“Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Bunu ancak akıl sahipleri düşünüp öğüt alır.”
Zumer Suresi 9.Ayet
Newton’dan Çıktık Yola Freud’da Verdik Mola
Memlekette her gün yeni ölümler oluyor, içim yanıyor, elimden gelen herhangi bir şey olmadığından üzüntüden kahroluyorum. 13 Mart 2016 Ankara katliamından sonra kafam aylarca durdu – işlemez hale geldi, günlerce sokağa çıkamadım. Bu ölümler üzerine haber kanallarındaki, TV’lerde “nöbetçi uzmanlar” konuşuyor. Bunları dinleyince dayanamayıp, elimde kumanda zaplıyorum. Diğer TV programları ise memlekette hiçbir şey olmamışçasına “vur patlasın çal oynasın” şeklinde devam ediyor. (Eskiden komşuda ya da sokağımızda birisi ölse televizyonun, radyonun sesini kısar, komşunun yasına ortak olmaya çalışırdık.) Ben de dün akşam gece yarısı “Kısmetse Olur” programının tekrarını izledim. Bazı kavramları birleştirerek, “yeniden dünyayı bilmeye çabalayabilir miyiz?” diye kafa yorarken uyuyup kalmışım. Neyse ki aklımdakileri toparlayıp bir şeyler yazdım. Umarım hatırlamak işe yarar.
Ara sıra Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi bahçesinde bulunan özel bir cins elma ağacının (üzüm taneleri gibi bol) altına oturup kafama elma düşmesini bekliyorum. Rüzgar esince patır patır kafa tasıma düşüyor. Ne yazık ki; Isaac Newton gibi yeni bir doğa yasasını keşfedemiyorum.
Söylenceye göre, Newton kafasına elma düşünce “Çekim Kuvvetini” bulmuş. Gözlerine bakarsanız ışıklar saçıyor. Mezun olduğum Matematik Bölümünün üst kat merdivenlerinde bazı matematikçilerin resimleri asılı. Gidip gelirken dört sene boyunca ister istemez adamların gözlerine bakıyorsunuz. Newton, 1680’li yıllarda insanlığın düşünce sistemini değiştiren “Evrensel Çekim Yasasını” bularak bir devrim yaratmıştır. “Doğa Felsefesinin Matematiksel İlkeleri” kitabını yazarak yeni bir çığır açmıştır. Klasik Mekaniğin temellerini oluşturmuştur. O yıllarda doğadaki değişimin nasıl olduğunu açıklamak-modellemek önemli sorunlardan birisiydi. Newton;
Matematikteki “türev” kavramını tanımlayarak hareketi ve değişimi anlamak için yeni bir yöntem bulmuştur. Galileo’nun koltuğuna hop diye oturmuştur. Aristoteles’in insanlığın düşünce sistemini zapturap altına alan felsefesini yıkmıştır. Aslında kafasına elma değil, Aristoteles düşmüştür. Aristoteles, karşılıklı ilişkileri düşünememiş, elma yeri seviyor, o nedenle düşüyor diyerek Newton’un kafasına çat diyerek tepeden bindirme yapmıştır. Newton ara sıra romantik yaz akşamlarında gökyüzünde parlayan ayı seyrederek, “elma düşüyor da ay neden diye düşmüyor” sorusunu sorarak, hepimizin bildiği iki cismin birbirini etkilemesiyle ilgili “Çekim Kuvveti” yasasını keşfetmiştir. Aristoteles’e sorarsanız ay dünyayı sevmiyor o nedenle de düşmüyor diyecektir. Newton, evrenin saat gibi tıkır tıkır işleyen bir süreç olduğunu belirtmiş, determinist (belirlenimci) dünya görüşünün bu tarihten sonra egemen olması konusunda çok büyük katkıda bulunmuştur.
