Türk’ün Akılla İmtihanı: Nutuk’taki Kutlu Şuur, Gizli Metin ve 19 Mucizesi Üzerine

Canım ülkem, “akıl”la bağını yitirdi, yitirir; Fatih Erkoç şarkısındaki gibiyiz: “Oynatmaya az kaldı, doktorum nerde?” Rodin’in Düşünen Adam heykelinin bir kopyasının, 1950’lerde,  Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesinde tedavi gören iki ayrı heykeltıraş (Kemal Künmat ve Mehmet Pişdar) tarafından yapılıp sergilendiği başka bir memleket olmadığı gibi, ülkesinin ilk Cumhurbaşkanının, partisinin ilk kongresindeki uzun konuşmasının -yayınlandığı ismiyle Nutuk’un- dağıtımını engellemeyi düşünecek eblehlerin yaşadığı başka ülke de bulmak mümkün mü merak ediyorum. Hoş, benzer şekilde yeni evli çiftlere düğün merasiminden sonra Nutuk ve Türk bayrağı hediye etmeyi “akıl eden” (Antalya) Muratpaşa Belediye Başkanı Murat Uysal gibisini de bulmak kolay mı, o da ayrı. Başkanım, maazallah ya evli çiftler aynı gece Nutuk’u okumaya karar verirlerse?

Nutuk üzerine geçtiğimiz haftalarda koparılan fırtına siyasi analizin sınırlarından taşıp, mizaha doğru akmakta; Şimdi bir Aziz Nesin, bir Muzaffer İzgü…ah keşke!

Nutuk’taki “Kutlu Şuur”

Hikaye şu: Mersin Çamlıyayla Ülkü Ocakları Başkanı Mehmet Kayabaşı, Nutuk’ta Vahdettin’e hakaret edildiği[1] ve Nutuk’un o baskısında kitaba koyulan Atatürk resminde sigara göründüğü için dağıtımının yasaklanması amacıyla İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’ne başvurmuş, müdür de dağıtımın yasaklanmasına karar vermiştir. Elinizi vicdanınıza koyun, İlçe Milli Eğitim Müdür siz olsanız ne yapardınız? Mafya babalarının kayyum rektörlere “sakın istifa etme” diye akıl verdiği bir ülkede, ilçe ülkü ocakları başkanı “Bu kitap yasaklanacak gardaşım!” diyorsa ben de olsam yasaklardım; ben bir de  korkudan -ne olur ne olmaz- padişahımız efendimiz Vahdettin’e “şetmeden” kitabın yazarı Mustafa Kemal hakkında 25.07.1951 tarih ve 5816 Sayılı “Salâtin Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkındaki Kanun”a muhalefetten ve sabi sibyanı mamulat-ı tütün kullanmaya teşvikten suç duyurusunda bulunurdum.

Olayın medyaya yansımasından sonra MHP Ülkü Ocakları Çamlıyayla Başkanı’nı görevden almış, İlçe Milli Eğitim Müdürü hakkında da soruşturma açılmış. Hikayenin en komik tarafı da şu: Ülkü Ocakları Genel Başkanı Ahmet Yiğit Yıldırım yaptığı açıklamada; “Ülkücü Türk gençliği, Nutuk’un kutlu şuuruna erişmiş, Atatürk’ün ülkülerini benimsemiş ve Atatürk’ün kemiklerini sızlatan CHP’nin kirli siyasetine alet olmayacak kadar feraset sahibidir…. CHP, HDP/PKK ile gizli kapılar ardında iş birliği yaparak Türk milletine ve ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün manevi mirasına her türlü ihaneti utanmadan gerçekleştirmiş bir güruhtur.” (AA, 21.04.2021) demiş. Başkan, Nutuk’un “kutlu şuuru” nedir allasen? CHP’nin, resmi adıyla “ikinci” ama gerçekte ilk kongresi olan 1927 Ekim’indeki Kongresi’nde, parti genel başkanının yaptığı ve kendisinin bile “Senelerden beri devam eden ef’al ve icraat[ının] milleti[ne] hesabını ver[mesi]” (Kaynar, 2008: 9) olarak tanımladığı konuşmaya dair kitaptaki  “kutlu şuur” nasıl bir şeydir?  Ahmet Yiğit Yıldırım’dan başka Nutuk’ta kutlu şuur bulan var mıdır? Sadece o bulsa iyi, bütün Ülkücüler bulmuşlarmışlar da bir tek CHP’liler bulamamışlarmış da, Ülkücüler CHP’nin kirli siyasetine…. Biraz yaratıcı ol sayın Yıldırım! Bu aralar Canan Kaftancığlu’nun kocası domuz eti yiyip Instagram’da vb. paylaşmıyor mu, ondan bahset; bu ara moda bu. Kemalistler Nutuk’ta değil “kutlu şuur”, “doğum kontrol” özelliği bile bulmuş olacaklar ki nikah törenlerinden sonra da dağıttırıyorlar. Yeri gelmişken izninizle sorayım: Bir kitapta “kutlu şuur” arayanlar, onu yeni evli çiftlere hediye edenler ya da onda birtakım olağanüstülükler, mucizeler ve gizli metinler arayanlar değil ama “ben” sadece “ben” Atatürk’ün tarihi söylevine “hakaret” ediyor olabilir miyim? Muhtemeldir.

