Türkiye’nin Afrika’daki Rolü: Karşılıklı Yarar mı, Yoksa Yeni Sömürgecilik mi?

Afrika kıtası, tarih boyunca birçok gücün etki alanı olmuş, günümüzde de bu durum devam etmektedir. Türkiye’nin Afrika’daki artan etkisi, uluslararası ilişkilerde yeni bir dinamik oluşturmuştur. Ancak, Türkiye’nin bu bölgedeki varlığı hakkında yapılan değerlendirmeler oldukça tartışmalıdır. Bazıları Türkiye’nin Afrika’ya yaklaşımını karşılıklı yarar ve iş birliğine dayalı bir model olarak görmekteyken, diğerleri bu ilişkiyi emperyalist bir hedefle kurulan bir bağ olarak nitelendirmektedir.

Türkiye’nin Afrika politikası, tarihsel köklerini Osmanlı İmparatorluğu’nun Kuzey Afrika’daki varlığına dayandırmaktadır. Bu uzun tarihi bağlar, Türkiye’nin kıtaya olan ilgisinin temelini oluşturur. Cumhuriyet döneminde bu ilişkiler, 1998’de kabul edilen Afrika Eylem Planı ile canlandırılmıştır. Ancak, bu planın Türkiye’nin ekonomik ve stratejik çıkarlarını gözetme potansiyeli göz ardı edilemez.

Ekonomik ve Ticari İşbirlikleri

Türkiye, Afrika ile olan ilişkilerini güçlendirmek adına çeşitli anlaşmalar ve projeler gerçekleştirmektedir. Örneğin, Türkiye, 48 Afrika ülkesi ile “Ticari ve Ekonomik İş Birliği Anlaşması”, 32 ülke ile “Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunması Anlaşması”, 16 ülke ile “Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşması” ve 5 ülke ile “Serbest Ticaret Anlaşması” imzalamıştır. Bu anlaşmalar, ekonomik kalkınmaya katkı sağlasa da, genellikle daha güçlü olan tarafın çıkarlarını öne çıkarır ve sömürü potansiyeli taşır.

Türkiye’nin Afrika’daki varlığı sadece ekonomik boyutla sınırlı değildir. Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı (TİKA) gibi kurumlar aracılığıyla yapılan kalkınma ve insani yardım projeleri de bu ilişkinin bir parçasıdır. Bu yardımlar ve projeler, genellikle Türkiye’nin ekonomik ve stratejik çıkarlarını gözetir. Türkiye’nin bölgedeki diplomatik temsilciliklerinin artırılması, Türkiye’nin etkisinin artırılması ve yeni sömürgeci bir yaklaşımın belirtileri olarak da yorumlanabilir.

Kültürel alanda yapılan faaliyetler de Türkiye’nin Afrika’daki etkisini artırmaktadır. Yunus Emre Enstitüsü gibi kurumlar aracılığıyla Türk kültürünün tanıtımı ve dil eğitimi faaliyetleri yürütülmektedir. Bu faaliyetlerin de Türkiye’nin ekonomik ve stratejik çıkarlarıyla uyumlu olduğu görülmektedir. Türkiye’nin Afrika ile iş birliği, bölgenin kendi kaderini tayin etme sürecine katkıda bulunurken, aynı zamanda Türkiye’nin uluslararası arenadaki rolünü güçlendirme ve bölgesel etkisini artırma amacını taşımaktadır.

Türkiye’nin Batı ile İlişkileri ve Afrika Politikası

Türkiye’nin Afrika’daki “dostane” ilişkileri, Türkiye sermayesinin yeni pazarlar arayışının bir sonucudur. Ancak, Türkiye’nin Batı ile yaşadığı sorunlar, Afrika’daki etkinliğinin artmasıyla birlikte artmıştır. Türkiye’nin batıdan uzaklaşması ve Avrupa Birliği ile arasındaki mesafenin açılması, Türkiye’nin Afrika’daki etkinliğini genişletmesiyle doğrudan bağlantılıdır. Türkiye’nin Batılı emperyalist politikalara alternatif olarak sunduğu Afrika politikası, Batı’nın hegemonik gücüne karşı bir meydan okuma olarak görülebilir. Ancak, bu politikanın da kendi içinde emperyalist bir yaklaşımı barındırdığı ve Türkiye’nin ekonomik ve stratejik çıkarlarını gözettiği açıktır.

Türkiye’nin Afrika’daki artan varlığı, Batılı ülkeler tarafından dikkatle izlenmektedir. Batılı eleştirmenler, Türkiye’nin Afrika’daki faaliyetlerini yeni sömürgecilik olarak nitelendirmekte ve bu politikaların bölgedeki istikrarsızlığı artırabileceğini savunmaktadır. Özellikle Türkiye’nin ekonomik yatırımlarının, yerel ekonomileri zayıflatıp, sosyal eşitsizlikleri derinleştirdiği iddia edilmektedir. Türkiye’nin insani yardım projeleri ve kültürel faaliyetlerinin, aslında uzun vadede ekonomik ve stratejik çıkarları gözeten birer araç olduğu eleştirileri de sıkça dile getirilmektedir.

Sonuç

Türkiye’nin Afrika ile iş birliği, karşılıklı yarar ve stratejik ortaklık temelinde şekillenmiş gibi görünse de, bu ilişkinin doğası gereği emperyal bir hedef olmadan kurulması mümkün görünmemektedir. Türkiye’nin ekonomik, ticari, kültürel ve insani yardım faaliyetleri, Afrika’nın kendi kaderini tayin etme sürecine katkıda bulunmakta olduğu savı, Batı’dan uzaklaşma olarak okunabilir. Bu aynı zamanda Türkiye’nin uluslararası arenadaki rolünü güçlendirmeyi ve bölgesel etkisini artırmayı amaçlamaktadır. Bu nedenle, Türkiye’nin Afrika politikası, hem karşılıklı yarar sağlayan bir iş birliği modeli sunarken, hem de sömürü ve emperyalizm eleştirilerini beraberinde getirmektedir.

Türkiye’nin Afrika’daki etkinliği, Batılı ülkeler ile yaşanan sorunların bir yansıması olarak değerlendirilebilir. Türkiye’nin Afrika’da zemin kazanması, Batılı ülkelerle olan ilişkilerde gerilimlere neden olmaktadır. Bu durum, Türkiye’nin uluslararası politikadaki konumunu ve Batı ile ilişkilerini yeniden şekillendirmektedir. Türkiye’nin Afrika politikası, bir yandan bölgeye ekonomik ve sosyal katkılar sağlarken, diğer yandan Türkiye’nin uluslararası güç dengelerindeki yerini güçlendirme çabası olarak okunabilir. Bu bağlamda, Türkiye’nin Afrika’daki rolü, yeni bir sömürgecilik formu mu yoksa karşılıklı yarar sağlayan bir iş birliği modeli mi olduğu sorusu, uluslararası ilişkiler ve küresel güç dengeleri çerçevesinde tartışılmaya devam edecektir.

NHY, Hasan Baki