Geçtiğimiz günlerde oyuncu dostum Civan Canova’yı kaybettik. Hiç kuşku yok onu en çok da, pek çok otoriteye göre de en iyi 12 Eylül filmi sayılan, Eve Dönüş (Ömer Uğur, 2006)’deki işkenceci polis rolüyle anımsayacağız Türk sinema izleyicileri olarak. İçinde, 43. Altın Portakal Film Festivali’nde ona En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu ödülünü de getiren, benim de işçi rolüyle küçük de bir katkı yaptığım, Eve Dönüş (2006) filminin de olduğu toplam 42 adet 12 Eylül filmini onun anısına derledim derledim. 42. yıl dönümünün yaklaştığı şu günlerde 12 Eylül’ü, 42 film üzerinden, bir de sinema gözlüğüyle okumanız dileğiyle…
“Türkiye tarihi darbeler tarihidir” şeklinde herkesçe bilinen klişe bir söz vardır:
27 Mayıs (1960) Darbesi, 12 Mart (1971) Muhtırası, 12 Eylül (1980) Darbesi, 28 Şubat (1997) Post-modern Darbesi, 15 Temmuz (2016) Darbe Girişimi…
Talat Aydemir’in başarısız darbe girişimlerini (22 Şubat 1962 ve 20 Mayıs 1963 ayaklanmalarını) ve 27 Nisan (2007) E-Muhtırası’nı saymadık…
Saydığımız darbeler arasında “darbelerin şahı” diyebileceğimiz darbe, hiç kuşkusuz 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi.
Dikkat ettiyseniz başlarda her on yılda bir düzenli olarak yapılan darbeler 12 Eylül Darbesi’nden sonra 20 yılda bire düşüyor. Bir başka açıdan 12 Eylül, yine milat olmuş diyebiliriz.
Demirkırat: Bir Demokrasinin Doğuşu (1991), 12 Mart: İhtilalin Pençesinde Demokrasi (1994), 12 Eylül (1998), Son Darbe: 28 Şubat (2012) gibi Türkiye’deki darbeler üzerine pek çok belgesele imzasını atmış, şimdi aramızda olmayan, sevgili Mehmet Ali Birand’a göre ise 12 Eylül, sadece yeni darbeler için bir milat değildir: Türkiye’nin miladıdır. (Mehmet Ali Birand, 12 Eylül: Türkiye’nin Miladı, Doğan Kitap, İstanbul 2010)
Elbette böylesine önemli bir toplumsal olaya Türk sinemasının ilgisiz kalması beklenemezdi:
Yol (Şerif Gören, 1981), Duvar (Yılmaz Güney, 1982), Öç (Mesut Uçakan, 1984), Ses (Zeki Ökten, 1986), Sen Türkülerini Söyle (Şerif Gören, 1986), Prenses (Sinan Çetin, 1986), Dikenli Yol (Zeki Alaysa, 1986), Av Zamanı (Erden Kıral, 1987), Sen De Yüreğinde Sevgiye Yer Aç (Şerif Gören, 1987), Su da Yanar (1987), Kimlik (Melih Gülgen, 1988), Sis (Zülfü Livaneli, 1988), İkili Oyunlar (İrfan Tözüm, 1989), Kara Sevdalı Bulut (Muammer Özer, 1989), Bütün Kapılar Kapalıydı (Memduh Ün, 1989), Uçurtmayı Vurmasınlar (Tunç Başaran, 1989), Bekle Dedim Gölgeye (Atıf Yılmaz, 1990), Darbe (Ümit Efekan, 1990), Suyun Öte Yanı (Tomris Giritlioğlu, 1991), Uzlaşma (Oğuzhan Tercan, 1991), Ateş Üstünde Yürümek (Yavuz Özkan, 1991), Hoşça Kal Umut (Canan Evcimen İçöz, 1993), Çözülmeler (Yusuf Kurçenli, 1994), Bir Yanımız Bahar Bahçe (Bilge Olgaç, 1994), 80. Adım (Tomris Giritlioğlu, 1995), Babam Askerde (Handan İpekçi, 1995), Gülün Bittiği Yer (İsmail Güneş, 1999), Eylül Fırtınası (Atıf Yılmaz, 2000), Gönderilmemiş Mektuplar (Yusuf Kurçenli, 2002), Vizontele Tuuba (Yılmaz Erdoğan, 2004), Babam ve Oğlum (Çağan Irmak, 2005), Beynelmilel (Sırrı Süreyya Önder, 2006), Eve Dönüş (Ömer Uğur, 2006), Zincirbozan (Atıl İnaç, 2007), Fikret Bey (Selma Köksal Çekiç, 2007), O… Çocukları (Murat Saraçoğlu, 2008), Yağmurdan Sonra (Görkem Turgut, 2008), Gecenin Kanatları (Serdar Akar, 2009), Küçük Günahlar (Rıza Kıraç, 2010), Dedemin İnsanları (Çağan Irmak, 2011), Bu Son Olsun (Orçun Benli, 2012), Bir Ses Böler Geceyi (Ersan Ersever, 2012), Eksik (Barış Atay, 2015), Kafes (Mahmut Kaptan, 2015)…
Listeyi incelediğimizde bu yoğun ilginin 1986 yılında küçük çaplı bir furyaya da yol açmış olduğunu görebilmekteyiz.
