Siyasal iktidarların halkın ve kitlelerin dikkatini istedikleri yöne çekmek için yarı gerçek ya da yalan bilgiler yayarak yapay gündemler yaratması “kamuoyu oluşturmak” anlamına geliyor. Tüm egemen sınıf ve kapitalist sistem partilerinde geçerli olan “kamuoyu oluşturma” taktikleri, totaliter iktidarların kitlelerin inanç, tutum ve davranışlarını yönlendirmeye dönüşüyor. Bu nedenle nispeten demokratik rejimlerde “serbestçe oluşan” kamuoyu ile totaliter rejimlerde devletin güç ve imkanları ile “oluşturulan” kamuoyu arasında ayrım yapılması gerekiyor.
Algı operasyonu, kamuoyu oluşturma, politik gündemi belirleme” gibi kavramlarla ifade edilen “kamuoyu oluşturma” taktikleri siyasal literatürde “toplum mühendisliği” olarak tanımlanmaktadır. Antik çağlara kadar gidebilen bu tür politikaların en etkili kullanımı kapitalizmin emperyalist aşamasında Hitler faşizmi döneminde başlamıştır. Hükümet yanlısı kamuoyu oluşturma, kitleleri ideolojik ve politik hedefler doğrultusunda yönlendirme taktikleri Hitler’in propaganda bakanı Joseph Göbbels tarafından geliştirilmiştir.
Toplum mühendisliği, toplumun demografisinde, sosyal dokusunda, tarihten gelen yapısında değişiklik yapmak, tepkilerini, nefretlerini, isteklerini, sevgilerini, tutkularını, duygularını yönlendirebilmek, kontrol altında tutabilmek gibi proje ve uygulamaları içeren çok yönlü bir faaliyettir. Bu nedenle toplum mühendisliği, çeşitli meslek dallarından oluşan bir ekip tarafından, finansal destek, koruma, iletişim ve başka araçlar yardımı ile gerçekleştirilmektedir.
Toplum mühendisliğinin Türkiye’deki uygulama biçimleri ise egemen ulus, devlet ve toplum geleneklerinden gelen siyaset ilişkilerinden kaynaklanmaktadır. İttihat ve Terakki döneminde toplumu yukarıdan aşağıya doğru düzenleme refleksi olarak başlayan siyaset tarzı, Kemalist iktidarlar tarafından devralınarak CHP’nin tek parti döneminin siyasal parametreleri daha sonra da DP, AP, ANAP ve onların izinden giden AKP için de geçerli olmuştur.
İktidardayken ve muhalefetteyken farklı stratejiler izleyen, biri iktidardayken diğerinin sadık muhalefet olduğu egemen sınıf ve düzen partilerinin her zaman biri açık diğeri gizli olan iki tür ajandası olmuştur: Bunlardan biri, halka ve kitlelere yönelik olarak yaptığı görünürdeki işlerdir. İkincisi de uzun ya da kısa vadeli politikalarını hayata geçirmek için izlediği gizli yol ve yöntemlerdir. Türkiye’de siyasetin bu ikiyüzlü karakterini ve düzen partilerinin emperyalizmle, devletle, sermayeyle, orduyla organik ilişkilerini dikkate almadan, siyasal gerçeklerin doğru olarak algılanması mümkün değil.
Bu nedenle Anadolu ve Mezopotamya halklarının yoğun tecrübelerden çıkararak dillendirdiği bazı özdeyişleri hatırlamamız gerekiyor. Bunlardan biri “Sazan olma” halidir. “Sazanlık” balık hafızasıyla muzdarip olmaktır. İkincisi geleceği düşünürken geçmişi unutmamaktır. Her gün her saat yinelenen sözlere, afâki vaatlere inanmamaktır. Üçüncüsü, her delinin kuyuya attığı taşı çıkarmaya çalışmamaktır. Dördüncüsü, doğmadık çocuğa don biçmemektir. Beşincisi, yalandan kimsenin ölmediğini unutmamaktır. Özellikle de egemen sınıfların ve emperyalistlerin birbirleriyle kavga ederken söyledikleri yalanlara aldanmamaktır. Emperyalistlerin “kimyasal saldırı, nükleer tehlike, terörizm, göç hareketleri” vb palavralarını ciddiye almamaktır. Emperyalizm attığı her kurşundan elde edeceği kârdan başka şey düşünmez. Çünkü emperyalizm vahşettir, talandır, baskıdır, sömürüdür, açlıktır, sefalettir ve ölümdür.
Sonuç olarak birkaç vurgu daha yapmak istiyorum: Bir, sazan olmayın, söylenenleri akıl süzgecinden geçirdikten sonra harekete geçin. İki, gerçeklerden uzaklaşmayın ve kendi deneyimlerinizden dersler çıkarın. Üç, acele etmeyin, her zaman somut durumun somut analizini yapmaya çalışın. Dört, devrim ve sosyalizm umudunuzu korumaktan vazgeçmeyin.
- Siyasal Önderlikler ve Sosyalizm Anlayışı – Şaban İba - 14 Haziran 2024
- Eğitimde müfredat sorunu! - 26 Mayıs 2024
- Solun Durumunu Yeniden Düşünmek! - 20 Mayıs 2023