Ve insan nasıl insan olmaktan çıktı

“(…) Ey kalemle kılıç, iki siyasi mahkum,
ey doğruluk ve yiğitlik!
Unutulmuş yüzlersiniz artık!
Ey kodamanlar ve kuyrukları onların,
nasıl da alışmışsınız iki büklüm yaşamaya,
adınızın, sanınızın da maşallahı var hani!
Ey yere eğilmiş kafalar, ak pak, ama tiksindirici!
Ey genç kadın ve ardından koşan delikanlı!
Ey kahırlı ana, ey dargın karı koca!
Ya sizler be çocuklar,
anasız, babasız, başıboş yavrucaklar, ya sizler…
Örtün ey İstanbul, kanlı toprak,
örtün kart orospu, örtün hiç uyanma!”

Tefvik Fikret, Sis

Eskişehir’den, düşüncelerine değer verdiğim bir arkadaşım, bu sabah tam kahvaltıya oturmuşken aradı. Burhaniye Belediyesi 32.Ören Turizm Kültür ve Sanat Festivali’nde, 28 Ağustos 2022 Pazar günü saat 10-13.00 arasını, Halk TV’nin “Serhan Asker ile Görkemli Hatıralar” programına ayırmıştı. “Sen de git, sahne, program sorumlusunu bul, Reşitköy Barajı davası ile başlayan süreci (Kuzey Ege Nehir Havzası Su Yönetimi Planı Stratejik ÇED Raporu”nun ve SÇD Yönetmeliğinin iptali davasını kastederek) baraj ve maden ilişkisini, yakın gelecekte yaratacağı çevresel, klimatolojik ve toplumsal yıkımı anlat. İlkay Akkaya, İlyas Salma da var, onlar da öğrenir, seni dinlerler.” dedi.

Yanılıyordu. Yine de gittim. Bu gidiş, omurga kırıklarıma hiç iyi gelmeyecekti. Ama, mücadeleye “iyi” gelebilirdi. Gelmedi. Basın masasından Güvenlik amiri Adnan arkadaşa, onun yardımıyla Kültür işlerinden sorumlu başkan yardımcısı Sinan arkadaşa ulaştım. Her nedense, Reşitköy Barajı avukatı sıfatıyla adımı söyleyince Adnan arkadaş güldü; Sinan da tanıyor, biliyordu beni: “Bu halk TV’nin programıydı, lisanslıydı… Üstelik geç kalmıştım, son yarım saatti.. Seneye kaldı!”

Ben yine de arsızlık yapıp, “seneye çok geç… Programlardan birinde yer veremez misiniz?” Dedim. O sırada, çalışmalarından dolayı adı anılmış, halkı selamlamak için bana arkasını döndüyse de ben teklifimi yapmış oldum. Kitap fuarı nedeniyle yazar listesinde adım vardı, beni arayacaktı.

Söz verildiğinde, her zaman, her yerde olduğu gibi anlatacağım, Reşitköy Sulama Barajı Projesiydi. Bölge halkının yaşam ve geçim aracı olarak toprak ve suyun devlet zoruyla elinden alındığı, sağlıklı bir yaşam ve çevre hakkına yönelik yakın ve ciddi tehdit vardı. En son, bu konuda, 26 Kasım 2021 günü, Tahtacı ve çevre köylülerin direnişiyle, Bakanlık ve Valilik yetkilileri, Projeyi hazırlayan firma yetkilileri köye sokulmadığı için yapılamayan, “ÇED Bilgilendirme toplantısı”; ardından, 2 Ocak 2022 Pazar günü, bir bilgilendirme toplantısı yapıldı. Tahtacı köyünde, Alevi Dernekleri Federasyonu tarafından örgütlenen, CHP Balıkesir milletvekilleri ve örgütünün katıldığı, diğer partilerin milletvekillerine, “provokasyon olabileceği gerekçesiyle” kapalı, halka açık bilgilendirme toplantısında tek konuşmacıydım. Konu, yine, valiliğin “ÇED Gerekli Değildir” kararı iptal edilen, ÇED raporu alınıncaya, Bakanlık tarafından “ÇED Olumlu kararı” ile olumlanıncaya değin, ÇED Yönetmeliği gereğince inşatın süresiz durdurulması gereken, ancak durdurulmayan Reşitköy Barajı Sulama Projesiydi.