Şimdi bu kadar rezillikten bahsedip de Atatürk ve 19 mucizesiyle Nutuk’daki gizli metinden bahsetmemek olmaz. Zırvalıklardan ilki Cenk Koray’a ait, ikincisi ise  Muammer Yüksel ve Erhan Kızıltan’a. Tüm bunları  alın Ahmet Yiğit Yıldırım’ın Kutlu Şuur’unun yanına kaldırın size zahmet. Yazının bu kısmını 2009’da İletişim Yayınları’ndan çıkan Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, Dönemler Zihniyetler (8. Cilt) kitabı içinde yer alan Totem Tabu Mustafa Kemal ve Atatürkçülük başlıklı makalemden kesip kopyalıyorum.

Kur’ân, Atatürk ve 19 Mucizesi

Cenk Koray’ın Kur’ân İslamiyet, Atatürk ve 19 Mucizesi (1994) isimli kitabı, hem Kur’ânda hem de Atatürk’ün hayatında 19 sayısının özel bir öneme sahip olduğu tespitinden hareketle, Atatürk’ün Tanrı tarafından gönderilmiş kutsal bir şahsiyet olduğu düşüncesini işlemektedir.

Koray(1994:39), Kur’ândaki 19 mucizesinin akıllara durgunluk verecek bir matematiksel hesaplama olduğu düşüncesindedir. Açıklamalarına Müddesir Suresi’nin 30. Ayeti ile başlar Koray: Kur’ân’daki sureler sondan başa doğru sayıldıklarında 19. Sure, Müddesir Suresi’dir ve bu surede 30. Ayeti “üzerinde 19 vardır” yazmaktadır.

Peygambere gelen ilk vahiy Alak Suresi’nin ilk 5 ayetidir ve bu 5 ayetteki kelimeler toplandığında da 19 sayısına ulaşılmaktadır. Bu beş ayette yoplam 76 kelime vardır ve bu da 19’un 4 katına denk gelmektedir. Nitekim Kur’ânda bulunan 114 ayette 19 sayısının 6 katını oluşturmaktadır (Koray, 1994:40).

Yine Kur’ânda “Allah” kelimesi 2698 kez (yani 19’un 14 katı), “Rahman” kelimesi 57 kez (19’un 3 katı), “Rahim” kelimesi ise 114 kez (19’un 6 katı) geçmektedir. “Bismillahirrahmanirrahim” kelimesinde de 19 harf bulunmaktadır. Kur’ânda Tövbe Suresi hariç bütün süreler besmele ile başlamaktadır. Dolayısı ile 113 sure bu kelime ile başlamaktadır. 19 kuralı bozulacağı için Tanrı, Neml Süresi’nin içerisine de bu kalıbı koyarak Kur’ânın matematiğini bozmamıştır. Süleyman’dan kendisine bir mektup geldiğini söyleyen Belkıs, Surede, “O, Süleymandan geliyor ve Bismillahirrahmanirrahim diye başlıyor” diyerek besmelenin 114 kez tekrarına imkan tanımıştır (Koray, 1994:41).