Newton; ünlü F=ma eşitliğini bulmuştur. Aslında bu eşitlik, v hız olmak üzere; F=m(dv/dt) şeklinde yazılabilir. Buradan da; F=(mdv)/dt, ya da F=d(mv)/dt yazmak kolaydır. Newton kütlenin hızdan bağımsız olduğunu düşünerek F=ma yazmıştır. Cingöz Albert Einstein, (fotoğraflarına bakarsanız hep gözlerinin fırıl fırıl döndüğünü görebilirsiniz) bu eşitlikteki m (kütlenin) parantezin dışına alınamayacağını, hızın kütleyi etkilediğini ileri sürerek, bir parantezin nelere kadir olduğunu göstermiş ve “Görelilik Kuramının” temellerini atmıştır. Zamanın akışı, uzayın geometrisi, madde ve enerji gibi kavramlar üzerinde yoğunlaşmıştır. Hiçbir cismin ışık hızına ulaşamayacağını, ulaşırsa kütlesinin sonsuz olduğunu bunun da olamayacağını, “Lorenz Dönüşümleri”ni kullanarak belirtmiştir. Teorileri gözlem ve deneylerle kanıtlanmış, kanıtlanmaya da devam etmektedir. Meşhur, E=mc^2 eşitliği ile maddenin aslında bir enerji olduğunu göstermiştir. Üzerinde yaşadığımız dünyada Euclid Geometrisi kullanılmaktadır. Bu geometri bizim işimizi görmektedir. Bilindiği gibi bu geometride bir üçgenin iç açılarının toplamı 180 derecedir. Euclid aksiyomlarından birisi değiştirilince başka geometriler elde edilir. Bunlardan başlıcaları 1856 yılında ölen Rus matematikçi Labaçevski ve 1866 yılında ölen bildiğimiz anlamda matematikteki “integral” tanımını veren Alman matematikçi Riemann’ın geliştirdikleri geometrilerdir. Einstein, uzayın geometrisini açıklamak amacıyla Riemann’ın geometrisini göz önüne almıştır. Varolan matematiksel kavramları, kendi geliştirdiği teorileri açıklamak-modellemek amacıyla bir araç olarak kullanmıştır. İstatistiksel Mekaniğin temellerini atarak yeni modeller ortaya çıkarmıştır.
Karl Marx, 1840’lı yıllarda “Demokritos ile Epikuros’un Doğa Felsefeleri” üzerine doktorasını vererek, felsefe doktoru ünvanını almıştır. Türkçe’ye de çevrilmiştir. Doktora, aslında Ph.D diye bilinir. Açılım olarak “Doctor of Philosophy”dir. Buradaki “Philosophy” ile, bildiğimiz modern Felsefe değil, eski Yunanca’daki karşılığı olan ‘Bilgelik sevgisi’ kastedilir. Marx da güncelleri gibi hareketin yasalarını, değişimin dinamiğini anlamaya ve anlatmaya çalışmış, matematiğe yoğunlaşmış, fazla ileriye gidecek gücü bulamamış, bu süreçte anlama çabaları içerisinde, anladıklarını “Matematiksel Elyazmaları” adı altında birleştirmiş ve daha sonrada kitaplaştırılmıştır. Bu eser de Türkçe’ye çevrilmiştir. Yine bu dönemlerde “Emeğin Değişim Yasalarını”, Kapital adı altında kitaplaştırmıştır. Kolay-kolay anlaşılacak bir kitap değildir, kaç kez okumaya çabalasam içinde kaybolmakta, bunalıma girmekteyim. Matematikçi Cahit Arf – 10 TL’nin arkasında resmi var (yoksulluk içinde hayatını tamamlamıştır); Marx’ın biraz daha matematik kavramlara sahip olması ve buna göre Kapital’i yazması durumunda, kitabın öyle kalın tuğla gibi ve anlaması zor şekilde olmayacağını söylemiş, “Emeğin Yasaları”nın daha kolay anlaşılabileceğini ve daha geniş bir kitleye ulaşabileceğini söylemiştir.
Pavlov, 1880’li yıllarda, insanın en temel ve en güçlü içgüdüsünün “yiyecek bulmak” olduğunu “koşullu refleks” ve “koşulsuz refleks” kavramlarını oluşturmuştur. Fizyoloji ve psikoloji alanındaki çalışmaları ile psikofizyoloji ve deneysel psikoloji alanlarını derinden etkilemiştir Bu nedenle her iki bilim dalının kurucularından sayılır. Leningrad Fizyoloji Enstitüsü‘nün başında bulunarak çalışmalarını sürdürmüştür. Şartlı reflekslerin doğası ve işleyişi konusundaki buluşu, tüm araştırmaları öğrenme alanına yöneltmiştir. Pavlov, laboratuvarda mide üzerine bir çalışma yaparken bir şeyi fark etmiştir. Köpek daha et verilmeden önce ayak seslerini duyduğunda salya akıtmaya başlamıştır. Bu olaydan sonra Pavlov çalışmalarını bu yöne doğru geliştirmiştir.