Seksenlerde çekilen filmlere geçmeden önce bu filmleri topluca değerlendirdiğimizde; bu filmlerin, öncü (avangard) filmler olmak gibi önemli bir avantaja sahip olduklarını rahatlıkla söyleyebiliriz. Ancak bu önemli avantaja karşılık darbenin etkisinin henüz sürüyor olması gibi önemli bir dezavantajı da içlerinde barındırdıklarını söylemek durumundayız.
Bu dezavantajın doğal yansıması olan sansür ve beraberinde getirdiği “derdini” anlatamamak, bu dönemde çekilen filmlerin en belirgin özelliği olarak karşımıza çıkıyor.
Doksanlara gelindiğinde sansür baskısının nispeten azalmış olduğunu görüyoruz. Fakat bu sefer de bir başka kriz kendini gösteriyor: Ekonomik kriz.
Ar direktörsüz, kostümsüz, dekorsuz çekilen filmler, 12 Eylül’ü canlandırmaktan öte onun parodisi gibidir.
İki binlerde çıtanın yükseldiğini söyleyebiliriz. Fakat bu sefer de konu güncelliğini yitirmiştir ta ki 15 Temmuz 2016 saat 22.00’ye gelinceye kadar.
Acaba listelediğimiz filmler, 12 Eylül’e hangi bakış açısıyla yaklaşıyordu ve bu bakış açısını izleyiciye nasıl yansıtıyordu? Şimdi genel çerçeveden çıkıp bu filmleri daha yakından görelim:
Senaryosunu hapisteki Yılmaz Güney’in yazdığı, başrolünü Tarık Akan’ın üstlendiği, Şerif Gören tarafından yönetilen (aslında Yılmaz Güney’in içerden yönettiği) 1981 yapımı Yol filminde 12 Eylül, İmralı Yarı Açık Cezaevi’nden bayram iznine çıkan 5 mahkûmun yol boyunca ve sonrasında yaşadıkları olaylar üzerinden aktarılmış seyirciye.
Film, Yılmaz Güney’in en iyi filmi olmakla birlikte, filmde 12 Eylül’ün bir atmosfer ve arka fon olmanın ötesine pek geçmediğini söyleyebiliriz. 12 Eylül’den ziyade; töreler, vahşi doğa ve ezilen kadınlar vurgusu öne çıkarılmış filmde.
Fransa’da kaçak durumda olan Yılmaz Güney’in yazıp bizzat yönettiği, başrolünde Tuncel Kurtiz’in oynadığı, 1982 Fransa-Türkiye ortak yapımı Duvar filminde ise 12 Eylül, Ankara Merkez Kapalı Ceza ve Tutukevi’ndeki Çocuklar Koğuşu’nda yaşananlar üzerinden aktarılmış seyirciye.
Filmde 12 Eylül, Yol filminde olduğu gibi, yine bir atmosfer ve arka fon olmanın ötesine pek geçemiyor. Elbette 12 Eylül’ün alametifarikası sayılan dayak, işkence ve tecavüz detayları atlanmadan.
Senaryosu Mesut Uçakan-Raşit Anaral ikilisi tarafından yazılan, başrol oyuncusu Bulut Aras’ı topal bir militan rolünde izlediğimiz, Mesut Uçakan tarafından yönetilen 1984 yapımı Öç filminde ise 12 Eylül, adı gibi “öç” teması üzerinden aktarılmış seyirciye.
Filmde, darbe sonrası doğru yolu bularak hidayete eren ve mutlu bir aile kurarak kendine yeni bir başlangıç yapan eski solcu militan Şefik (Sümer Tilmaç) ile, eski bir hesabı kapatmak için, peşine düşen üç solcu militan arkadaşının öyküsü anlatılıyor.
Film, Mesut Uçakan’ın üçüncü filmi olmasının yanında İslamcı kesimin ise ilk ve son 12 Eylül filmi olması hasebiyle özel bir önem taşıyor.
Senaryosunu Fehmi Yaşar’ın yazdığı, başrollerinde Tarık Akan, Nur Sürer ve Yavuzer Çetinkaya’nın yer aldığı, Zeki Ökten tarafından yönetilen 1986 yapımı Ses filminde ise 12 Eylül, “hesaplaşma” teması üzerinden aktarılmış seyirciye.
Darbe’de gözaltına alınıp sorgulanan ve sorgusunda gördüğü işkence sonucu bir kolunu kaybeden genç bir adam (Tarık Akan), altı yıl hapis yattıktan sonra yurt dışına kaçmak üzere bir sahil kasabasına gelir. Kasabadaki bir lokantada yemek yerken arka masalardan bir ses duyar. Bu ses, işkencecisinin sesidir…
Aslında güzel bir konu yakalanmıştır ama sansür baskısı yüzünden kurbanla işkenceci arasındaki hesaplaşma istenen düzeye bir türlü çıkamaz.
