Neoliberal Faşizm ve Halkın Savunulması: Demokratik Muhalefetin Stratejik Rolü

Neoliberalizmin yükselişi, kapitalist ekonominin çıkarlarını gözeten ve halkı yoksullaştıran bir düzenin inşasına zemin hazırlamıştır. Neoliberal ekonomik modeli uygulayan siyasal iktidar, hizmet ettiği sermaye çevrelerinin çıkarlarını büyük bir tutarlılık ve ısrarla savunurken, halkın giderek yoksullaşmasını ve açlıkla mücadele eder hale gelmesini görmezden gelir. Ancak halkın artan yoksulluğunun ve buna bağlı tepkilerin büyüyeceğini öngören iktidar, bu tehdidi bertaraf etmek için faşist bir saldırganlık aşamasına geçer ve giderek daha baskıcı bir karakter kazanır.

Bu yazıda, neoliberal faşizmin sınıfsal çatışmayı görünmez kılma stratejisi ve demokratik muhalefetin bu süreçte halkın siyasal temsilcisi olarak üstlenmesi gereken stratejik rol ele alınmaktadır.

Neoliberal Baskı Rejimi ve Faşist Saldırganlık

Neoliberalizmin temel hedefi, sermaye çevrelerinin çıkarlarını merkeze alırken toplumun geniş kesimlerini marjinalleştirmektir. Bu süreçte halkın giderek derinleşen yoksulluğu, iktidar açısından büyüyen bir tehdit haline gelir. Halkın tepkilerinin büyüme ihtimaline karşı iktidar, yalnızca ekonomik sömürüyle yetinmez; bu tepkileri bastırmak için faşist bir baskı rejimine yönelir. Faşistleşen neoliberal düzen, halkın ekonomik çelişkilerden doğan haklı tepkisini hedef alırken, sınıfsal mücadelenin görünür hale gelmesini engellemeyi amaçlar.

Neoliberal saldırganlık yalnızca halkı bastırmakla yetinmez. Aynı zamanda demokratik muhalefeti doğrudan hedef alarak, mücadeleyi halk ile iktidar arasında değil, iktidar ile muhalefet arasında bir “kavga” olarak sunar. Böylece halk, kendisine yönelen baskıyı anlamak yerine, iktidarın çizdiği sahte çatışmayı izleyici konumunda kalır. Bu strateji, halkın demokratik muhalefetle bağını koparmayı ve neoliberal baskının gerçek öznesi olan halkı siyasal mücadeleden dışlamayı hedefler.

Demokratik Muhalefetin Görevi: Halkın Siyasal Temsilini Güçlendirmek

Bu noktada demokratik muhalefetin en temel görevi, halkın siyasal temsilcisi olduğunu görünür kılmak ve bu mücadelede halkı özne olarak merkeze taşımaktır. Muhalefet, iktidarın saldırganlığını yalnızca kendisine yönelmiş bir tehdit olarak tanımlamak yerine, bu saldırıları halkın haklarına ve özgürlüklerine yöneltilmiş birer saldırı olarak tanımlamalıdır. Kendi organlarına, temsilcilerine ve politikalarına yapılan her saldırının aslında halkın çıkarlarını hedef aldığı gerçeğini güçlü bir şekilde dile getirmelidir.

Bu yaklaşım, sınıfsal çatışmanın gizlenmesini engellemekle kalmaz; halkın mücadelenin öznesi olduğunu da açıkça ortaya koyar. Eğer demokratik muhalefet, bu saldırıları bir “iktidar-muhalefet kavgası” çerçevesinde ele alırsa, halk bu mücadeledeki rolünü kaybeder ve dışarıdan izleyen bir konuma sürüklenir. Oysa muhalefet, halkın bizzat bu mücadelenin öznesi olduğunu vurgulamalı ve her türlü baskı politikasına karşı halkın haklarını savunmayı temel bir söylem haline getirmelidir.

Halk Mücadelesi: Neoliberal Faşizme Karşı Direnişin Özü

Neoliberal baskı rejiminin yarattığı ekonomik ve sosyal krizler, halkı daha derin bir direnişe zorlamaktadır. Demokratik muhalefet, bu süreçte yalnızca kendi varlığını değil, halkın çıkarlarını merkeze alarak bir direniş hattı oluşturmalıdır. İktidarın saldırganlığını halka yönelmiş bir tehdit olarak tanımlayan bir söylem, sadece muhalefetin konumunu güçlendirmekle kalmaz; aynı zamanda halkın siyasal bilincini de güçlendirir.

Antonio Gramsci’nin hegemonya kavramı, bu noktada önemli bir çerçeve sunar. Gramsci’ye göre, iktidar yalnızca baskı mekanizmalarıyla değil, ideolojik hegemonya yoluyla da kontrol sağlamaktadır. Demokratik muhalefetin görevi, bu ideolojik hegemonyayı kırmak ve halkın sınıfsal bilincini örgütlemektir. Neoliberal faşizmin asıl hedefinin halk olduğu gerçeğini görünür kılmak, bu bilinçlenme sürecinin en önemli adımıdır.

Sınıfsal Mücadelenin Görünür Kılınması

Neoliberal faşizm, halkın yoksullaşması ve sömürülmesi pahasına sermaye sınıfının çıkarlarını savunur. Bu düzen, halkı pasifize ederek sınıfsal çelişkilerin görünmez hale gelmesini hedefler. Demokratik muhalefet, bu süreçte yalnızca bir siyasi aktör değil, halkın çıkarlarının doğrudan temsilcisi olduğunu göstermekle yükümlüdür. Neoliberal baskı rejiminin ideolojik hegemonya yaratma çabalarını boşa çıkararak halkı mücadelenin öznesi haline getirmek, bu sürecin temel stratejisi olmalıdır.

Erik Olin Wright’ın ifade ettiği gibi, kapitalizmin dönüştürülmesi ancak halkın özneleşmesi ve sınıfsal bilincin güçlenmesiyle mümkündür. Demokratik muhalefet, bu dönüşümü sağlamak için halkın haklarını savunmalı, her türlü baskı ve saldırıyı halkın direnişine yöneltilmiş bir girişim olarak tanımlamalıdır. Ancak bu şekilde halk, yalnızca neoliberal düzenin mağduru değil, aynı zamanda bu düzenin karşısında duran en güçlü özne haline gelecektir.