Şimdi, yürürlükte olan, Çanakkale, Balıkesir, İzmir, Manisa illerini kapsayan, Kuzey’de Kazdağları, Güney’de Madra dağları ile sınırlı “Kuzey Ege Nehir Havzası Yönetim Planı” ile (Reşitköy barajı dahil) 97 baraj projesi. Doksan yedi baraj için, tek bir “Kuzey Ege Nehir Havzası Yönetim Planı- Stratejik Çevresel Değerlendirme Raporu” alınmış. Bu sırada, 3 Ağustos 2022 Çarşamba günlü, Yenigün Gazetesi’nde, Ulusal Özdemir imzalı bir haber, sekiz sütuna manşet yer aldı: “Kazdağları Yöresinin %79’u Maden Ruhsatlı”! Manşetin sağ altında, TEMA imzasıyla, “Kazdağları Yöresinin %79’u Maden Ruhsatlı-Usulüne uygun madencilikle doğa kazanır, insan kazanır” alt başlıklı yazı dikkat çekiyor. Eh öyleyse, sevinelim! Öyle mi! Yüzde yetmiş dokuz! Geriye yüzde yirmi bir kalıyor! Diyelim ki, bu da yeter de artar bu coğrafyayı yurt edinen insan ve diğer türlere! İyi de, kamusal servetin birkaç milyona sermayeye bırakıldığı yüzde yetmiş dokuzluk alan insan ve diğer türlerin yaşam alanı değil midir? Bir insanın, bir ağacın ederi nedir? Kazdağları’nın sermayeye satılan yüzde yetmiş dokuzu insansız, kervan geçmez, kuş uçmaz yerler midir?

200 Bin yıllık insanlık tarihinde Mitolojik anlatılara konu olan Bin Pınarlı Kazdağları, nam-ı diğer İda dağları, Sarı Kız efsanesi nereden türemiş öyleyse! Müthiş Türkler Anadolu’ya gelmeden çok önce, Yunan Medeniyetleri bu coğrafyada kuruldu. Bu bölgenin tamamı doğal ve tarihi SİT alanı, Ramsar ve diğer uluslararası sözleşmelere konu, koruma alanlarından oluşuyor. Örnek mi, Reşitköy Barajının, alüvyal arazisi üzerine kurulacağı, baraj gövdesine girecek, ancak çıkamayacak olup, yatağına deniz suyu gireceği için binlerce dönüm tarım arazisinin ve yerlatı, yerüstü sularının toplandığı, tarım ve içme suyu olarak kullanılan kuyu sularının tuzlanacağı, toprağın çölleşeceği Karınca deresinin tamamı, daha 2017’de, binlerce maden ve baraj projesinin sahibi Çevre Şehircilik ve İklim Bakanlığı tarafından Birinci Derecede Doğal SİT alanı olarak ilan edildi.

“Bu dünyada bir dev var. Bu devin öyle kolları var ki, hiç güçlük çekmeden bir lokomotifi kaldırabilir. Öyle ayakları var ki günde binlerce kilometre koşabilir. Bu devin öyle kanatları var ki, bulutlar üzerinde uçabilir.Öyle yüzgeçleri var ki, su altında balıklardan daha iyi yüzebilir. Bu devin öyle gözleri ve kulakları var ki, görülmeyeni görür, başka bir kıtada konuşulanları işitir. Bu dev o kadar güçlüdür ki, dağları delip geçer ve dolu dizgin akıp giden suları durdurur. Bu dev, yeryüzünü istediği gibi değiştirir, ormanlar diker, denizleri birleştirir, çölleri sular. Kimdir bu dev? Bu dev insandır. (¹)”

Aklını doğadan almayıp, kendi emeğiyle kazanan insan(²), “belirli bir gelişme aşamasındaki toplumun bir ürünü olarak(³)” devletin altyapısını oluşturan, üretim ilişkilerindeki yeri tarafından belirlenir hale gelmiştir. Yani, emperyalizmin küreselleştiği çağımızda, yaşam ve geçim araçlarından koparılan üretici sınıflar, sömürü ve yağmanın egemen olduğu kapitalist üretim ilişkilerinin dışında ve nesnesi haline gelmekte, emek ürününe, doğaya ve nihayet türüne yabancılaşmakta, edilgenleşmektedir.