Senaryosunu Turgay Aksoy’un yazdığı, başrollerini Kadir İnanır ve Sibel Turnagöl’ün paylaştığı, Şerif Gören tarafından yönetilen 1986 yapımı Sen Türkülerini Söyle filminde ise, 12 Eylül, “değişim” ve “yozlaşma” temaları üzerinden aktarılmış seyirciye.
12 Eylül’de içeri düşüp yedi yıl hapis yatan Hayri (Kadir İnanır), dışarı çıktığında eski çevresini ve arkadaşlarını çok “değişmiş” ve “yozlaşmış” bulur.
Politik bir film olma iddiasıyla yola çıkan film, sık sık araya giren Çağdaş Türkü’nün “türküleri” yüzünden derdini anlatmaya pek vakit bulamıyor daha çok bir klip havasında kalıyor diyebiliriz.
Sinan Çetin’in yazıp yönettiği, başrollerinde Serpil Çakmaklı, Mahmut Hekimoğlu ve Tunç Okan’ın oynadığı 1986 yapımı Prenses filminde ise, Marksizm-liberalizm ideolojilerinin çatışması üzerinden aktarılmış 12 Eylül seyirciye.
12 Eylül’ün hemen öncesindeki kaotik ortamda geçen (elbette 86’nın kostümleriyle) filmde olaylar, Marksist-devrimci militan Tarık (Tunç Okan) ve liberal fotoğrafçı Selim (Mahmut Hekimoğlu) arasında bocalayan üniversite öğrencisi Nevres (Serpil Çakmaklı)’in etrafında gelişiyor.
Senaryosunu Çetin Öner’in yazdığı, başrollerini Kadir İnanır ve Hülya Koçyiğit’in paylaştığı, oyuncu-yönetmen Zeki Alasya tarafından yönetilen 1986 yapımı Dikenli Yol filminde ise 12 Eylül, “suçluluk psikolojisi” teması üzerinden aktarılmış seyirciye.
12 Eylül öncesinde istemeden abisinin (Eşref Kolçak) ölümüne neden olan Hüseyin (Kadir İnanır), 12 Eylül’le birlikte başka politik nedenlerden tutuklanır ve yedi yıl hapis yattıktan sonra dışarı çıkar.
Dışarı çıkan Hüseyin, yengesine (Hülya Koçyiğit) ve yeğenine (Barış Altay) karşı kendini suçlu hisseder ve filmin sonuna dek bu psikolojiden kendini kurtulamaz.
Senaryosunu Ferit Edgü’nün yazdığı, başrolünü Aytaç Arman’ın oynadığı, Erden Kıral tarafından yönetilen 1987 yapımı Av Zamanı filminde ise 12 Eylül, “av-avcı” ilişkisi üzerinden aktarılmış seyirciye.
12 Eylül’ün hemen öncesindeki kaotik ortamdan başlanarak anlatılan filmde bir yazar (Aytaç Arman), yaşanan bu kaotik ortamdan kendini koruyabilmek için Cunda Adası’na sığınır/kaçar. Adada yenilenir ve yeniden yazmaya başlar. Ancak kötü bir sürprizle karşılaşır: Artık bir avdır.
Senaryosunu Hüseyin Kuzu’nun yazdığı, Şerif Gören tarafından yönetilen 1987 yapımı Sen de Yüreğinde Sevgiye Yer Aç filminin başrolünde ise Şerif Gören’in değişmez oyuncusu Kadir İnanır ve yeni yeni parlayan Sibel Turnagöl vardır.
Film, 12 Eylül’ü, darbe sonrası sosyal ve ekonomik hayatın normalleşmesi kavramları üzerinden aktarmış seyirciye.
İçerden yeni çıkan avukat Ali İhsan (Kadir İnanır), beklenenin aksine politik iddialarının ötesine geçer ve bizzat hayatın kendisini savunarak darbeye karşı yeni ve meşru bir direniş hattı örgütler.
Senaryosunu Işıl Özgentürk’ün yazdığı, başrolünü Tarık Akan’ın oynadığı, Ali Özgentürk tarafından yönetilen 1987 yapımı Su Da Yanar filminde ise 12 Eylül, 12 Eylül’ün kurumsallaştırdığı “sansür ve sansür baskısı” üzerinden aktarılmış seyirciye.
Nazım Hikmet’in hayatı üzerine bir film yapmak isteyen genç bir yönetmen (Tarık Akana), hem sansüre hem de kendi içinde ve çevresinde oluşan otosansüre karşı mücadele etmek zorundadır.
Senaryosunu Haşmet Zeybek’in yazdığı, başrollerini Tarık Akan ve Nebahat Çehre’nin paylaştığı, Melih Gülgen tarafından yönetilen 1988 yapımı Kimlik filminde ise 12 Eylül, adı gibi “kimlik” teması üzerinden aktarılmış seyirciye.
