görüşüyor, kimi zaman kendisine misafir oluyordum. Yazmaya baÅŸlamıştı. Çok titiz bir edebiyatçıydı. Anılarını yazıyordu ama zor ilerliyordu. Sürekli kendisini uyarıyor, bir an evvel bitirmesini istiyordum. Ama o adeta altmış sekizin, Türkiye sosyalist hareketinin tarihini yazıyordu. Bir türlü Nurhak’a ve Sinan’ların katliamına gelemiyordu. Ve gelemeden 2009 yılı 19 Nisan’ında tek başına yaÅŸadığı evinde bağırsak düğümlenmesi olmuÅŸ ve hayatını kaybetmiÅŸti. Duisburg’ta yaptığımız bir törenden sonra cenazesi Türkiye’ye Sinan hocamızın yanına gitti. Ben o dönem hâlâ Türkiye’ye gidemediÄŸim için Türkiye’deki cenaze törenine katılamadım.
Åžirin’ in yazdıkları daha sonra ÅŸimdi akademisyen ve caz sanatçısı olan oÄŸlunun ve bazı arkadaÅŸlarımızın çabalarıyla SÄ°NANÇA adı altında kitap olarak basıldı.
Acılara Yenilmeyen GülümseyiÅŸler kitabım basıldıktan sonra hemen Åžirin’e ilettim. Bir kaç gün sonra postadan Åžirin’in mektubu çıktı. Bu mektuptan bazı bölümleri alıyorum, okuyunca Åžirin’i daha iyi tanıyacaksınız.
” Dün kitabı posta kutusunda bulunca, nasıl yukarıya çıktığımı, zarfı yollarda açtığımı tahmin edersin…Kitabı bir anda ve hepsini birden okumak istiyordum. Sana telefon etmeyi düşündüm, sonra bu bile vaktimi alacak, diye vazgeçip okumaya baÅŸladım….
Nasıl kitabı bir anda ve hepsini birden okumak istediysem, ÅŸimdi de söyleyeceklerimi bir an evvel yazıya dökmek istiyorum….
Arkadaşlarımızı cansızlaştırıldıkları,mitleştirmelerle soluklaştırıldıkları duvarlardan indirip , yeniden yaşayan soluk alan insanlar olarak geri döndürdüğün için sağol Atillacığım. Onlar da bunu isterlerdi, putlardan ve putlaştırılmaktan hoşlanmazlardı.
Senin de, benim de bildiÄŸimiz gibi, insanın daha ‘insan’ olmadığı bir dünyada, statülerin, sınıfların, milliyetlerin arasında hâlâ ve daha da beter sıkışıp kaldığı bir dünyada onlar insanlaÅŸmanın en güzel örneklerindendiler. Ve onları kitabında gülen, sevinen, korkan, susan, ÅŸaka yapan, acı çeken insanlar yani bizim canlı arkadaÅŸlarımız olarak, olaÄŸanlıkları ve olaÄŸanüstülükleriyle anlatmakla bir kez daha arkadaÅŸlığını göstermiÅŸ oldun.(altını çizen Åžirin)”
Åžirin daha sonra mektubunda benimle, Sinan’la tanışmalarını anlatıyor iki sayfada ve mektup şöyle bitiyor:
“…Aslında baÅŸka ÅŸeylere de deÄŸinmek istiyordum ama kalsın. Yalnız ÅŸu kadarını söyliyeyim, ” sevinçleri paylaÅŸmak için” mi çıkmıştık yola? Artık acıları devÅŸirdiÄŸimiz ÅŸu yıllarda , ” sevinçleri paylaÅŸmaya” her zamankinden çok ihtiyacımız var biliyorsun; ‘yarin dudağından gayri her yerde, her ÅŸeyde hep beraber olabilmek’ içindi ve hâlâ öyle. Sevinci de var bunun kederi de. Yalnız bazılarının payına fazla düştü keder.
Ne sevinçleri, ne de acıları paylaÅŸmayı bilemeyen acemilik, kazıklık, sasılık da çabası. Ä°ÅŸte kitabında sen bu sasılıkların, kazıklıkların da üstüne gitmiÅŸ oldun…NeÅŸe de sasılığın, kendini bilmez kaba patavasızlıkların panzehiridir. Velhasıl saÄŸolasın.
Bitirirken senin, eşinin ve çocukların gözlerinden öperim,
Şirin 10 Eylül 1999
*Atilla Keskin, “68’li dönem”de, Deniz’ler, Hüseyin’ler, Yusuf’lar, Sinanlar’la aynı ideali paylaşıp yeryüzü biraz daha aydınlık olsun diye yüreÄŸinde kıvılcımlarla yola çıktığında, OrtadoÄŸu Teknik Ãœniversitesi son sınıf öğrencisiydi. Fedâkarlık, inandığı yolda yürürken tehlikeyi hesap etmemek, ideal ve kader ortaklığı, o kuÅŸağın en belirgin özellikleriydi. O günlerde en önde yürüyenler ya öldürüldüler ya da hemen yanıbaÅŸlarında bir arkadaÅŸ canında soludular ölümü.
- Yapılan her şey planlı programlıdır - 5 Haziran 2020
- Nurhak Sana Güneş Doğmaz - 30 Mayıs 2020
- Yusuf Aslan - 8 Mayıs 2020