Çevreci şirketler, halkçı ve milli partiler, bakanlıklar ve idare, sermaye iktidarının siyasi özneleri ve ideologları el birliğiyle, üretici sınıfların yaşam ve geçim araçları toprak ve suyun kaynağı, sadece Kazdağları’nın yüzde yetmiş dokuzunu, maden yönetmeliğinde yapılan tek maddelik değişiklikle zeytinliklere girebilen madenlere satanlar; Kuzey’de Kazdağları Güney’de Madra dağları arasında birkaç nehir havzasını, tek bir nehir havzası ilan edip, 97 baraj için (tek tek ÇED Raporu alınması şartı getiren ÇED Yönetmeliğini yok sayıp), Stratejik Çevresel Değerlendirme Yönetmeliği icad eden, tek bir SÇD Raporu alanlar aynı sermaye iktidarının sahipleridir. Tanıtım filminde Denizleri, Mahirleri kullanarak, Turizm Kültür ve Sanat festivalini düzenleyen CHP’li belediye, “Görkemli Hatıralar” Programında Sivas katliamında can verenleri, devrimci şarkıları ekrana taşıyan, lisans sahibi Halk TV; “doğa da insan da kazanacak”, bir başka deyişle “aynı gemideyiz” diyen, yaşam ve geçim aracı toprak ve suyu elinden alınıp, madenlere, barajlara tahsis, sermayeye servet olan mülksüzleştirilenlerin de kazanacağını söyleyen TEMA, bilinsin ki burjuvazi ile çıkar ortağıdır; emek ve doğa düşmanıdır.

Milyonluk dört şehirde milyonlarca insan ve doğanın diğer özneleri yaşam ve geçim araçlarını kaybederken, Çevre Şehircilik Bakanlığı sayfasıda yayınlanan, 30 Eylül 2021 tarihli yerel Politika gazetesinde sekiz sütuna manşet servis edilen, “Reşitköy Barajı 2021 rakamlarıyla 74 milyon TL kazandıracak” diyen de, ikonlaştırdığı Che’nin, Lenin’in, Mahir’lerin arkasına saklanan da yalan söylemektedir. “Devrimci öğretinin içeriğini boşaltarak, devrimci ucunu koparıp atarak ve bayağılaştırarak, büyük devrimcileri ölümlerinden sonra zararsız ikonlar haline getirmeye, deyim yerindeyse azizleştirmeye, ezilen sınıfları ‘teselli etmek’ ve onları aldatmak için adlarına belli bir şan vermeye çalışırlar. Burjuvazi ile işçi hareketi içindeki oportünistler, Marksizmin işte böyle bir ‘işlenmesi’nde birleşiyorlar. Öğretinin devrimci yanı, devrimci ruhu unutuluyor, bir kenara itiliyor, çarpıtılıyor. Burjuvazi için kabul edilebilir olan ya da öyle görünen şeyler ön plana çıkartılıyor ve övülüyor. Şaka bir yana, bugün bütün sosyal şovenler ‘Marksis’tirler


DİPNOT

  1. İlin-E.Segal, İnsan Nasıl İnsan Oldu, Çev. Ahmet Zekerya, Say Yayınları, 2008, 15.baskı
  2. İlin-E.Segal, age.
  3. Engels, Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni, Çev. Kenan Somer,Sol Yayınları, 2022
  4. Lenin, Devlet ve Devrim, Çev. Süheyla Kara-İsmail Yarkın, Sol Yayınları, 1999; “Örneğn tüm Sosyal-Devrimciler (S-R) ve Menşevikler tam da devletin önemi ve rolü sorunu tüm boyutuyla ivedi bir eylem, hem de kitle eylemi sorunu olarak fiilen ortaya çıktığında, bir çırpıda ve bütünüylesınıfların devlet aracılığıyla ‘uzlaştırılması’ küçük-burjuva teoriye kaydılar. Bu iki partinin politikacılarının sayısız karar ve makalesine, bu küçük-burjuva ve darkafalı ‘uzlaşma’ teorisi baştan sona nüfuz etmiştir. Devletin kendi karşıt kutbuyla (kendine karşıt sınıfla) uzlaştırılamayacak olan belirli bir sınıfın egemenlik organı olduğunu, küçük burjuva demokrasisi asla anlamayacaktır. Sosyal devrimcilerimizle Menşeviklerimizin hiç de sosyalist değil, (bunu biz sosyalistler hep tanıtladık), bilakis neredeyse sosyalist bir lafıza sahip küçük-burjuva demokratlar oldukları, en açık şekilde devlete karşı tavırlarında gün yüzüne çıkmaktadır.”