Darbe öncesi kolektif yaşamı savunan Hoca (Tarık Akan) ve karısı (Nebahat Çehre), darbe sonrası kendilerini bir anda “birey olma” ve yeni bir “kimlik” oluşturma mücadelesinin içinde buluverirler.
Zülfü Livaneli’nin yazıp yönettiği, başrollerinde Rutkay Aziz ve Uğur Polat’ın oynadığı 1988 yapımı Sis filminde ise, 12 Eylül öncesinin kaotik ortamı, sağ-sol çatışmasının bir adım ötesine taşınır: Avukat Ali Fırat (Rutkay Aziz)’ın oğlu Murat (Fikret Kuşkan)’ı öldüren kişi karşıt görüşe sahip kardeşi (Uğur Polat) midir?
Senaryosu Bilgesu Erenus tarafından aynı adlı tiyatro oyunundan beyazperdeye uyarlanan, başrollerini Tarık Akan ve Zeliha Berksoy’un paylaştığı, İrfan Tözüm tarafından yönetilen 1989 yapımı İkili Oyunlar filminde ise 12 Eylül’ü de içine 70 ve 80 sonrası dönem, 68 kuşağına mensup karı-koca Nur (Zeliha Berksoy) ve Erol (Tarık Akan) çiftinin gözünden aktarılmış seyirciye.
Film, Tarık Akan’ın etkili oyunculuğunu saymazsak vasat bir İrfan Tözüm filmi olmanın ötesine geçemiyor
Muammer Özer’in yazıp yönettiği; başrollerini Haluk Bilginer ve Zuhal Olcay ikilisinin paylaştığı 1989 yapımı Kara Sevdalı Bulut filminde ise 12 Eylül’ün yaratığı moral değerlerdeki “çözülme” ve “kimlik” bunalımı kavramları “masal” ögelerinden yararlanarak aktarılmış seyirciye.
“Bir varmış bir yokmuş. Bir zamanlar cennet kadar güzel bir ülke varmış. Orda insan toprak gibi verimliymiş. Deniz, güneş ve toprak… Ama o ülkede insanlar mutsuzmuş, insanlar özgür değilmiş ve orda insanlar korku içinde yaşarlarmış. Çünkü ülkenin sahibi, kötü kalpli zorbanın biriymiş. O güzelim yaşanası ülkede çok akıllı ve güzel bir kız da yaşarmış. Kızın bahçeli şirin bir evi varmış. Evin bahçesinde her çeşitten çiçekler, meyveler yetişirmiş; kuşlar ve hayvanlar yaşarmış. Gökyüzünde kıza âşık bir sevdalı bulut dolaşırmış…”
Senaryosunu Süheyla Acar’ın yazdığı, başrollerini Aslı Altan ve Uğur Polat’ın paylaştığı, Memduh Ün tarafından yönetilen 1989 yapımı Bütün Kapılar Kapalıydı filminde ise, 12 Eylül, “adaptasyon” sorunu üzerinden aktarılıyor seyirciye.
12 Eylül’de tutuklanan ve işkenceye maruz kalan Nil (Aslı Altan), yıllarca hapis yattıktan sonra dışarı çıkar. Çıkar fakat tüm çabasına rağmen, dışarıdaki yaşama adapte olamaz; sevgi dâhil, bütün iletişim kapılarını insanlara kapatır ve derin bir karamsarlığa sürüklenerek ucunda intihar olan karanlık bir tünelde sürdürür yolculuğunu.
Senaryosunu, aynı adlı romanından, Feride Çiçekoğlu’nun uyarladığı, başrollerini Nur Sürer, Füsun Demirel ve o dönemin küçük yıldızı Ozan Bilen’in paylaştığı, Tunç Başaran tarafından yönetilen 1989 yapımı Uçurtmayı Vurmasınlar filminde ise 12 Eylül faşizmi, beş yaşındaki bir çocuğun (Ozan Bilen) gözünden anlatılmış izleyiciye.
Annesinin işlediği bir suçtan dolayı hapishane ortamında büyümek zorunda olan küçük Barış (Ozan Bilen), özgürlüğüne kendisinden önce kavuşan, çok sevdiği siyasi tutuklu İnci (Nur Sürer) ablasının bir gün bir uçurtma olarak geri döneceğine inanmaktadır.
Ümit Kıvanç’ın aynı adlı romanından senaryosunu Barış Pirhasan’ın uyarladığı, başrollerini Hale Soygazi ve Aytaç Arman’ın paylaştığı, Atıf Yılmaz tarafından yönetilen 1990 yapımı Bekle Dedim Gölgeye filminde ise 12 Eylül, 68 kuşağından gelen dört arkadaşın darbe sürecinde yaşadıkları üzerinden aktarılmış seyirciye.
Film, bir Atıf Yılmaz filmi, oyuncu yönetimi ve kurgu açısından belli bir başarı çıtası var elbette ama yazının girişinde söylediğimiz sorunlar burada da karşımıza çıkmakta gecikmiyor: Kırmızı bir Vosvos ve bir klasik gitarla dönem kotarılmaya çalışılmış.
