Türkiye’nin 2015 yılı apayrı yazılacak. O yıl gerçekleşen siyasî manevraları, katliamları, ölenleri, öldürülenleri… apayrı yazacak tarih. Ama şimdi değil. O kadar yorgunum, o kadar yorgunuz ki!
*
Psikologlar, yas sürecinin beş aşaması olduğundan bahsederler: İnkâr evresi, kızgınlık/öfke, üçüncü olarak pazarlık ardından depresyon ve son, beşinci olarak da kabullenme evreleri. Bu evreleri toplumsal yaslarımız için de düşünebilir miyiz? Muhtemelen! inkâr aşamasında genellikle olay veya durum yok sayılır, başa gelmiş kabul edilmez, bir yanlışlık olduğu düşünülürmüş; kızgınlık aşaması, inkar aşamasında devreye sokulmayan sorgulamaların devreye girmesi ile başlar, üst üste gelen sorgulamalar neticesinde öfke duyguları vücudu ele geçirirmiş. En bilinen soru “neden ben” “neden (hep) biz” sorusudur. Pazarlık aşaması durumu kabul edilebilir seviyeye indirmek veya çıkarmak için girilen bir safha olarak tanımlanıyor. Bu aşamada bir çıkış yolu aramaya yönelik düşünceler ve eylemler insana eşlik ediyor. Pazarlık aşamasının tamamlanmasıyla birlikte etkisi oldukça uzun sürebilen Depresyon aşaması başlar. Bu aşamada bütün durumun idrakine varılmıştır, bundan ötürü büyük bir mutsuzluk hakim olmaya başlar. Hayattan soyutlanma, hiçbir şey yapmak istememe, kayıtsızlık hali gibi belirtiler görülür. Sanırım tam da 2015 yılının depresyonundayız. 2015 yılının tarihi ayrı yazılacak ama… şimdi, değil. Çünkü, Nazım’ın, o Cem Karaca’nın gür sesinden dinlemeye alışkın olduğumuz şiirindeki gibi çok yorgunuz:
“Çok yorgunum, beni bekleme kaptan. Seyir defterini başkası yazsın. Çınarlı, kubbeli, mavi bir liman. Beni o limana çıkaramazsın…”
*
7 Ocak’ta Paris’teki Charlie Hebdo Saldırısı ile başladı meşum 2015. Bu saldırıda kişi 17 öldü. Ertesi gün Yunus Emrah Sermet psikolojisini bozduğu için Kılıçdaroğlu’na ayakkabı fırlattı. 20 Ocak’ta yapılan oylamada rüşvet ve yolsuzluk soruşturmasına adları karışan dört eski bakan Muammer Güler, Zafer Çağlayan, Egemen Bağış ve Erdoğan Bayraktar için Yüce Divan kararı çıkmadı.
Şubat’ın 11’inde Özgecan Aslan katledildi. 28 Şubat’ta Dolmabahçe Mutabakatı Açıklandı ve
- Demokratik çözümün ulusal ve yerel boyutlarının tanımlanması
- Özgür vatandaşlığın yasal ve demokratik güvenceleri
- Demokratik siyasetin devlet ve toplumla ilişkisi ve bunun kurumsallaşmasına dönük başlıklar
- Çözüm sürecinin sosyo-ekonomik boyutları
- Çözüm sürecinin yol açacağı yeni güvenlik yapısı
- Kadın, kültür ve ekolojik sorunların yasal çözümleri ve güvenceleri
- Kimlik kavramı, tanımı ve tanınmasına dönük çoğulcu demokratik ve eşit mekanizmaların güvenceleri
- Demokratik cumhuriyet, ortak vatan ve milletin demokratik ölçütlerle tanımlanması, çoğulcu demokratik sistem içerisinde yasal ve anayasal güvencelere kavuşturulması
- Bütün bu demokratik hamle ve dönüşümleri içselleştirmeyi hedefleyen yeni bir anayasa başlıklarında uzlaşıldı.
27 Mart’ta İç Güvenlik Paketi protestolar eşliğinde Meclis’ten geçti. 31 Mart’ta Savcı Mehmet Selim Kiraz İstanbul Adalet Sarayı’nda odasında katledildi. Aynı saatlerde bir ilde, bir ilçede ya da mahallede değil, tüm Türkiye’de elektrikler1 buçuk saat kesildi. Arıza dediler.
1 Nisan’da DHKP/C Vatan Emniyet Müdürlüğü’ne saldırdı.11 Nisan’da Ağrı Diyadin’de fidan dikim etkinliği öncesinde asker ve PKK arasında çıkan çatışma, çözüm süreci boyunca devam eden çatışmasızlık ve diyalog ortamının sonu oldu.
O yılın 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Bayramı’nda tam bir devlet şiddeti yaşandı. Beşiktaş’ta organize edilen paramiliter örgütler, “esnaf” görünümü altında 1 Mayıs göstericilerine saldırdı. 18 Mayıs’ta HDP’nin Adana ve Mersin il başkanlıklarının bulunduğu binalarda eş zamanlı iki patlama gerçekleştirildi. 5 Haziran’da ise HDP’nin Diyarbakır Mitingine bombalı saldırı düzenlendi. Art arda iki patlamada 2 kişi öldü, 100’den fazla kişi de yaralandı.
7 Haziran’da Türkiye Genel seçimlere gitti. 7 Mart’ta Erdoğan, “400 Vekili Verin Bu İş Huzur İçinde Çözülsün” demişti. Halk Erdoğan’a 400 Milletvekilini vermedi, ama Erdoğan’da iktidarı bırakmadı.