Kur’ânda matematiksel bir mükemmeliyetin olduğunu ve 19 rakamının da bu mükememmeliyetin temsilcisi olduğunu belirten Koray, aynı sayının Atatürk’ün hayatında da önemli bir rol oynadığını belirtir. Atatürk 1881 (19’un 99 katı) yılında doğmuş, 57 (19’un 3 katı) yaşında, 1938 (19’un 102 katı) yılında vefat etmiştir. 19. yüzyıl içerisinde sadece 19 yıl yaşayan Mustafa Kemal, 19 Temmuz’da Mareşal olmuş, ilk askeri görevini de 19. Kolordu’da almıştır. 19 Mayıs 1919’da onu Samsun’a getiren gemide de toplam 19 yolcu bulunmaktadır.

Kur’ânın matematiksel şifresi olan 19 sayısı ile Mustafa Kemal’in hayatındaki 19’lar arasında bir ilişki aranması boşuna değildir. Koray (1994:47) Mustafa Kemal’in Tanrı tarafından seçilmiş bir kişi olduğunu, onun hayatındaki 19 rakamının ancak böyle açıklanabileceğini de belirtmektedir: “Öyle bir ülkede yaşıyoruz ki; sanki Allah’a inanan insan, Atatürk’e düşman olmalı ya da Atatürk’e bağlı kişi, dinsizliği seçmeli gibi bir yanlış anlayışın bayrak edildiğini görüyoruz. Aslında yobazlarla inançsızların nasıl fikir birliği içinde olduklarını göstermesi bakımından bu durum ilginçtir. Oysa, işin doğrusu, eğer bir insan gerçekten Allah’a yürekten bağlı ve Hazreti-i Muhammed’in getirdiği dine gönlünü açmışsa, Atatürk’ü baş tacı yapmak ve onun ilke ve inkılâplarına sahip çıkmak zorundadır. Çünkü Mustafa Kemal, bizim gibi rastlantıyla Türkiye’de doğup yaşamış bir insan değildir. O, Allah katından görevli olarak Türkiye’ye yollanmış, belli bir misyonu yerine getirdikten sonra da Hakkın rahmetine kavuşmuştur. Görevli olduğuna nereden hükmediyoruz. Ata’nın hayatında da 19’lar egemendir. Hayatta hiç bir şeyin rastlantı olamayacağı biliniyor. Allah’ın izni olmadan sineğin kanadı bile kımırdamıyor. O zaman Atatürk’ün hayatındaki 19 olayı da yine Allah’ın bilgisi dahilinde olmuştur”.

Cenk Koray’ın kitabının yazıldığı dönem, Türkiye’de siyasal İslam tartışmalarının had safhaya çıktığı, Kemalizm’in İslamla ilişkisinin eleştirel tarzda ele alınmasının hayli yaygınlaştığı bir dönemdir. 1987 seçimlerinde %7,2 oy alarak TBMM’ye giremeyen Refah Partisi, 1991 seçimlerinde oylarını %16,8’e yükseltmiş ve giderek de popülaritesini artırmaktadır. Nitekim Refah Partisi 1995 seçimlerinde yani Cenk Koray’ın kitabının henüz raflarda olduğu bir dönemde oylarını daha da artırarak %21,4’e çıkaracak ve bu sonuçlarla TBMM’de 158 milletvekili ile temsil edilecektir.

Nutuk’taki Gizli Hitabe ve Yine 19 Mucizesi

Muammer Yüksel ve Erhan Kızıltan’ın Nutuk’taki Gizli Hitabe 19 Rakamının Sırrı (2006) kitabının yazıldığı dönemin konjüktürü ise tamamen farklıdır. Milliyetçi/ulusalcı ideolojilerin sağda ve solda yaygınlaştığı ve 1990’lı yılların tersine kentli orta sınıf gençlerin yaygın olarak bilgisayar kullanmaya başladığı bir dönemdir 2000’li yıllar. Muammer Yüksel ve Erhan Kızılhan da Cenk Koray’ın bıraktığı yerden devam ederler.

