Yarından Sonra, Bugün

2004 yılı yapımı olan Yarından Sonra isimli filmi seyretmeyen var mı aramızda? Ben herhalde en az beş kere seyretmişimdir. Dennis William Quaid’in başrolünde oynadığı film bir iklim felaketini ve sonrasında insanların hayatta kalma mücadelesini konu alıyor.

Filmde çarpıcı bir sahne var. New Delphi’de yapılan Birleşmiş Milletler Küresel Isınma Konferansı’nda geçiyor. Bir bilim insanı olan Dennis Quaid (filmdeki kimliğiyle Klimatolog Profesör Jack Hall) kuzey yarıkürenin iklimini kuzey Atlantik akıntısına borçlu olduğunu, ekvatora gelen ısının bu akıntıyla kuzeye taşındığını, ancak küresel ısınmanın buzul örtüsünü erittiğini ve bunun akıntıyı bozucu etki gösterdiğini, akıntının eninde sonunda duracağını ve bunun da sıcak iklimimizin sonu olacağını ifade ediyor. Bunun ne kadar zaman alacağını soran delegelere belki yüz belki de bin yıl sonra, ancak torunlarımız büyük bir bedel ödeyecekler, diyor.

Doğal olarak politikacılar Jack’e kulak asmıyor, oluşacak ekonomik maliyeti ve politik geleceklerini düşünerek önlem almıyorlar. Fakat, umulmadık bir şey oluyor ve uzunca bir süre sonra karşımıza çıkacağı düşünülen iklim felaketi bir anda kapıyı çalıyor. Dünya korkunç hava olayları sonrasında bir buzul çağına giriyor. Milyonlar hayatını kaybediyor. Bilim insanlarına kulak asmamanın maliyetini her zaman olduğu gibi geniş bir masum halk kitlesi ödüyor.

Allahtan film değil mi? Nature dergisinde yayımlanan bir makaleye bakacak olursak, değil… Bilim insanları, Antarktika’daki buz tabakasında yaşanan hızlı erimenin derin okyanus akıntılarının dramatik şekilde yavaşlamasına yol açtığını belirterek bunun iklim üzerinde yıkıcı etkileri olabileceği uyarısında bulundu. Avustralyalı bilim ekibinin hazırladığı rapora göre, derin okyanus akıntıları 2050 yılına kadar yüzde 40 oranında azalabilir. Bu akıntılar canlılar için hayati önemde olan ısı, oksijen, karbon ve besin maddelerinin küresel düzeyde döngüsünü sağlıyor.

Bahsettiğimiz önemli fonksiyonu yerine getiren derin okyanus akıntıları, ihtiyaç duyduğu itici gücü Antarktika yakınlarındaki soğuk, yoğun tuzlu suyun aşağı yönlü hareketinden alıyor. Eriyen buzullar ise tatlı su karıştırarak deniz suyunun yoğunluğunu azaltıyor ve bu itici gücü azaltıyor.

Bu durum da dünyamızı büyük bir tehlikeye atıyor.

Şu soru aklınıza gelmiş olabilir: Acaba ısınma sürüyor mu yoksa belli bir yerde durdu mu? Maalesef durmadı. Sürüyor. NOAA ve Maine Üniversitesi tarafından ortaklaşa hazırlanan okyanus sıcaklıkları ölçümlerine göre, Nisan ayında okyanus yüzeyi ortalama sıcaklıkları, 2016’daki 21 derecelik rekoru geçmiş ve 21,1 derece olmuş.

Aslında insanoğlu tehlikenin farkında. Yapılacak şeyin ne olduğu da belli: Fosil yakıtlara dayalı yaşamı terk etmek. Ancak adım atamıyor, atalet içerisinde. Belki de, bir önceki yazımızda konu ettiğimize benzer şekilde “benden sonra tufan!” diyor. Örnek mi istiyorsunuz? Kısa süre önce G-7 bakanları, kömür yakıtlı elektrik santrallerinin aşamalı olarak devre dışı bırakılmasına yönelik olarak bir araya geldiler ancak son tarihin belirlenmesi konusunda anlaşamaya varamadılar. Yardımı olacaksa son tarihi biz kendilerine verebiliriz. Hemen, şimdi, hiç vakit kaybetmeden fosil yakıt tüketiminin sonlandırılması ve doğanın ritmine uygun yaşam tarzlarına geçilmesi gerekiyor. Yoksa, ufukta kapkara bulutlar var.

Kısaca, şunu söyleyebiliriz: Yarından sonra, bugün…

Bir sonraki yazıda görüşene kadar, sağlıcakla kalın.

Özgün ÇINAR