Müftü nikahı ya da dini ritüel

TBMM’de kabul edilen yasa değişikliği ile “İçişleri Bakanlığı’nın, evlendirme memurluğu yetkisi ve görevi verebileceği kurumlar arasına il ve ilçe müftülükleri” de eklendi. Daha önce de köy muhtarlarına nikah kıyma yetkisi verilmişti. Böylelikle 81 il ve 919 ilçede bulunan belediye evlendirme dairelerine, bir o kadar müftülükler ile 18 bin 332 köy muhtarı eklenmiş oldu. Belediye ve muhtarların halkın oylarıyla seçilmiş olmalarına karşın, müftüler Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından atanmış devlet memuru sıfatını taşıyor.

Meclisteki görüşmelerde hükümet sözcüsünün, “Teklif, dini alana ilişkin bir düzenleme değil, medeni alana ilişkin bir düzenlemedir. Esasen aile kurumu tahkim etmektir, aile kurumunu hukuki teminat altına almaktır” demesi gerçeği yansıtmıyor. MHP’nin “Meşruiyet ve toplumsal gereklilik bakımından yerinde olduğu” gerekçesiyle desteklediği bu düzenleme ile tarihsel gerçekler iyice çarpıtılıyor. Daha da önemlisi bu yasa ile cumhuriyet öncesi varolan ikili hukuk sistemine, yani Osmanlı devletinde geçerli olan “şer’i hukuk ve örfi hukuk” sistemine geçiş için önemli bir adım atılıyor.

Osmanlı devletinde nikah işleri, 16.yüzyıldan itibaren kadılar veya kadıdan alınan resmi izin ile yapılıyordu. 1881 tarihli Nüfus Nizamnamesi ile Müslümanların şer’iye mahkemelerinden, Müslüman olmayanların da ruhani reislerinden alacakları izinler üzerine nikah kıyılması zorunlu hale getirildi. 1914 tarihli Nüfus Kanunu ile nikahı nüfus dairesine bildirmek sorumluluğu imam ve ruhani reisten alınarak kocaya verildi. 1917 tarihli Aile Hukuku Kararnamesi ile taraflardan birinin ikametgahı bulunan yerdeki hakimin izinnamesi ile yapılması hükme bağlandı. 1919’da yapılan yeni bir düzenleme ile nikah kıyma işi, eskiden olduğu gibi kadıların verdiği izinname üzerine imam ve ruhani reislere verildi. 1921 tarihli bir kanunla mahalle ve köy imamları ile muhtarların 6 ayda bir nikah ilmühaberlerini nüfus siciline vermeleri zorunlu oldu. 1924’de Şer’iye Mahkemeleri lağvedilince evlilik izni verme yetkisi Sulh Mahkemeleri’ne verildi. 1926’da kabul edilen Medeni Kanun’la da evlilik için belediye kaydı esas alınarak, şer’i hukuk ve bu arada imam nikahının resmiyeti ortadan kalktı.

Bu bakımdan yeni bir durum olarak müftülere verilen bu yetki, aynı zamanda uzun yıllar önce terk edilen bir nikah kuralının yeniden tesis edilmesi anlamına geliyor. Her şeyden önce bu düzenleme toplumu “dindarlar ve dinsizler” şeklinde ayrışma noktasına vardırabilecek bir boyut içeriyor. Bundan sonraki süreçte “müftüye ve belediyeye nikâh kıydıranlar” şeklinde bir ayrım yaratılarak toplum nikah ritüeli üzerinden ayrıştırılacak. Nasıl ki, kadınlar “başı açık ve başı kapalı” diyerek tanımlanıyorsa, bu kez de evliliklerde kıyılan nikah şekli ile ayrımcılık yapılacak. Böylelikle müftülere nikâh kıydıranların “dindar”, belediyelere nikâh kıydıranların da “dinsiz” olduğu teması işlenecektir. Ayrıca müftülüklerde kıyılan nikahlar dini ritüellere dönüşecek.

Bu yasa resmi nikaha karşı çıkarak sadece dini nikahın yeterli olduğunu savunanların, “çok evlilik, çocuk evliliği, vekaletle evlilik, muta nikahı” gibi İslami uygulamalarına meşruiyet kazandırıyor. Kadınların çocuk yaşta evlilikleri ve çocuk tecavüzleri artarak sürerken, giderek kadınlar toplumda ikinci sınıf yurttaş haline getirilirken, neredeyse her gün bir kadın erkekler tarafından katledilirken, bu tür düzenlemeler toplumu etnik, kültürel ve inançsal düzeyde daha fazla kutuplaştırmaktan başka bir anlam ifade etmiyor.

Sonuç olarak siyasal İslam’ın gelişme sürecine paralel olarak imam marifeti ile nikah kıyılmasının İslami çevrelerde meşrulaştırılması şimdi yeni bir aşamaya gelmiştir. Yeni bir durum olarak müftülere verilen bu yetki, AKP iktidarının devleti ve toplumu İslami dönüşüme sürükleme çabalarının yeni bir adımını oluşturmaktadır.

Şaban İBA