Muammer Yüksel ve Erhan Kızılhan pozitif eğitim almış genç birer tabip, öğretim üyeleridir. 2003 yılında bir gece Nörosinaptik Kavşak Potansiyellerinin Ölçümü, Sinyal Yorumlaması konusu üzerinde birlikte çalışmakta; konuları ile ilgili bilgisayar programı yazmaktadırlar. Gecenin ilerleyen saatlerinde programlarını denemek için –her nedense (!)- Nutuk’u kullanmaya karar verirler. Bu amaçla Nutuk paragraf kodundan kurtarılıp salt metin koduna dönüştürülür ve programın işlerliğinin denenmesi için kullanıma sokulur.

Program işlemeye başladığında kitabın yazarları çay içmek amacıyla mutfağa geçerler. Bilgisayar yaklaşık 25 dakikalık bir süre sonra ne olduğu anlaşılamayan bir takım çıktılar dökmeye başlar. Yüksel ve Kızıltan o gece çok yorulmuşlardır ve istirahate çekilirler. Yazarlar hazırladıkları program ve çalışmalarını kişisel nedenlerle o dönemde devam ettiremezler.

Aradan iki yıl geçer. Muammer Yüksel yeni bir bilgisayar almıştır ve eski bilgisayarındaki bilgileri yeni makinasına yüklemektedir. Dosyaları naklederken gözüne eski çalışma klasörü ilişir. Üzerinde çalıştıkları bilgisayar programının Nutuk ile ilgili dökümlerine gözü takılır. Dosyaya iki yıl sonra tekrar baktığında Yüksel, Nutuk’da bazı kelimelerin tekrarlandığını fark keder. Nutuk içinde sanki belirli sözcükler vurgulanmak ister gibi tekrarlanmaktadır. Dostu Erhan’a durumu açar. Kızıltan bunun normal olabileceğini söyler, fakat -tam olarak Yüksel’in ifadesi ile- bir kurt da içlerini kemirip durmaktadır.

Yüksel 2005 Eylül’ünde Kızıltan’dan bu kez verileri sözcük olarak görebilecek bir program yazıp yazamayacağını sorar. Doçentlik çalışmalarına odaklanmış Kızıltan arkadaşını kırmaz ve kısa sürede böyle bir programı yazar. Programın adını da Arabul koyarlar. Yüksel ve Kızıltan programı çalıştırdıklarında hayrete düşerler. Buna sebep, Nutuk içinde 19 kez tekrarlanan kelimelerin bir araya getirilmesiyle ortaya çıkan gizli metindir. Gençliğe Hitabe üzerine çalışmaları da yazarları iyiden iyiye şaşkınlığa ve korkuya sürükler. Kahramanlarımız korkmaktadırlar çünkü “iki tıp doktoru, hayatını pozitif bilimden kazanan iki insan olarak aziz Ata’nın bir ulusun kurtuluşunu birinci ağızdan anlattığı bir metni, Nutuk’u kirletmek”ten korkmaktadırlar. Lâkin ok yaydan çıkmıştır: “Çok fazla tesadüf, tesadüf değildir” çünkü (Yüksel- Kızıltan, 2006:10).

Hazırlanan program aracılığıyla Nutuk cümle ve paragraf yapıları, noktalama işaretleri ve imla kuralları açısından incelenmiş, eski dilbilgisi kuralları ve günümüzde kullanılmayan harfler belirlenerek bu harfler metnin bilgisayar fontları ile uyumlu hale getirilmiştir. Metin içerisinde düzenlemeler de yapılmış, noktalama işaretlerinden sonra bir boşluk bırakılması, paragraf sonuna bir satır boşluğu bırakılması gibi düzenlemeler tamamlanarak metnin standardizasyonu sağlanmıştır. Hasta artık ameliyata hazırdır.

İlk iş olarak Nutuk içindeki her bir tam kelimenin toplam kullanım sıklığı ve metin içindeki ilk görüldüğü yerin belirlenmesi işleri halledilir: Nutuk’da birbirinden farklı kelimelerin sayısı 32.232’dir. Bunun 8317’si ise “ve” bağlacıdır.

Yüksel ve Kızıltan, Nutuk içerisinde tekrarlanan kelimeleri ortaya çıkardıktan sonra, tekrarlanan bu kelimelerin kullanım sayılarının tesadüf olmadığını ve Atatürk tarafından bilinçli olarak ve belirli olaylarla ilişkilendirilerek belirtilen sayıda tekrar edildiklerini ispata çalışırlar.

