Omurgalı olmalı insan

Hayvana Fizikî Omurga Yeter, Ama İnsana Ahlaki Omurga da Gerekir… Mehmet Refik Yücel

Mehmet Refik Yücel’in bu sözüne rastlayınca insan ve omurga konulu bir yazı kaleme almaya çalışmak boynuma borç oldu.

Başlangıçta emekleyen ilk insan modelleri, sonunda önce kalça iskeletinde ve sonra da omurgasında oluşan gelişmişlik sonrası ayağa kalkarak dik durmaya ve yürümeye başlamış. Bu türe “homo erectus (dik duran insan)” adını vermişiz. Omurganın tam gelişmesi ile bedensel olarak doğa koşulları ile baş etmeyi başaran insan, kendi arasında deneyimlerini birbirleri ile paylaşarak “homo sapiens (bilen insan)” modeline evrilmiş.

İnsan bedeni et yığını neden değildir? Çünkü omurga vardır ve ayakta tutan odur. İnsanın karakter yapısında da bir omurga olması gerekmektedir, yoksa bir yığıntı olur ve bu modele insan denmez.

Aslında yazının içeriği olayın ne biyolojik ne de dil bilimsel kısmını ilgilendiriyor. İlgilendiğim olayın sosyolojik kısmı. Bir omurgalı memeli türü olan insan nasıl omurgasızlaşır? Her ortama uyum sağlayan, köşeleri çizgileri olmayan ilkesiz bir insana nasıl dönüşür? Merak ettiğim bu.

Omurgasız kelimesi, dilimizde oldukça fazla kullanılan kelimelerden birisi. TDK’ye göre, omurgasız kelimesinin anlamı şu şekilde verilmiş:

  • Omurgası bulunmayan
  • Düşüncelerini çıkarları doğrultusunda değiştirebilen, ilkesiz

Çağımızın en büyük sorunlarından biri karakter erozyonu. Toplumun epey kalabalık bir kesiminde kalıtsallaşarak varlığını sürdürüyor. Hastalıklı bir topluma doğru gidiliyor. İnsan insan olduğunun farkında değil. Ve gün geçtikçe insanlığından uzaklaşıyor.

Kimseye minnet etmeden, dik, ilkeli erdemli bir hayatı yaşamak varken, bu erdem ve onuru hiçe sayıp minnacık çıkarlar, küçük hesaplar, arkadan dolanmalar/bıçaklamalar, kapı kapı gezerek, taklacı güvercinleri bile aratacak şekilde makam ve mevki peşinde koşmaktan harap ve bitap düşmüş pek çok insanın, nasıl bir ruh açmazı ile yaşamak zorunda kaldıklarını ve açıkçası aynaya baktıklarında ne gördüklerini merak ediyorum. İnsan bu ruhu taşımaya utanır, yorulur…

Aslında önemsenecek tipler değil ama yaşamda sıklıkla insanın karşısına çıkınca ve günümüzde bu tiplerden çok miktarda bulununca kayıtsız kalınamıyor. Kale gibi sağlam karakterli insanlarla birlikte yaşamak varken, özü sözü bir olmayan bu müsveddeler ile yaşamak kader olmamalı diye düşünüyorsun. Ama maalesef acı gerçek, toplum da omurgasız olma yolunda emin adımlarla ilerliyor.

İlkeler; insanı dik tutar, onurlu kılar. Değerler yaşamın hakkını verir, onu huzurlu, mutlu ve insan kılar. Attan, ottan ayrı kılar. Ne demişler, değerlerinize dikkat edin; karakterinize dönüşür. Sen insansın, yaşamının hakkını vermeli ve onurlandırmalısın. İnsana düşen yaşarken kendi gerçeğini keşfedip, hatalarını düzeltmek ve insan olduğunu hatırlamaktır.

Bir alıntı ile başladığımız yazıyı Can Yücel’e ait olduğu söylenen başka bir alıntı ile bitirelim:
“Şerefle bitirilmesi gereken en ağır görev, hayattır. Bu nedenle; bir lokma ekmek için onurunu ayaklar altına almaya, bir anlık zevk için namusunu lekelemeye, bir zamanlık mevki için ayak öpmeye ve günlük çıkarlar için erdemlerini karartmaya değmez.”

A. Semih İŞEVİ
Latest posts by A. Semih İŞEVİ (see all)