O yıl daha yaşayacağımız çok şey vardı. 20 Temmuz’da Suruç‘taki patlamada 32 kişi öldürüldü. Suruç saldırısından iki gün sonra Şanlıurfa Ceylanpınar‘da 2 polis evlerinde başlarından vurulmuş halde bulundu.
10 Ağustos’ta Ergenekon Savcısı Zekeriya Öz‘ün yurt dışına kaçtığı tespit edildi. 19 Ağustos – Siirt’te yola döşenen patlayıcı ile 8 asker öldürüldü. 25 Ağustos’ta, şartların yeterince olgunlaştığı düşünüldüğünden olacak seçimlerin yenilenmesine karar verildi.
6 Eylül’de PKK, Hakkari‘nin Dağlıca bölgesinde günler öncesinden ağır silahlar ve mayınlarla hazırlandığı bir saldırı gerçekleştirdi. 16 asker öldürüldü. 7 Eylül’de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Dağlıca saldırısı ile ilgili bazı sözlerinin Hürriyet’in internet sitesinde veriliş şekline tepki gösteren bir grup gazetenin Bağcılar’daki merkez binasına taşlı sopalı saldırı düzenledi. Gece geç saatlerde toplanan göstericiler, önce girişteki bariyeri kırıp güvenliği aşarak binaya girmeye çalıştı. Bina girişindeki camlar ve kapı kırılırken, saldırganların içeri girmeleri güçlükle önlendi.9 Eylül’de Hürriyet gazetesine bir saldırı daha düzenlendi. 8 Eylül’de Iğdır’da PKK saldırısında 13 Polis öldürüldü. 8-9 Eylül’de HDP binaları ve Kürtlere ait iş yerleri ateşe verildi. Dağlıca ve Siirt‘ten art arda gelen acı haberlerin ardından yurdun bir çok noktasında HDP binaları ateşe verildi, binalardaki tabelalar indirilerek yerlerine Türk bayrakları asıldı. 2 gün boyunca Kürt yurttaşların iş yerleri yakıldı, yağmalandı, tahrip edildi. Antalya‘da öfkeli bir grup HDP binasının tabelasını indirdi, içerideki eşyaları sokağa atarak yaktıktan sonra binaya Türk Bayrağı astı. Denizli‘de HDP binasına yürümek isteyen gruba polis engel oldu. Ankara Beypazarı’nda ise doğu kökenli mevsimlik işçiler saldırıya uğradı. Kırşehir‘de Gül Kitabevi ‘terörü protesto’ etmek isteyen kalabalık tarafından ateşe verildi.
10 Ekim’de Ankara’da ülke tarihinin en kanlı terör saldırısı gerçekleştirildi. 103 kere kanadı yüreğimiz. 20 Ekim’de Başbakan Ahmet Davutoğlu, “AK Parti iktidardan indirilirse ya bu terör çeteleri dolaşacak, ya da eskiden olduğu gibi ‘Beyaz Toroslar’ dolaşacak. Biz bu memleketi terör çetelerine, faili meçhullere bir daha bırakmayacağız.” sözleri ile ocak ayından bu yana Türkiye’nin yaşamakta olduklarını özetledi. 23 Ekim’de Gezi Parkı Ana Davası’nda mahkeme 255 sanıktan 244’ünü suçlu bularak 2 ay 15 gün ile 1 yıl 2 ay 16 gün arasında değişen hapis cezalarına çarptırdı. 7 sanık beraat etti. 4 sanığın da dosyası ayrıldı.
1 Kasım’da AKP, seçimlerden istediği başarıyı aldı.
*
Selahattin Demirtaş, Suruç Katliamı ile ilgili olarak bir resim çizdi; yazımın kapağındaki görselde de bu resim yer almakta. Resmin ortasında anlamını yitirmiş bir sınır ve sınırın bir tarafında köklerini uzatmış yarım ağaç ile öte yanda yarım kızıl kalp yer alıyor. İkisi figür birbirini tamamlıyor o sınıra inat. Demirtaş bununla, “Suruç’ta katledilen gençleri[n] hayallerini yansıt[mayı]” hedeflemiş. Haber’de bu resim ile ilgili bir haber yer alıyor. Çizdiği resim ile ilgili olarak şmyle demiş Demirtaş: “Henüz tutulmamış o kadar çok yasımız var ki! Suruç Katliamı da bunlardan biri. Tıpkı Sur, Cizre, Ankara Gar Katliamı gibi son dönem yaşananların hiçbirinin ne yasını tutmaya ne de acısını yaşayarak yüzleşmeye fırsatımız oldu. Katliam ortamı ve atmosferi kesintisiz bir şekilde varlığını sürdürüyor çünkü. Direnmekten, mücadele etmekten yas tutmaya bile fırsat bulamadık. BEKSAV, Suruç Katliamı için benden resim istediğinde bir kez daha üzüntüyle idrak ettim bunu. Yüzleşme ve hesaplaşma tamamlanmadan, adalet sağlanmadan gerçek anlamda yas tutamayacağız sanırım. Elbette unutmadık, unutturmamak lazım. Acıyı kanırtmak için değil, intikam için değil; adalet için, yasımızı bir gün gönlümüzce tutabilmemiz için. Bu resim çalışması da bu amaca küçük bir katkı sunabilsin istedim.”
Sahi, “2015’in tarihi apayrı yazılacak” demiş miydim ben? Evet, evet en başa yazmışım.
Keyifli Pazarlar…