Türkiye’de birbirini anlamama durumları seçim süreçlerinde tamamen tavan yapıyor. Öyle duvarlar örüyoruz ki birbirimizi duymuyoruz. Kazara başımıza bir felaket gelse o öteki diye göz yumup geçiyoruz.
Bu durum sadece bizim ülkemizde geçerli değil. Dünyanın pek çok ülkesinde ötekileştirmeler, yaşanmış ama bu durumu öyle dert etmişler ki kendilerine sosyolojik ve psikolojik desteklerle aşmışlar
Politik psikoloji konusunda da ciddi çalışmalar yapan ve çağımızda Freud’un ruhunu taşıyan psikanalist Vamık Volkan; “Yaralarımız parmak izlerimiz kadar kişiseldir ve tutuğumuz yas da geçmişteki kayıp öykülerimiz ve ilişkilerimizin özellikleri tarafından belirlenir” der.
Eminim çoğumuzun en büyük yarası da öteki olmaktır ve öteki olmak içimizdeki derin uçurumların, kuyuların en dibindedir. Bundan dolayı da “öteki olmak” başka bir deyim ile Tanrı’nın cennetinden atılma yasımız hiç bitmiyor. Bilincimizle öteki olmanın üstünü örterek içimizdeki karanlık kıtayı ulaşılmaz kılıyoruz. Öteki olmayı başka ötekiler yaratarak sürdürüyoruz.
Ne zaman huzur buluruz? Bu cevabı çok zor bir soru ama önce içimizdeki ötekiyi anlayarak işe başlayabiliriz bence.
Ötekiyi anlamaya başladığımız zaman ancak ruhumuz huzur bulur. Çünkü biz “ötekiyi” düşman görüyoruz ve o düşman aslında bizim komşumuz, her gün selamlaştığımız, kahvede çay içtiğimiz, dükkânından alış veriş yaptığımız.
Bu durum daha çok bize aktarılan dil kalıplarıyla ilgili çünkü dil kalıpları sizi annebabanızla, kardeşlerinizle, eşinizle, komşunuzla ve sistemle dost da yapabilir düşman da yapabilir. Eğer kullandığınız dil kalıbı “sen” dil kalıbı ise baştan kendinize bir dünya düşman yarattınız demektir. Çünkü bu kalıp için herkes suçludur ve sürekli kendinizi tanımlamak için başkalarını suçlarsınız.
Eğer kullandığınız dil kalıbı “ben” dil kalıbı ise çevrenizle ve yukarıda saydıklarımla dostça yaşar, kimseyi ötekileştirmez ve sürekli barışçıl bir durumla kendinizi tanımlarsınız. Bu tamamen birine yakın olma korkunuzla ilgili. Buna “yakınlık korkusu” da diyebiliriz. Peki, insan niye yakınlık korkusu duyar, buna dil kalıbına döker kendine karşı düşman bir dış dünya yaratır?
Bu durum elbette kişilik hasarlarımızla ilgili yani mutlaka bir yerde çocuk benliğimiz bir hasar görmüştür ve o hasar “sen” dil kalıbı ile birleşince ötekiler zihnimizde canlanmıştır. Çocukluğum küçük sayılmayacak bir köyde geçti şimdi dönüp baktığımda suçlayıcı gözlerin beni nasıl ötekileştirdiğini daha iyi netleştirebiliyorum.
Unutmayın ki siz öteki olduğunuzu anladığınız andan itibaren her otorite figürü de artık sizin düşmanınız ve siz de onların düşmanısınızdır çünkü zihniniz bu durumu böyle kaydeder.
Bunu aşmak ise çok kolay değildir. Çünkü içinde bulunduğunuz durumun sizde yarattığı aşağılık kompleksi çoğu zaman sizi pragmatist ve bir üst kimliğe yaranmak için olmadık şeyler yaptırır.
Bunları aşmak için eğitim dili, medya dili, politik dilin tamamen değişmesi gerekir ki bu da kişinin dilinin değişmesi ve kendi gibi düşünmeyeni, kendi gibi olmayanı anlaması, kabullenmesi demektir. Ve bu özlenen değişim yakın vadede olmayacak gibi…
Ama görsek de görmesek de “yaralarımız parmak izlerimizdir.”
- Öfke! - 28 Kasım 2018
- Kayıp! - 13 Kasım 2018
- Beden imgesi - 4 Kasım 2018