Sermaye ve Sermaye İktidarının Yoksullarla Empatisi

İlk olarak Aristoteles’ten (empatheia) duyduğumuz ve Alman romantiklerinden (einfühlung) psikoterapi literatürüne, ağırlıklı olarak terapiste dair bir beceri kavramı ve hastaya kazandırılacak bir farkındalık olarak geçen empati, gündelik dilde de yaygın olarak kullanılmaktadır. Örneğin, “Et yiyelim ama hayvanlar ölmesin” Farsça tabirle müthiş bir diğerkâmlılıktır. Ancak beni etkileyen, “Hepimiz sahip olduklarımızı sorgulamak, yoksullarla empati kurmak zorundayız.” sözleri oldu. Duyunca “Hemen şımarmayalım” diye düşündüm. Ardından iki damla sempati gözyaşları süzüldü yanaklarımdan, yaşam koçuma ve yoga eğitmenime sarıldım. Duyduklarımız gerçek miydi? Bu sözler çok değil 5-10 yıl önce söylenseydi liberalinden taklacı güvercinler gibi yalakalık yapan bilumum zevatta memnuniyet uyandırırdı. Övgüler sıralanırdı. “Geçinmek İstiyoruz: Gelirde Adalet, Vergide Adalet” eylemleri de üstüne “cuk” otururdu. Biz empatiden devam edelim.

Empati, insan ilişkilerinde anlamak ve anlaşılmak, olaya karşıdakinin bakış açısıyla yaklaşmak anlamlarıyla kullanılır. Büyüğümüz Sigmund Freud empatiyi, egomuzda doğal olarak bulunan bir başka insanı anlama süreci, özne ve nesne arasındaki benzerlikleri temel alan özel bir özdeşim şekli olarak tanımlamaktadır. En genel geçer tanımla bugün empatiye, bir kişinin kendisini karşısındaki kişinin yerine koyarak olaylara onun bakış açısıyla yaklaşması, onun duygu ve düşüncelerini doğru olarak anlaması, hissetmesi ve bu durumu ona iletmesi süreci olarak bakılabilir. Burada hemen kavramı türcü niteliğinden arındırarak belirtmek gerekir ki empati doğaya, diğer canlılara karşı da bir ilişki biçimidir. Bu ilişki, ağaç dikmek, çiçek sevmek, sokak hayvanlarına dayanışma maması almaktan ziyade bir duyumdur.

Peki iktidar ve sermaye sahipleri empati kurabilir mi? Kendisini başkasının yaşam durumunda tasarlarken, kendi yaşantısını geri çekebilir, kendi yaşamına göre değil de empati yaptığı kişinin yaşantısına göre tepki verebilir mi? Konuşmalarında kullandıkları sözcüklerin ardındaki söylenene ya da söylenmeyen anlamları araştırma yetisi ve olgunluğu gösterebilir mi? Gösterebileceğini söylemek oldukça zor ve empati ile negatif bağıntılı kavramlar benmerkezcilik, kaygı, tükenmişlik ve yüksek saldırganlık dürtüsünün iktidar ve sermaye sahipleriyle daha ilişkili olduğunu söylemek ise çok daha mümkündür. Empati bireyi başkalarına karşı uygunsuz davranışlar göstermeye karşı engeller ve bencil olmayan davranışı motive eder. Bu bağlamda, Türkiye’de sermaye ilişki ve birikim süreçlerinin ve kamusal varlıkların ve halkın emeğinin ve geleceğinin yağmalanmasının bir suç gösterisine dönüştüğü söyleyebiliriz. Suç gösterisinin sınıfsal faillerinin düşük bir empatik beceriye sahip olduklarını, rol alma ve diğer insanların bakış açısından bakabilme becerisinden yoksun olduklarını ve başka insanların davranışlarını bilinçli olarak yanlış yorumladıklarını söyleyebiliriz. Diğer insanların düşüncelerine ve duygularına karşı olan bu farkındalık ve duyarlılıktan yoksun olma durumunun, kendi davranışlarının sonucu olarak diğer insanların göreceği zararı bilinçli olarak önemsememe, yok saymaya dönüştüğünü görebiliyoruz. 

Empati kişilerarası ilişkilerde koruyucu bir faktördür, suç davranışının ve riskli durumların oluşmamasında işlev görebilir, doğrudur. Empati yokluğu yüksek saldırganlık eğilimi, antisosyal davranışlar ve psikopatların başkalarına zarar verdikleri ve suçluluk duymadıkları hallerle zihnimize kayıtlıdır. Bir ahlaktan yoksunluk halidir bahsettiğimiz. Öyleyse soralım, küçük görme, aşağılama, saldırıya azmettirme, kendinden olmayanı sevmeme ve hedef gösterme gibi duygu ve tutumlar antisosyal ahlaki düzeye işaret etmez mi?

Yasaların en “kralını” saymama, uzun süren kural tanımama, saldırganlık, devletin kurum ve kuruluşları aracılığıyla örgütlü manipülasyon, yalan hırsızlık, yağma, ihaleye fesat, atamaya torpil katma, başkalarına zarar verme ile karakterize davranış ve tutumlar silsilesini nereye koyacağız? Bu suçları işleyenler acı çekenlerle, bir şiddet biçimi olarak katlanan yoksulluğa katlananlarla, katledilen doğayla, katliamlarda yakınlarını kaybedenlerle, iş cinayetlerinde sevdiklerinin yasını tutanlarla, sefalet içinde yaşayanlarla empatik bir bağ kurabilir mi? Kuramazlar, ama bazıları pespaye bir köy imamının vaazlarına salya sümük gözyaşı dökerler. Davut için üzülüp Golyat ile işbirliği yaparlar. Sermaye için duygular ve empati pazarın, satışın konusu, iktidar için de sandıkların kurulduğu Pazar’ın konusudur.  Sermaye daha kurnazdır, vakıfları ve kampanyaları aracılığıyla toplumsal duyarlılık kasar, “empatiye harcamaları” vergiden düşer. Bir elimize kırmızı bir elimize mavi hap verir. Sınıf devrimcileri ise yeni bir toplumsallık inşa etmeyi, ezilenlerin kolektif empatisini (her türlü sömürü ve iktidar ilişkisini ortadan kaldırmak) yaratmayı hedefler.

Mahmut Yılmaz