Nutuk’ta “Almanya” kelimesi 13 kez tekrar edilmiştir. Bu rakam bizi 14 Aralık 1913 tarihine götürmektedir. Bu tarih Osmanlı ordusunun Alman subaylar tarafından ıslahına izin verilen tarihtir. Atatürk Nutuk’ta 11 kez “Amasya” kelimesini kullanmıştır ve yazarlara göre Mustafa Kemal bu kelimeyi 11 defa kullanarak hem Amasya’nın 11. yüzyılda Danişmentlilerin egemenliğine girdiğini belirtmek, hem de Amasya’da 11 gün kaldığını vurgulamak istemektedir. Nutuk’ta “Amerika” kelimesi takısız olarak 69 defa kullanılmıştır ve Atatürk bu sayıyla bize ABD’de köleliğin kaldırıldığı tarih olan 1869’u işaret etmeye çalışmaktadır.

Yazarların Nutuk içinde belirli kelimelerin tekrarından oluşan rakamların o kelime ile ilişkilerinden oluşan gizli ahenk ile ilgili olarak verdikleri diğer rakamlara da kısaca göz atacak olursak: 412 defa kullanılan “Ankara” kelimesi ile 1402 Ankara Savaşı; 204 defa kullanılan “Anadolu” kelimesi ile 1204 yılındaki IV. Haçlı seferi; 21 kez kullanılan “Avrupa” kelimesi ile 12 Mart 1921 tarihine kadar devam eden Lozan Konferansı; 21 defa kullanılan “başkumandan” kelimesi ile 21 Ağustos 1921 tarihinde başlayan Başkumandanlık meydan savaşı; 15 kez kullanılan “Anzavur” kelimesi ile 15 Nisan 1920 tarihinde başlayan II. Anzavur İsyanı; 7 kez kullanılan “Bolşevik” kelimesi ile 7 Temmuzda Lenin’in Kamanev ve Zinovyev hakkında tutuklama kararı çıkartmasını işaret edilmektedir.

Kelimelerin frekansı ve bunun o kelime ile bir ilişkisinin olduğu düşüncesini ispat edebilmek için yazarlar hayal güçlerinden oldukça yararlanmak zorunda kalmışlardır. Örneğin 33 kez kullanılan “Cumhuriyet” kelimesi ile Atatürk, Cumhuriyet’in 1933 yılındaki 10. yılını vurgulamak istemiş; 59 kez tekrarladığı “Bursa” kelimesi ile Mustafa Kemal, Bursa’da 1859’da inşa edilen ve kendisinin de bir kez kaldığı Hünkar Köşkünü işaret etmiş; Çanakkale’yi 11 kez kullanarak, 1911 yılını işaret etmeye çalışmıştır. Nitekim bu yıl onun Genel Kurmay’ın emrinde çalışmaya başladığı yıldır ki bu da onu Çanakkale zaferine götüren yolun başlangıcıdır. Mustafa Kemal’in “Edirne” kelimesini 30 kez kullanma sebebi ise 5 Aralık 1930 tarihindeki Edirne gezisidir. 25 kez tekrarlanan “Ermenistan” kelimesi 5 Mayıs 1925 tarihindeki suikast girişimine referans vermektedir. 23 defa kullanılan “Elazığ” ile Elazığ’ın 1123 tarihinde Selçuklular tarafından fethi vurgulanmak istenmektedir. 16 kez kullanılan “Erzincan” ise Erzincan’ın 1916 yılında Ruslar tarafından işgalini sembolize etmektedir. “Eser” kelimesi 27 ayrı yerde kullanılmıştır ve bu kelime ile Mustafa Kemal doğrudan doğruya kendi eserini okuduğu 1927 yılını ifade etmeye çalışmaktadır. 18 kez kullanılan “hükümdar” kelimesiyle ise 18. yüzyılda demokrasi düşüncesinin yaygınlaşmasına atıf yapılmaktadır. Irak’ın 18 kez kullanılması ile 1918 yılında Irak’ın Osmanlı’dan ayrılması; Vahdettin’in 18 kez kullanılması ile onun 1918’de tahta çıkması; “İstiklal”in 20 kez kullanılması ile TBMM’nin 1920 de açılması; Reisi Cumhur kelimesinin 28 kez kullanılmasıyla da Mustafa Kemal’in 1928 yılında Türk halkına devrimleri anlatmaya başlattığı tarih kastedilmektedir.