Senaryosunu, Bekir Yıldız’ın Darbe adlı romanından, Haşmet Zeybek ve Bekir Yıldız’ın uyarladığı, başrolünü Kadir İnanır ve Nilgün Akçaoğlu’nun paylaştığı, Ümit Efekan tarafından yönetilen 1990 yapımı Darbe filminde ise 12 Eylül, “Pişmanlık Yasası” uygulaması üzerinden kurgulanan bir öyküyle aktarılmış izleyiciye.
Pişmanlık Yasası’ndan yararlanarak itirafçı olan ve plastik cerrahi ile yüzü değiştirilen Hamdullah Şimşek (Kadir İnanır), her şeyi geride bırakıp yepyeni bir hayata başladığını sanar…
Senaryosunu, aynı adlı romanından, Feride Çiçekoğlu’nun uyarladığı, başrollerini; Selçuk Yöntem ve Nur Sürer’in paylaştığı, Tomris Giritlioğlu tarafından yönetilen 1991 yapımı Suyun Öte Yanı filminde ise 12 Eylül, bir atmosfer olmanın ötesine geçememiş.
Darbe’nin hemen ertesinde gözaltına alınıp tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılan öğretim üyesi Ertan (Selçuk Yöntem) ve eşi Nihal (Nur Sürer) tatil yapmak üzere Cunda Adası’na gelir…
Senaryosunu Sabahattin Çetin’in yazdığı, başrollerini; Halil Ergün, Nur Sürer ve Berhan Şimşek’in paylaştığı, Oğuzhan Tercan tarafından yönetilen 1991 yapımı Uzlaşma filminde ise, 12 Eylül’ün hemen öncesindeki kaotik ortam, “Abdi İpekçi Suikastı” üzerinden, anlatılmış seyirciye.
Yine; kostüm, dekor ve makyaj faciası olduğunu söylememe gerek yok herhalde. Özellikle üniversitelerdeki sağ-sol çatışmalarının canlandırıldığı sahnelerde yetmişlerin modası İspanyol paça pantolondan, uzun yaka gömlekten, yumurta topuk sivri burun ayakkabıdan, kulakları kapatan uzun favorilerden ilaçlık da olsa tek bir kare yok.
Yavuz Özkan’ın yazıp yönettiği, başrollerini Yılmaz Zafer, Hülya Aksular, Kürşat Alnıaçık ve Semiha Berksoy gibi usta oyuncuların paylaştığı 1991 yapımı Ateş Üstünde Yürümek filminde ise 12 Eylül, hatta tüm ülke tarihi ile birlikte, olağanüstü bir estetik ve şiirsellikle bezenmiş modern bir bale ve oyunun içine gömülmüş bir aşk öyküsü üzerinden aktarılmış seyirciye.
Senaryosunu Nuray Oğuz’un yazdığı, başrollerini Şerif Sezer ve Kürşat Alnıaçık’ın paylaştığı, Canan Evcimen İçöz tarafından yönetilen 1993 yapımı Hoşça Kal Umut filminde ise 12 Eylül, yurt dışına kaçma planları yapan üniversite öğrencisi Oruç (Kürşat Alnıaçık) ve ona yardım eden olgun kapı komşusu ve sevgilisi Algüz (Şerif Sezer)’ün bir gece baskınıyla tükenen umutları üzerinden anlatılmış seyirciye.
Senaryosunu Cezmi Ersöz’ün yazdığı, başrollerini Tarık Akan ve Nurseli İdiz’in paylaştığı, Yusuf Kurçenli tarafından yönetilen 1994 yapımı Çözülmeler filminde ise 12 Eylül, kendisinden çok yarattığı toplumsal tahribat üzerinden aktarılmış izleyiciye.
12 Mart Muhtırası’na ve 12 Eylül Darbesi’ne tanık olan muhasebeci Uğur (Tarık Akan), darbelerin geriye götürdüğü ve yozlaştırdığı topluma uyum sağlamakta bir hayli zorlanır…
Yönetmen Bilge Olgaç’ın yazıp yönettiği, Halil Ergün ve Sibel Turnagöl’ün başrollerini paylaştığı, 1994 yapımı Bir Yanımız Bahar Bahçe filminde ise 12 Eylül, bilmeden yaşanan ve Bilge Olgaç’ı uzun süre eleştirilerin odağına oturtan, bir ensest ilişki üzerinden aktarılmış seyirciye.
Hapisten yeni çıkan Melih (Halil Ergün), yeni bir başlangıç yapma umuduyla bir süreliğine eski bir arkadaşının (Taner Barlas) yazlık villasında kalmaya karar verir. Burada komşusu Ayşe (Sibel Turnagöl) ile tanışır ve arkadaşlık etmeye başlar. İkili arasındaki arkadaşlık kısa süre sonra tutkulu bir aşka dönüşür. İkili evlenmeye karar verirler. Tam evlenecekleri günün arifesinde ise Melih, Ayşe’nin çocukken kaybettiği kız kardeşi olduğunu anlar…
Senaryosunu Mehmet Eroğlu’nun yazdığı, başrolünü Levent Ülgen’in oynadığı, Tomris Giritlioğlu tarafından yönetilen 1995 yapımı 80. Adım filminde ise 12 Eylül, darbe sonrası bir araya gelen ve geçmişi sorgulayan bir grup arkadaşın geçmişe dönük anıları üzerinden anlatılmış seyirciye.
