Orta Vadeli Program üç yıllık ekonomik politikanın temel ilkelerini, hedeflerini ve başlıca adımlarını açıklıyor. Çok ayrıntılı değil, örneğin beş yıllık planların parçası olan yıllık programlara göre daha genel ve dar kapsamlı, ancak ekonomi politikası hakkında temel yönelişi ortaya koyuyor. Bu kez düşük faiz inadının terk edilmiş olmasına dayanan ilk ciddi metin olarak ilgiyle bekleniyordu. Dolayısıyla birçok çevre ayrıntılara girmeden “rasyonelliğe dönüş” nitelemesiyle memnuniyetini belirtti. Yandaş medya ve iş dünyası övgülerini abartılı bir biçimde ortaya koydu.
Toplumumuz için hep söylenir, “balık hafızalıyız” diye. Bence hafıza sorunu olmaktan çok, kötü bir tecrübeyi unutma arzusu da olabilir. “Çok şükür bitti” duygusu ile bir rahatlama. Bu davranış bir ölçüde anlaşılır olmakla birlikte pek yararlı değil. Özellikle düşük faiz inadıyla ortaya çıkan sorunlar unutulacak gibi değil, üstelik bugün de devam ediyor, bir süre daha devam edecek.
Bugünkü yüksek ve hala yükselen enflasyon, onun getirdiği satınalma gücü kaybı, döviz kurunda patlama, düşük büyüme hızı, bozulan gelir dağılımı,ailelere yansıyan mutsuzluk … hepsi yanlış bir iktisat politikasının sonuçları değil mi? Bunun hiç olmazsa bir bilançosu çıkartılmayacak mı?
Bunların tümünün kaynağı ve sorumlusu olanlar şimdi çıkıp “enflasyonu kontrol altına aldık, dize getiriyoruz” deyince, bunu inanılır bulmak nasıl mümkün oluyor? Bazı çevreler çıkar bağları dolayısıyla böyle davranıyor, bunu onaylamasak bile, açıklayabiliyoruz. Bazı toplum kesimleri de koyu takım taraftarı gibi davranıyor, “bizimkiler hata yapmış olabilir, ama yine onlar düzeltir” diyor. Doğal olarak bazı kesimler de “ben artık takım tutmuyorum” noktasına geliyor.
Geçmişten alınması gereken bir ders var, ama o dersi de alamayan kitle pek küçük değil. O ders de tahminlerin ve vaatlerin gerçekleşmeme huyu ile ilgili. 2023 için de ne kadar parlak hedefler ilan edilmişti: Türkiye’de kişi başına gelir ortalaması 25 000 dolar olacaktı, ihracatımız 500 milyar dolara ulaşacaktı. Bunların hayli altında olduğumuz gerçeğinden bir ders çıkmıyor mu?
Daha yakın geçmişten çarpıcı örnekler vermek de mümkün. Son iki yılda merkezi yönetim bütçesi yıl ortasında neredeyse yeni bir bütçe kadar yükseltildi. Enflasyon tahminleri iki üç ayda bir yukarı doğru “düzeltiliyor”. Bunların tümünü birlikte düşündüğümüzde, garip bir durum ortaya çıkmıyor mu? Bu ülke ve bu toplum yıllarını boşa harcamış değil mi?
Türkiye’nin iktisatçıları (neredeyse istisnasız) uygulanan faiz politikasının gerçekdışı bir politika olduğunu söylerken, iktidar partisindeki insanlar neden ağızlarını açamadılar? Bugün rasyonel denen politkaları uygulamaya çalışan Lütfi Elvan ve Naci Ağbal görevden alınırken, iktidar partisinde niye kimse ağzını açamadı? Tek adam rejimi bir baskı düzeni, bu doğru. Ama bu ülkenin (cari açık, bütçe açığı gibi) bir de “medeni cesaret açığı” yok mu? Bu sorun sadece iktidar partisi ile sınırlı değil tabii. Sadece siyaset alanıyla da sınırlı değil. Medyada da, üniversitelerde de örnekleri bol. Sorun ailelerde ve okullarda alınan eğitime kadar gidiyor, ezbere dayanan ve “tartışılmazları” (nasları, dogmaları) bol olan bir eğitimle yetişen insanlar medeni cesaret sahibi yurttaş olamıyor.
- Osman Kavala 2500 Gündür Hapis - 4 Eylül 2024
- Bir Televizyon Tartışması Amerika’yı Sarstı - 28 Haziran 2024
- Enflasyon Düşecek, Ama Fiyatlar Değil - 3 Haziran 2024