Yüksel ve Kızıltan, daha önce Koray’ın kitabında rastladığımız Atatürk’ün hayatı ve 19 rakamı ilişkisine yeni örnekler ilave ederler. Örneğin Nutuk’un sonundaki Türk Gençliğine Hitabesi’nin başlangıç cümlesi ile birlikte toplam 19 cümle olması, “Mustafa Kemal Atatürk” ve “istikbal göklerdedir” ifadelerinde toplam 19 harf bulunması, İsmet İnönü’nün Mustafa Kemal’in vefatı ardından yaptığı konuşmanın da 19 cümleden ibaret olması gibi.

Mustafa Kemal’in hayatına 19 rakamının oynadığı rolden hareket eden yazarlar bu kez, Koray gibi mistik bir yoruma gitmezler; Nutuk içerisinde 19 kez tekrarlanan sözcükleri çıkararak bir alt metin, gizli hutbe bulma arayışına girişirler.

Yazarlar çalışmalarını sürdürürken, bu kez de, Nutuk içerisinde 19 kez tekrar edilen sözcüklerin içerisine karışan 31 rakamı ile karşılaşırlar. İlk önce bunun programın iki metni birbirinden ayırmak için kullandığı bir karakter olduğunu düşünürler. Fakat yaptıkları incelemede, 19 kez kullanılan kelimeler içerisine sızıveren 31 rakamının bir tesadüf ya da program tarafından üretilmiş bir kod olmadığına kanaat getirirler ve Nutuk’ta bu rakamın geçtiği metinleri çıkararak bundan bir şeyler üretmeye koyulurlar. Araştırmaları sonucunda bu rakamın “memleketin bölünmesine yönelik uyarıların arasına Türk Ulusu’nun bu gerçek savaşı kazanmak için neler yaptığıyla ilgili bir metin olarak değerlendirilmesine” karar veririler. Bu uyarı için 31 rakamının kullanılması da yine tesadüfî değildir. Mustafa Kemal bölünmeye karşı uyarılarını 31 rakamı ile vermektedir. Çünkü, “31 Mart vakası nedeniyle, bu anlamdaki bölünmeye yönelik hareketlerin askeri güç kullanarak bastırılması ve yönetimin değiştirilmesi gerektiği vurgulanmaktadır” (Yüksel, Kızıltan, 2006:165).

Yazarlar son olarak Gençliğe Hitabe üzerinde yoğunlaşırlar ve Gençliğe Hitabe içinde geçen her bir kelimenin Nutuk içerisinde kaç kez kullanılmış olduğunu araştırırlar. Gençliğe Hitabe içindeki kelimelerin tekrar sayısı ile aynı kelimelerin Nutuk içindeki frekans sayılarının birbirlerine oranlarından hareketle 135,77 sayısına ulaşırlar ki bu da tesadüfi bir rakam değildir. Nitekim yazarlar 135 sayısını Atatürk’ün doğum tarihine, 1881 tarihine ekleyerek 2016 yılına ulaşırlar.

Yazarlara, onların hazırladığı bilgisayar programının verilerine göre Gençliğe Hitabe’de kullanılan sözcüklerin Nutuk içindeki kullanım sayılarının Gençliğe Hitabe içindeki kullanım sayılarına oranından ise 129,68 rakamına erişilmektedir. Bu rakama 1881 eklendiğinde ise 2010 sayısına erişilir. Türkiye Cumhuriyeti’ni bekleyen ve Nutuk’ta bizlere işaret edilen büyük tehdidin gerçekleşebileceği tarihlerden ikincisi de budur. Bir başka ifade ile, yazarlara göre, Atatürk Nutuk’a koyduğu şifreler yardımıyla 2010 ile 2016 yılları arasında Türkiye’yi bekleyen büyük bir tehlikeyi işaret etmektedir.