Bu haliyle filmin biraz “12 Öfkeli Adam”a benzediğini söyleyebiliriz.
Handan İpekçi’nin yazıp yönettiği, başrollerini Gülnihal Yazıcı, Yunus Gencer, Ceylan Öcal, Zuhal Gencer, Füsun Demirel ve Yasemin Alkaya’nın paylaştığı, 1995 yapımı Babam Askerde filminde ise, babaları tutuklanan, üç farklı toplumsal katmandan (alt, orta ve üst gelir grubundan) çocuğun gözünden bakılarak aktarılmış seyirciye 12 Eylül.
Senaryosunu Ömer Lütfi Mete’nin yazdığı, başrollerini Cüneyt Arkın, Tolga Tibet ve Yağmur Kaşifoğlu’nun paylaştığı, İsmail Güneş tarafından yönetilen 1999 yapımı Gülün Bittiği Yer filminde ise 12 Eylül, izleyiciye, pek çok kez karşılaştığımız bir yöntemle aktarılmış.
Darbe’de gözaltına alınıp günlerce süren işkenceli sorgulardan sonra suçsuz olduğu anlaşılan bir gencin (Tolga Tibet) yaşadıkları, trenle köyüne dönerken, flash-back sahnelerle aktarılır izleyiciye.
Filmin olay örgüsünün 2006’da Ömer Uğur tarafından çekilen Eve Dönüş’le müthiş benzerliği dikkat çekiyor.
Senaryosunu Gaye Boralıoğlu’nun Habip Bektaş’ın Gölge Kokusu romanından uyarladığı, başrolünü Tarık Akan, Nejat İşler ve Zara’nın paylaştığı, Atıf Yılmaz tarafından yönetilen 1999 yapımı Eylül Fırtınası filminde ise 12 Eylül, küçük Metin (Kutay Özcan)’nin gözünden aktarılmış izleyiciye.
Annesi gözaltında ve babası kaçak olan küçük Metin, dedesi Hüseyin Efe (Tarık Akan) ile Büyükada’da yaşamaya başlar…
Yusuf Kurçenli’nin yazıp yönettiği, başrollerini Kadir İnanır ve Türkan Şoray’ın paylaştığı, 2003 yapımı Gönderilmemiş Mektuplar filminde ise 12 Eylül, bir kez daha “suçluluk psikolojisi” teması üzerinden aktarılır izleyiciye.
Yılmaz Erdoğan’ın yazıp yönettiği, başrollerini Yılmaz Erdoğan, Tuba Ünsal, Demet Akbağ, Tarık Akan ve Altan Erkekli’nin paylaştığı, 2004 yapımı Vizontele Tuuba filminde ise 12 Eylül, batıdan sürülen bir öğretmenin (Tarık Akan) köye taşıdığı yeni değerler ve köyde rekabet halindeki iki sol örgüt üzerinden anlatılmış izleyiciye.
Vizontele Tuuba filmiyle birlikte ilk defa dört başı mamur bir 12 Eylül filmiyle karşılaştığımızı söyleyebiliriz. Peşinden gelecek olan Babam ve Oğlum filmi ise çıtayı bir tık daha yükseltir.
Çağan Irmak’ın yazıp yönettiği, başrollerinde Fikret Kuşkan ve Çetin Tekindor’un rol aldığı, 2005 yapımı Babam ve Oğlum filminde ise, 12 Eylül’den ziyade sonuçları üzerinde durulmuş.
12 Eylül 1980 sabahı karısı doğum sancıları içinde kıvranan gazeteci Sadık (Fikret Kuşkan) hemen dışarı fırlar fakat karısını hastaneye yetiştirecek bir taksi bulamaz. Çünkü darbe olmuş ve ülkede hayat durmuştur…
HDP Ankara Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in yazıp yönettiği, başrollerini Özgü Namal ve Cezmi Baskın’ın paylaştığı, 2006 yapımı Beynelmilel filminde ise, 12 Eylül’ün kendisinden ziyade komedisi yapılmış.
Bu yönüyle film bir ilk olma özelliği de taşıyor.
Ömer Uğur’un yazıp yönettiği, başrollerini Memet Ali Alabora ve Sibel Kekilli’nin paylaştığı, 2006 yapımı Eve Dönüş filminde ise 12 Eylül, “işkence” ve “lümpenlik” temaları üzerinden aktarılmış seyirciye.
