Nasıl Oluyor da, Bu Kadar Ekonomik Soruna Rağmen İnsanlar AKP’ye Oy Veriyor?

Bu soruyla son aylarda çok karşılaştım. Seçim sonuçlarından sonra da çok soruldu. Aslında AKP’nin aldığı oylarda çok ciddi bir düşüş olduğu da bir gerçek. Partinin oy oranı % 35’e kadar düştüğü halde, cumhurbaşkanı seçiminde umulan sonuç doğmadığından, soru yine geçerli.

Seçmen davranışı ile ilgili çok bilinen birkaç noktaya baştan değinmekte yarar var. Birincisi, seçmen davranışı sadece mantığa, hesaba dayanan bir davranış değil. Kimse tek tek parti programına, seçim bildirgesine, proje listesine bakarak oy vermiyor. Seçmen davranışında duyguların da (başta korku, öfke, lidere hayranlık vb olmak üzere) önemli bir etkisi var. İkincisi, çoğunluğun önceden beri desteklediği (bazen kerhen de olsa) bir parti var, ya da arasında tereddüt duyduğu birbirine yakın iki parti var. Hiç kimse “hepsine bakıp, ona göre karar vereceğim” demiyor. Seçimlere altı ay kala bile “ben kararsızım, henüz karar vermedim” diyenler en çok dörtte bir oranına yakın oluyor. Bu her ülkede aşağı yukarı böyle.

Birçok insan belirli partiler için “hayatta oy vermem” diyecek kadar kararlı. Bir de yakınlık duyduğu partiden umutlu olmayan, hatta ona kızan ve oy vermekten kaçınanlar var. Dolayısıyla ister ekonomi ile ilgili olsun, ister başka etkenlerle, oy verme davranışını değiştirmeyi düşünen insanlar azınlıkta. İngiltere’den bir örnek verelim. Jeremy Corbyn’in ilk girdiği seçimde İşçi Partisi’nin oy oranı % 30’dan % 40’a çıkmıştı. Bir sonraki seçimde özellikle Corbyn’in Brexit konusundaki muğlak, çelişkili politikası nedeniyle % 30’a düştü. Bu değişimin tam tersi de Muhafazakar Parti oylarında yaşandı.

Ekonomik etken belirli bir konjonktürde çok etkili olabilir. AKP’nin iktidara geldiği 2002 seçimleri böyle bir örnekti. Biraz açmakta yarar var. Türkiye ekonomisi 1991’de sadece % 1 büyümüş, 1994, 1999 ve 2001 yıllarında negatif büyüme göstermişti. Büyüme sorunu yanında enflasyon, işsizlik gibi göstergeler de sorunlu idi. 2001 yılı gerçek bir kriz yılı idi, bankacılık sistemi tam anlamıyla karaya oturmuştu. Bu kadar sorunlu bir ekonomi karşısında koalisyon hükümetleri yetersiz kalmaktaydı ve “yönetemiyorlar” kanısı güçlenmişti. AKP bu konjonktürü çok iyi değerlendirdi ve 1982 anayasasının aşırı oy barajı sayesinde güçlü bir şekilde iktidara geldi.

Bugüne gelecek olursak, son yıllarda faiz politikasındaki inat nedeniyle kurlarda, dolayısıyla yurtiçi fiyatlarda bir patlama oldu, yüksek bir enflasyon halen hüküm sürmekte, kolay kolay tek haneye inmesini beklemiyoruz. Tüm toplum kesimleri için satınalma gücü kaybı var, geçim sıkıntısı yaşayan kitleler arttı, gelir dağılımı bozuldu, dış ticaret açığı ve cari açık artıyor, borçlanma gereği güçleniyor. Ekonomi politikasında tam bir tutarsızlık ve başarısızlık var. AKP oylarındaki düşüşte bu etkenin de rolü olduğunu ileri sürmek yanlış olmaz. Ancak neden daha fazla etkili olmadı sorusu da ciddiye alınması gereken bir soru.

Ekonomi politikasındaki başarısızlığın ve toplumun ödediği bedelin oylara etki yapması için belirli koşullar var. Birincisi, seçmenlerin bir kriz olduğuna ikna olması, ikincisi bu krizin sorumlusunun hükümet olduğuna, üçüncüsü de krizden çıkma ve ekonominin rayına oturması konusunda hükümetten daha iyi bir seçenek olduğuna inanması. İşte tam da bu noktada koşullar 2001 ve 2002’den çok farklı. Bugün tek adam rejiminde medya artık büyük ölçüde iktidarın kontrolünde, hatta emrinde. Cumhurbaşkanının bir konuşmasını 29 kanalın vermesi gibi demokrasinin d’si ile uyuşmayacak bir dönemdeyiz. İktidar krizle ilgili olarak “bütün dünyada ekonomik sorunlar var, aslında Batı ülkeleri bizi kıskanıyor” diye garip bir propagandayı yapabiliyor. İktidarın kutuplaştırma politikası sonucunda herkes zaten kendisine yakın televizyon kanallarını izlemeye alışmış durumda. AKP seçmeni ekonomik sıkıntıları yaşamasına karşın doğru sorumluyu saptamakta zorlanıyor, saptasa bile “daha önceki sorunları çözen iktidar bunu da çözer” diye bir hayale kapılabiliyor.

Yukarda sıralanan olasılıkların dışına çıkalım. Ekonomik sorunlarla ilgili olarak sorumlunun bu iktidar olduğunu ve hatta düzeltmesinin de zor olduğunu bilen bir kesim AKP’li seçmen oy verme davranışını yine de değiştirmeyi düşünmüyor. Çünkü inandığı değerler ve inançlar açısından kendisine en yakın bulduğu parti AKP. Kendisini en güvenli hissettiği iktidar AKP iktidarı. “Bizimkiler” diye bakıyor, sosyal yardımları almaya devam etmenin, kamu kurumlarında işlerinin kolay halledilmesinin güvencesi olarak bu iktidarı görüyor. Radikal bir değişikliğin belirsizliğinden korkuyor.

Bu bakış açısında kuşkusuz iktidarın propagandasının büyük etkisi var. Sadece iki örnek bu propagandanın artık hukuk ve etik sınırlarını aştığını göstermek açısından yeterli. Sultanahmet Camisi’nin avlusunda siyasi nitelikte bir konuşma yapılması daha önce rastlanmamış bir eylem. İkinci olarak, PKK ile bağlantılı olarak montaj bir videonun kampanyada kullanılması ve sonradan da hafife alarak savunulması geçmişte görülmemiş olaylar. Seçmenlerin milliyetçi duygularını etkileyen konulardan biri de İHA-SİHA ve SİHA gemisi Anadolu adımları oldu. AKP seçmeninin ekonomik konulara bakışını belirleyen böyle bir çerçeve sonucunda AKP oylarının belirli bir düzeyin altına inmesi gerçekleşmedi.

Bu yazının konusu AKP seçmeninin ekonomik sorunlar karşısındaki davranışı ile sınırlandığı için, seçmen listeleri ve oy sayımı gibi konulara hiç değinilmemiştir. Son olarak ekonomik sorunların çözümü gibi bir olasılık pek ufukta görünmüyor ve de sorunların derinleşmesi daha büyük bir olasılık. Dolayısıyla AKP oylarındaki aşınmanın bundan sonra da sürmesi (yavaş da olsa) kaçınılmaz olacaktır.

Burhan ŞENATALAR
Latest posts by Burhan ŞENATALAR (see all)