Van, Türkiye’nin doğusunda, tarihi ve kültürel zenginlikleriyle bilinen bir şehir. Ancak son zamanlarda, Van’dan gelen haberler tarihi dokusundan çok, hukukun sınırlarının zorlandığı olaylarla gündeme geldi. 31 Mart yerel seçimlerinin ardından, seçim sonuçlarına yönelik itirazlar ve yaşanan gerginlikler, şehri Türkiye’nin siyasi haritasında önemli bir noktaya taşıdı.
Bu gerginliğin ortasında, genç bir yüz, Muhammed Orhan, sosyal medyada viral olan bir fotoğrafıyla tanındı. Gülümseyen yüzüyle, gözaltına alınırken çekilen bu fotoğraf, Van’daki direnişin sembolü haline geldi. Orhan, “örgüt üyesi olmak” iddiasıyla tutuklandı ve bu durum, hukukun siyasileştiği ve keyfi uygulamaların arttığı yönünde endişeleri beraberinde getirdi.
Orhan’ın avukatı, müvekkilinin gözaltına alınma ve tutuklanma sürecinde herhangi bir somut delil olmadığını, “kolluk görevlisinin göz ile takibi” gibi saçma bir gerekçeyle tutuklandığını belirtti. Bu durum, hukukun objektif kriterlerden uzak, subjektif yorumlara açık hale geldiğini gösteriyor. Ayrıca, Orhan’ın ifadesinin dahi alınmadan tutuklanması, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine dair ciddi şüpheler uyandırıyor.
Muhammed Orhan’ın tahliyesi, kamuoyunun baskısı ve hukuki mücadele sonucunda gerçekleşti. Bu, toplumun sesinin hala güçlü olduğunu ve adalet arayışının, bireylerin özgürlüklerinin korunması için önemli bir rol oynadığını gösteriyor. Ancak bu olay, Türkiye’de hukukun bağımsızlığı ve tarafsızlığı konusunda ciddi soru işaretleri bırakıyor.
Van’da yaşananlar, hukukun siyasal çıkarlar karşısında ne kadar savunmasız kalabileceğini ve bireylerin temel hak ve özgürlüklerinin ne kadar kolay ihlal edilebileceğini gözler önüne seriyor. Muhammed Orhan’ın gülümseyen yüzü, belki de bu zor zamanlarda umudun ve direncin sembolü olarak hatırlanacak. Ancak asıl mesele, hukukun ve adaletin, her türlü siyasi müdahaleden uzak, tarafsız ve bağımsız bir şekilde işleyebilmesi için atılacak adımlardır.
NHY, Hasan BAKİ