Ülkede darbe olur ancak İstanbul’un bir kenar mahallesinde karısı Esma (Sibel Kekilli) ve kızıyla lümpen bir yaşam süren işçi Mustafa (Memet Ali Alabora)’nın tek derdi, ödeyemediği kiralar yüzünden ev sahibiyle yaşadığı tartışmalardır. Bu tartışmalar süredursun bir sabah evini polis basar. “Şehmuz” kod adlı azılı bir terörist olduğu yönünde hakkında ihbar vardır…
Film; mekânı, dekoru, kostümü, aksesuarları ve özellikle işkence sahneleriyle dönemi yansıtan en iyi filmlerden biri olarak öne çıkmaktadır.
Senaryosunu gazeteci Avni Özgürel’in yazdığı, başrollerini Haldun Boysan, Suna Selen, Bülent Emin Yarar ve Ayşe Tunaboylu’nun paylaştığı ama aslında başrolde 12 Eylül’ün bizzat kendini gördüğümüz, Atıl İnaç tarafından yönetilen 2007 yapımı Zincirbozan filminde 12 Eylül, yavan bir belgesel tadında aktarılmış izleyiciye.
Deneyimli tiyatro yönetmeni Selma Köksal Çekiç’in yazıp yönettiği, Erol Keskin ve Fuat Onan’ın başrolleri paylaştığı, 2007 yapımı Fikret Bey filminde ise 12 Eylül karanlığının yarattığı ahlaki erozyon, oğlu sürgünde olan Fikret Bey (Erol Keskin)’in işyerindeki son günü üzerinden anlatılan bitiş-tükeniş öyküsü üzerinden aktarılmış seyirciye.
Senaryosunu yine Sırrı Süreyya Önder’in yazdığı, başrollerinde Demet Akbağ, Özgü Namal, Altan Erkekli ve İpek Tuzcuoğlu gibi deneyimli oyuncuları gördüğümüz, Murat Saraçoğlu tarafından yönetilen 2008 yapımı O… Çocukları filminde ise 12 Eylül, şimdilerde çocuk bakıcılığı yapan eski bir hayat kadınının yaşadığı ilginç olaylar üzerinden aktarılmış seyirciye.
Senaryosunu Görkem Turgut’un, Osman Şahin’in “Üzüm Bağları” öyküsünden uyarladığı ve yönettiği, başrollerinde Pelin Batu ve Serhan Yavaş’ı gördüğümüz, 2008 yapımı Yağmurdan Sonra filminde ise 12 Eylül, bir yazar üzerinde yarattığı “tahribat” ve “hoyratlık” üzerinden verilmiş seyirciye.
Uzun yıllar kapalı cezaevinde yattıktan sonra cezasının bitmesine dokuz aya kala Gökçeada Yarı Açık Cezaevi’ne sevk edilen yazar Nuri İlker (Serhan Yavaş), burada yaşama yeniden tutunmaya çalışırken bir taraftan da cezaevinin karşıt görüşlü müdürü Halim Özay (Turan Özdemir)’la çatışmaya girer. Çatışma konusu bu sefer politik değildir: Müdürün güzel karısı Sumru (Pelin Batu).
Senaryosunu Mahsun Kırmızıgül ve Ahmet Küçükkayalı iklisinin yazdığı, Beren Saat ve Murat Ünalmış’ın başrollerini paylaştığı, Serdar Akar tarafından yönetilen 2009 yapımı Gecenin Kanatları filminde ise 12 Eylül, bir “intikam eylemi” teması üzerinden aktarılmış seyirciye.
Ailesini çocukken (12 Eylül’de) bir gece baskınında polise kurban veren Gece (Beren Saat) şimdilerde bir sol örgüt militanıdır ve canlı bomba eylemi için İstanbul’a gelmiştir. Örgüt üyelerinden Cemal (Erkan Petekkaya) tarafından yerleştirildiği evde eylem gününü beklerken burada ev sahibinin oğlu Yusuf (Murat Ünalmış)’a âşık olur. Yaşanan temiz aşk, onu ve arkasındaki örgütü yapacakları eylemi sorgulamaya iter.
Rıza Kıraç’ın yazıp yönettiği, başrollerini Macit Koper, Esra Ruşan, Berke Üzrek ve Tülay Günal’in paylaştığı, 2011 yapımı Küçük Günahlar filminde ise 12 Eylül, darbe günlerinde işlenen bir günah ve o günahın yıllar sonra yarattığı vicdan azabı ve pişmanlık üzerinden aktarılmış seyirciye.
Düzenli bir işi olmayan ve bir arkadaşının evine kalan reklamcı Melik (Berke Üzrek), kaldığı evin önünden geçen Şilan (Esra Ruşan) adında bir kıza tutulur. Kızı evine kadar takip eder ve kızın evde olmadığı bir gün kapıyı çalar. Kapıyı İsmet (Macit Koper) adında ellili yaşlarda yarı deli bir adam açar…
Çağan Irmak’ın yazıp yönettiği, başrolünü Çetin Tekindor’un üstlendiği, 2011 yapımı Dedemin İnsanları filminde ise 12 Eylül, “intihar” teması üzerinden aktarılmış seyirciye.
