Sınıf Mücadelesi tarihi, kendi içinde egemenlerin rahatı, için biz emekçiler ve devrimciler için çeşitli zorlukların, baskının, şiddetin ve alıkonmanın olacağı kaçınılmazdır. Bu nedenle 12 Eylül sürecinde yaşadığımız bazı deney ve tecrübeleri günümüz kuşağına aktarmamızda fayda vardır. Bugünde pek dünden farklı değildir. Onun için 12 Eylül karanlığının, terör ve şiddetinin estirilmeye başladığının ilk gününde yaşadığım süreci aktarmayı bir görev biliyorum. Bunlardan ders çıkarmayı bilmeli, o günlerin tecrübelerinden faydalanmasını, bugün nasıl hareket edeceğimizi bilmeliyiz.
12 Eylül 1980 sabahı, darbe haberini bir emekçi dostumun evinde uyurken, emekçi dostlarımın haberi iletmeleri ile uyandım.
Sabahın erkenin de mahalle sakinleri darbe haberini radyo anonslarında duyar duymaz, birbirlerine haber vererek bu arada beni de bilgilendirerek tedbirimizi almamızı sağlamışlardı.
Konuk olduğum evin bulunduğu mahalle, yine biz devrimcilerin Önderliğin de belediyeye ait arazisi üzerinde yaptığımız parselasyon sonucu oluşmuş ve o tarihlerde 300 haneye ulaşmış ve mahalleye -2 Eylül- adını vermiştik. ‘Tabii sonra resmi olarak Atatürk Mahallesi olarak isimlendirilmiştir.’
12 Eylül darbesi öncesinde bulunduğumuz Kars ili 24 Aralık 1978 Maraş katliamı sonrası Sıkıyönetimin ilan edildiği ilk iller arasındaydı. Yani Kars 12 Eylül sabahı sıkıyönetimli olarak darbeye uyanmıştı. Bundan dolayı askeri devriyeler mevcuttu. Ama 12 Eylül sabahı önce askerler tarafında bulunduğum mahalle kuşatıldı. Peşine erken saatlerde siyasi şubenin şefi yönetiminde seçilmiş timlerle ilk bu mahalleye girerek tek, tek tüm evler aşağıdan başlanarak aranmaya başlanmıştı. Yani aramaları asker değil, bizzat siyasi şube ekiplerince yapılıyordu.
İşin en kötü tarafı da bu ekibin başı ve siyasi şube şefi R. Ş. Ve ekipteki K.K , M.Ğ de beni tanıyorlardı. Mahallelide beni çok iyi tanıyordu. Ve mahalledeki işçi-emekçi dostlarımız, bu operasyonda zarar görmeden geçirmenin yollarını arıyorlardı. Çünkü benim orada bulunuşum, mahallelinin başını ağrıtabilirdi. Planlar yaptılar. Çünkü ekipler tüm evlere tek, tek giriyor, didik, didik arıyorlardı. Dedektörleriyle de kontrol etmekten geri durmuyorlardı.
Mahallenin yeri bir tepsi içini andırması ve yamaç bir noktada her sokak ve evin gözlenebilir olması bizim için bir avantaj sağlıyordu. Önce bir yerlerde saklanmam için bir şeyler düşündük. Bu yol pek güvenilir ve mantıklı gelmeyice, bundan vazgeçtik. Ama sonra evinde inşaat çalışması devam eden bir işçi dostumuzun planı doğrultusunda hareket etme kararı verdik. Halkımız bu tür ani gelişmeler karşısında çok yaratıcı olduğu o gün yaşayarak görmüştüm. Önce bir işçi tulumu giydim, sonra çalışmışım gibi üstüm başım ile ellerim harca bulandırıldı. Sonrada yanaşık mahallenin hemen girişindeki belediye su musluklarında su almam için omuzlarımda omuzluk ve asılı tenekelerle su almaya gittim. Ama dostlarımız ekibi adım, adım izleyerek, geri dönüşümde çakışmamamız için zamanlamayı ayarlıyorlardı.
Komşu mahalleye gidip gelmem biraz zamana yaydırılarak, ekibin suyu bırakacağım evden geçmesi üzerine hesap yapılarak hareketim sağlanıyordu. Bu olduktan sonra ekip başı evin birinde aramaya girdiği bir anda benim ekibin bulunduğu noktadan geçmem sağlanarak, en az o günlük operasyonu kayıpsız geçirmemiz elbirliği ile sağlanmış oldu.
Tabii ki gün boyunca mahallede ve o inşaat alanında ayrılmadan kalmak zorundaydım. Sokağa çıkma yasağı olduğu için başka mahallelere gitme şansımızda yoktu. Hatta bu bilinmezlikler içinde gitmenin de pek mantıklı olmayacağı da ayrı bir gerçekti. Her şeye karşın akşamı beklemek zorundaydık. Aynı zamanda mahalleden de bir an önce çıkmamda gerekiyordu. Bu güvenlik açısından ve oradaki dostlarımızın güvenliği açısından gerekliydi. O anki durumumu bilen ve beni orada gören çok fazla kişinin olması riski artırıyordu.