Son olarak ise 19 kez tekrarlanan kelimelerden –aslında serbest çağrışım yoluyla- türettikleri metni okuyucuya sunar yazarlar. Mustafa Kemal’in Nutuk’un içine gizlediği ve tehlikenin ortaya çıkma tarihi olarak da 2010 ile 2016 yılları arasında bir dönemi işaret ettiği bu metin şu şekildedir: “Tüm seçkin temsilciler millete hizmet etmek yerine görevlerini yerine getirmemektedirler. Bunların kanunlara bilfiil uymaları gerektiğini belirtiniz. Şunu söyleyiniz: Yakın zamana kadar mevcut faaliyetleri başka gözle görmeye çabalayanlar artık durumun farkındadır. Kumandanların hizmet etmelerine siz engel oluyorsunuz. Olayları tam olarak düşünen her kişi bunun nedeninin hükümet olduğunu görür. Tüm başkanlık sistemi bizce suiistimal edilmektedir. Toplanacak taraflar sayıca az bile olsa azami sayıdaki düşmanın karşısında durmalıdır. Bu çağrıyı yapması gereken yüzbaşılardır. Büyük şerefli cephe düşünülmelidir. Maksadın anlaşılıyordu. Tarihi vilayetin ahalisini bölüp Diyarbakır Kürt devletinin kurulmasına yol açmak. Memleketin içinde bulunduğu durum kesinlikle birisinin duruma müdahale etmesini gerektirecektir. İçinde bulunulan somut koşular gereğince bağımsız gruplar harekete geçecektir. Önemli soru yirmi vakit sonrasında bu değerlendirmeyi kim yapacak ve eyleme geçecektir. Düşündüklerini açıkça söyleyen pek çok kişinin ortak fikri; hükümetin bugün dünyaya yakın durmasının asıl nedeninin seçimle kendilerine verilen gücü kullanarak sisteme resmen aykırı fikirleri uygulamaya çalışmasıdır. Gerçek yüzü belli olmayan, azınlıkta olan yönetim merkezi izzetin (gerçek yönetimin, Ankara’nın) dikkatini çekmek zorundadır. Rüşvetçi valiler Cumhuriyet ilkeleri yerine kendi çıkarlarına yönelmeleri müdahaleyi gerektirir”(Yüksel-Kızıltan, 2006: 217-218)

Lafı uzattım ama keşke Yukarı Gündeş Köyü’ndeki Atatürk Gölgesi’nden, Gömeç Ayvalık Karayolu’ndaki Atatürk Kayaları’ndan ve Cizre İlçesi’ndeki Atatürk Burnu’ndan, Madame Tussaud Mumya Müzesi’ndeki Atatürk mumyasının boyu ile ilgili olarak koparılan vaveyladan, Cumhuriyet’in kuruluşunun 10. yılı olan 1933’te ve 15. yılı olan, 1938’de iki kez yayınlanan bir kitap Şeref Kitabı’ndan, Halide Edip’in Atatürk’ün elini tarif edişinden, Behçet Kemal Çağlar’ın Atatürk Mevlidi’nden de bahsedebilseydim. Sadece onlardan mı, keşke zaman ve zemin müsait olsaydı da “zırvalıklar mezarlığı” canım ülkemde Atatürk’ün tek gözlü olduğu, deccal olduğu, İngiliz ajanı olduğu, Said-i Nursi’nin onunla konuştuktan sonra nasıl “az daha imanından olacağı”ndan korktuğu, Latife Hanım’ın onu köşkte bir askerle cinsel ilişki kurarken yakaladığı için boşanmak istediği ya da annesi Zübeyde Hanım’ın genelevden satın alındığı gibi zırvalıklardan da  bahsedebilseydim.


[1] Atatürk Nutuk’ta Vahdettin’e hakaretamiz sözler söyler bunlardan bazıları 1- “Harbiye Naz›r›, bu sözü telâffuz ettiği dakikada, yalnız bir zâtın haizi itimadı bulunuyorlardı. O zatta, devlet riyasetini telvis etmekte bulunan hain Vahdettin idi.” 2- “Hain Vahdettin bir İngiliz Harp Gemisile İstanbuldan Kaçıyor” (yan başlık) 3- “Filhakika, herne sebep ve suretle olursa olsun, Vahdettin gibi hürriyet ve hayatını milleti içinde, tehlikede görebilecek kadar, adî bir mahlûkun, bir dakika dahi olsa, bir milletin resikârında bulunduğunu düşünmek ne hazindir!”

Mete Kaan KAYNAR