Ozan (Durukan Çelikkaya)’ın (gerçekte Çağan Irmak’ın kendisi) mübadele döneminde Girit adasından İzmir’e göçen dedesi Mehmet Bey (Çetin Tekindor), darbeden sonra yaşanan olaylara dayanamaz ve intihar eder.
Orçun Benli’nin yazıp yönettiği, başrollerini Engin Altan Düzyatan, Mustafa Uzunyılmaz, Ferit Kaya, Hazal Kaya, Orhan Eşkin, Volga Sorgu Tekinoğlu, Ufuk Bayraktar ve Deniz Uğur’un paylaştığı, 2012 yapımı Bu Son Olsun filminde de yine 12 Eylül’ün bir başka komedisini görmekteyiz.
Sokağa çıkma yasağıyla birlikte “evsiz” kalan evsizler; Yaşar (Mustafa Uzunyılmaz), Apo (Orhan Eşkin), Kovboy Ali (Ferit Kaya), Cevat (Volga Sorgu Tekinoğlu) ve Ertuğrul (Ufuk Bayraktar), kurtuluşu, kendilerine siyasi suçlu görüntüsü vererek hapse girmekte bulurlar…
Senaryosunu Ersan Arsever’in Ahmet Ümit’in aynı adlı romanından uyarlayıp yönettiği, başrollerini Cem Davran, Merve Dizdar, Gün Koper ve Rıza Akın’ın paylaştığı, 2012 yapımı Bir Ses Böler Geceyi filminde ise, 12 Eylül, bir trafik kazasında yaralanan araştırma görevlisi Süha (Cem Davran)’nın geçmişe, 12 Eylül’e yaptığı yolculuklar üzerinden aktarılmış izleyiciye.
Filmde 12 Eylül, başka pek çok 12 Eylül filminde gördüğümüz gibi, yine arka fon olarak kalmış. Filmde öne çıkarılan daha çok Alevilik inancı ve tasavvufi geleneği olmuş.
Yönetmenliğini, yapımcılığını ve başrolünü Barış Atay’ın üstlendiği, çekimleri Hatay’da gerçekleştirilen 2015 yapımı Eksik filminde ise 12 Eylül, “parçalanma” teması üzerinden aktarılmış seyirciye.
Bir anne (Nur Sürer), darbeden tam otuz yıl sonra, darbede parçalanmış ailesini toparlamaya girişir.
Halkanın eksik parçaları, ayrı büyümek zorunda kalan, Türker/Deniz (Barış Atay) ve Devrim (Özgür Emre Yıldırım) adındaki kardeşlerdir.
Senaryosunu Lütfü Şehsuvaroğlu’nun yazdığı, İsmail Hacıoğlu’nun başrolünü üstlendiği, Mahmut Kaptan tarafından yönetilen, 2015 yapımı Kafes filminde ise 12 Eylül’den çok, 12 Eylül darbesine zemin hazırlayanların kirli tezgâhları deşifre ediliyor.
Film, ilk kez sağ cenahtakilerin hikâyesini anlatan bir film olması dolayısıyla ayrı bir önem taşıyor.
Senaryosunu Kubilay Tat’ın yazdığı; Aras Bulut iynemli, Nisa Sofiya Aksongur, Celile Toyon, İlker Aksum, Mesut Akusta, Deniz Baysal, Yurdaer Okur ve Sarap Akkaya’dan oluşan geniş bir kadronun başrollerini paylaştığı, Mehmet Ada Öztekin tarafından yönetilen 2019 yapımı, 2013 Güney Kore yapımı Miracle in Cell No. 7 filminden uyarlama, 7. Koğuştaki Mucize filminde kızı Ova (Nisa Sofiya Aksongur) ve babaannesi Fatma Nene (Celile Toyon) ile Muğla’da bir sahil kasabasında yaşayan, çevresindekilerin kısaca Memo diye seslendikleri, zihinsel engelli Mehmet Koyuncu (Aras Bulut İynemli)’nun dramatik hikâyesi anlatılır. Bölgenin sıkıyönetim komutanı (Yurdaer Okur) ailesiyle birlikte ormanda piknik yaparken komutanın küçük kızı, ailesinden habersiz, o esnada ormanda çobanlık yapan Memo ile kovalamaca oynarken kayalıklardan denize düşer. Memo, kızın peşinden denize atlayıp kızı denizden çıkarır fakat kız ölmüştür. Kızını Memo’nun öldürdüğünü düşünen komutan onun idam edilmesi çabalar. Filmde 12 Eylül, özellikle cezaevi sahnelerinde kendini fazlaca belli eden, bir arka fon olmaktan öteye gidemiyor. Ancak film, Türkiye’de en çok hasılat yapan ikinci film unvanını elinde bulunduruyor. Bunu Türk insanının kalbine dokunan etkileyici dramatik yapısıyla başardığı kesin.
Osman Akyol
- Kuran kimin sözü? - 1 Aralık 2022
- Daha özgür metinlere - 20 Kasım 2022
- Eğitimde ‘etik’ sorunsalı - 11 Kasım 2022