Mahalleden çıkarken de en az bir haftalığına, ortalık sakinleşinceye kadar gideceğim bir köy vardı. Bu köyde de bir yoksul ve topraksız bir aile ile 79’ un Mayıs ayında Jandarma nezaretinde tanışmış ve dost olmuştuk. Sonradan görüşmelerimiz devam etmişti. Bu emekçi dostumun evi de köyden biraz ayrı ve köye giriş çıkışı gören bir noktadaydı. Bu konumdan dolayı o dostumun yanına gitmek en mantıklı yol olmuştu.
Akşam hava karardıktan sonra, mahalleden çıkıp dağ yoluyla birazda karanlıktan dolayı zorlanarak 2-3 saat yol giderek köye, dostumuzun evine vardık. O köye sabah evinde olduğum dostumla birlikte gitmiştik. Bu köylü dostumuz bizi sevecenlikle kabul etmişti. Bana yardımcı olduğunu gördüğü içinde çok seviniyordu. Ben bir hafta boyunca, durumlar netleşinceye ve biz önümüzü görecek bir noktaya gelinceye kadar kaldım. Bana yol arkadaşlığı eden dostum ikinci günün sabahı yola çıkarak evine gitmişti. Ev sahibim günü birlik İle gidip gelerek beni bilgilendiriyor, gazeteleri getiriyordu. Kısaca o dostumun evinde güvende olarak ve ortamı da yakından takip ederek sonrası için yol haritamı oluşturabiliyordum.
Bir hafta sonra İl merkezine dönerken, yine dostlarımızın yardımıyla ve yönlendirmesiyle güvenli bir şekilde İl merkezine girebilmiştim. Hem de darbe günü evinde olduğum dostumla beraber hayvan cambazı konumunda arama noktasını aşarak İl merkezine girmiştim.
Ama burada ben şunu görebilmiştim. Biz yığınlarla ilişkilerdeydik. Bu ilişkiler o günler için bize bir artı sağlıyabiliyordu. Ancak uzun vadede durum yavaş yavaş baskılar yüzünde, bizlerinde ilişkilerindeki, güvenlik kaygıları ile zayıflamadan kaynaklı değişmeye başlıyordu. Bizler, uzun yıllar içinde bu ilişkileri organik örgütlü ve siyasallaşmış bir ilişkiye dönüştürmemiştik. Onların bize sahiplenişleri, reformcu ve çıkar sağlayıcı ilişkiler üzerinde bir geçici ilişki olmuştu. Sonradan cuntacıların baskıcı ve daha üst boyutlu çıkarlar sağlaması durumu aleyhimize çevirebiliyordu. Çünkü devlet mahalleye su, elektrik ve yol yapımı gibi hizmetleri getirirken kendine dayanak sağlayacak bir sosyal zemin bulabiliyordu. Bunu bir iki olumsuz deney ve sıkıntılarımızla ucuz atlatmıştık.
Kısaca 12 Eylül darbecileri her ne kadar bir olumsuz hava yaratmış olsa dahi, her şeye rağmen halkın biz devrimcilere sahiplenişini, bizleri koruyup kollamalarını engelleyememişlerdi. Ama biz o dönem bu alanlardaki ilişkileri siyasallaştırmış olsaydık bugün daha da iyi bir durumda olurduk. 12 Eylülü daha az kayıpla atlatabilirdik.
12 Eylülün her tür karanlığına karşı emekçi dostlarımızın fedakarca ve cesaretle bizlere sahip çıkması ve bizi operasyonlara karşı korumaya almaları azımsanacak şeyler değildir. Ben o dönem bana yardımını esirgemeyen bu emekçi dostlarımı şükranla anıyorum. Onlara sevgi ve saygılarımı da sunmayı bir görev biliyorum.
İşte 12 Eylül 1980 sabahının karanlığını yarıp bizleri bağrında saklayan ve saldırılardan koruyan emekçi dostlarımızın varlığı, cuntacıları çok endişelendirmişti. Onun içinde cuntacılar her yolla bizlere saldırarak o desteğimizi yok etme isteği bu şekilde tümüyle de olmasa, kısmen ve belli alanlarda boşa çıkmıştı. Yarına daha sağlam adımlarla yürümek için dünün derslerini bugüne ve yarına taşımamız gerekiyor. Bunun için yaşanan her olay yeni nesillere taşınması gereklidir. UNUTMAYALIM… Dünün yaşanmışlıklarını bugüne taşıyarak hafızaları yenilemekte büyük fayda vardır.
- Zeytinyağlı Yerim, Ama Zeytinliklerden Vazgeçemem! - 10 Nisan 2022
- Yasadışı Yaşamımdan Geçen Sekiz Yıl - 2 Nisan 2022
- Maden Şirketleri ;Rehabilite Değil, Cehennem Çukurlarını Arkalarında Bırakıyorlar!!! - 18 Mart 2022