Sırrı Süreyya Önder’in Sessiz İmzası: “Bir Cumhuriyet Şarkısı” Senaryosunu O Yazdı

Türkiye siyasetinin en renkli, en cesur ve tartışmasız en özgün kalemlerinden biri olan Sırrı Süreyya Önder’in vefatı, yalnızca siyaset sahnesinde değil, sanat ve kültür dünyasında da derin bir boşluk yarattı. Ancak geride bıraktığı eserler, düşünceler ve sessizce emanet ettiği izler hâlâ konuşulmaya devam ediyor. CHP Genel Başkanı Özgür Özel, 3 Mayıs Cumartesi günü yaşamını yitiren Önder’in bir sırrını kamuoyuyla paylaştı. “Bir Cumhuriyet Şarkısı” filminin senaryosunun yazarı, meğerse Sırrı Süreyya Önder’miş.

Bir Sırrın Taşıyıcısı: “Bu Film, Öldükten Sonra Anlaşılsın”

Özgür Özel’in açıklamasına göre Önder, filmin vizyona girmesinin ardından sessizce yanına gelmiş ve şöyle demişti:

“Şu son filmi izledin mi? Hatırım için bir bak”

Film, Atatürk’ü, Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki kültürel dönüşümü ve o dönemin genç, umut dolu aydınlarını anlatıyordu. Özel, filmi Ekrem İmamoğlu, Ahmet Özer ve gençlik kolları ile birlikte izledikten sonra, Sırrı Süreyya Önder kendisine şu tarihi cümleleri kurmuştu:

“Ben ölene kadar bu sır sana emanettir. O filmin senaryosunu ben yazdım.”

Özel’in verdiği bilgiye göre, Önder bu gerçeği kamuoyuyla paylaşmaktan özellikle kaçınmış. Sebebini ise şöyle açıklamış:

“Filmdekilerin emeğine yazık olmasın. Benim adım geçerse gölge düşürürler. Öldükten sonra bilsinler.”

“O Partinin İlk Genel Başkanını Ben Anlattım, Son Genel Başkanına Emanet Ettim”

Film, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün ve onun önderliğinde şekillenen Cumhuriyet devrimlerinin kültürel boyutunu işliyordu. Sanatla, müzikle, tiyatroyla değişen bir ülkenin hikayesiydi bu. Sırrı Süreyya Önder, özellikle bu yönüyle filme gönlünü koymuş ve senaryoyu kaleme almıştı. Ancak adını açıklamak yerine, bu emeğini bir anlamda tarihe emanet etmeyi tercih etmişti.

Özel’in açıklamasında aktardığı şu sözler, sadece bir vefa örneği değil, aynı zamanda tarihsel bir ironi taşıyor:

“Niye bu sırrı bana emanet ettin?” diye sorduğumda, şöyle dedi: ‘Film Atatürk’ü anlatıyor. O partinin ilk genel başkanını ben anlattım, son genel başkanına emanet edeceğim herhalde.’”

Sırrı Süreyya’nın Sessiz Devrimi: Kalemle, Sinemayla, Direnişle

Sırrı Süreyya Önder, siyasi kariyerinin her döneminde ezber bozan bir isim oldu. Ancak onu asıl farklı kılan, sanat ve direnişi bir araya getiren nadir isimlerden biri olmasıydı. 12 Eylül’ün işkencelerinde pişen bir gençlik, ardından 2000’lerde sinemaya yönelen bir anlatıcı… “Beynelmilel” gibi filmlerle militarizmi hicveden, “Press” ile basın özgürlüğünü savunan Önder, her zaman toplumun sessiz kalan kesimlerinin sesi oldu.

“Bir Cumhuriyet Şarkısı” da bu sessiz direnişin bir parçasıydı. Bu kez adı geçmeden, perde arkasında bir kalemdi. Atatürk’ü anlatan bir filme imza atması, kimilerince çelişkili bulunabilir. Ancak Önder’in hayatı başlı başına çelişkilerle barışık bir mücadeleydi. O, sol değerleriyle, Kürt meselesine yaklaşımıyla, mizahi diliyle ve sanatçı kimliğiyle bir arada yaşayabilen ender figürlerden biriydi.

Bir Cumhuriyet Şarkısı: 1930’ların Türkiye’sine Bir Ağıt

Film, 1930’lu yılların Türkiyesi’nde, genç Cumhuriyet’in kültürel devrim sürecini, müzikle, tiyatroyla ve sanatla bir dönüşüm hikâyesine dönüştürüyordu. Genç, idealist ve yetenekli bir grubun hikâyesi üzerinden Cumhuriyet ideallerine, toplumun değişen yapısına ve halkla kurulan yeni bağa dair güçlü bir anlatı sunuyordu. Sırrı Süreyya Önder’in bu hikâyeye sessizce imzasını atması, onun Cumhuriyet’e mesafeli değil, Cumhuriyet’in çelişkileriyle yüzleşen bir bakış sunduğunu gösteriyor.

Sırrı Süreyya Önder’in aramızdan ayrılışı, yalnızca bir siyasetçinin değil, bir anlatıcının, bir şairin, bir senaristin kaybıdır. “Bir Cumhuriyet Şarkısı” filmi, bundan sonra sadece izlenmeyecek; aynı zamanda bir vicdanın, bir kalemin ve sessiz bir fedakârlığın da tanıklığı olarak hatırlanacak.

İsimler geçer, ama bazı imzalar kalır. Sırrı Süreyya Önder’in ismi geçmese bile, bu ülkede “hakikat” peşinde koşanlar o imzayı tanıyacaktır.