Pavlov, refleks kavramıyla içgüdüyü açıklamış, içgüdülerin karmaşık reflekslerden oluştuğunu savunmuştur. Ayrıca Pavlov’a göre, şartlı refleksin incelenmesi, hayvan fizyolojisinde yeni bir inceleme alanı doğmasına neden olmuştur. Pavlov, insanlardaki gurur, terbiye gibi olguları da şartlı reflekslerle açıklamıştır. Pavlov’un deneylerinde, aşırı stres altında kalan deneklerde deneysel nevroz oluştuğu görülmüştür. Pavlov, yaptığı çalışmalardan ötürü 1904 yılında Nobel Fizyoloji ve Tıp Ödülü‘nü kazanmıştır.
Pavlov; araştırmalarının sonucunda, ‘savunma ve yiyecek refleksleri’ nin yanı sıra ‘hürriyet ve esirlik refeksleri’ni de literatüre kazandırmış ve ‘Hürriyet Refleksi’ bildirisini yayınlamıştır. Pavlov Marksizm’i hiçbir zaman kabul etmemiş ancak Sovyet psikologlar O’nun görüşleriyle Marx arasında köprü kurmaya çalışmışlardır. En sevdiği köpeğinin adı Lucy bir müzik topluluğunun da adıdır.
İstatistik Bölümü birinci sınıfta “Algoritma Tasarımına Giriş” dersinde öğrencilere değişik konularda araştırma yapmaları için bazı ödevler veriyorum. Pavlov’un en sevdiği köpeğinin adını da sormuştum. Aynı adlı müzik grubunun varlığını da bir öğrencimden öğrendim. Öğrencilerin ilgisini arttırmak amacıyla, emek verilmiş ödevleri panolara, kapıma astım. Bundan rahatsız olanlar tarafından şikayet edildim, adı geçen derste “Bilim Tarihi” anlatıyorum diye dekanlığa şikayette bulundular. The Johns Hopkins Universitesi Uygulamalı Matematik ve İstatistik Bölümü’nü ziyaret ettiğimde bazı öğrencilerin ödevlerinin camla çerçevelenmiş halde duvarlara asıldığını gördüm. İsteyenlere çektiğim fotoğrafları gönderebilirim.
1990 yılında ölen Amerikalı ruhbilimci ve şair Skinner, operasyonel koşullanma ile ilgili çalışma yapmış, son dönemdeki en önemli psikologlardan birisi olmuş, toplumların davranışsal kontrolü için özgün bir program geliştirmiştir. Deneylerini güvercinler üzerinde, kendisini dinleyen kitleye açık bir şekilde yapmıştır. Teorisi hakkında bilgi ve güvercinler üzerine yaptığı deneyler “youtube‘dan” görülebilir. Evrim Teorisi’nin babası Darwin, “Türlerin Kökeni” adlı çalışmasını tamamlamadan 23 yıl güvercinler üzerinde çalışmıştır. Torununun Darwin’in güvercinleri adlı videosu
adresinden izlenebilir. Yeri gelmişken söyleyelim; güvercinler üzerinde yapılan çalışmalar, hem psikolojide hem de askeri amaçlarla kullanılmaktadır. Helikopter gibi havalanıp iniş yapabilen uçaklar güvercinlerin kanat çırpışları modellenerek geliştirilmiştir. Yine bir gruptaki elemanlardan birisinin liderliğinin oluşması ve bu dinamiğin nasıl ortaya çıktığının modellenmesi güvercinler üzerine yapılan çalışmalar sonucunda anlaşılmaktadır. Bununla ilgili çalışma dünyanın en seçkin dergisi Nature’de yayınlanmıştır. İletişimde olduğum çalışmanın başındaki kişiyi Türkiye’ye davet ettim ama zamanlarımız çakışmadı.
(Çalışmanın detayları ve videolara ulaşmak için, (http://hal.elte.hu/pigeonflocks/data.html ) Ben de güvercinler üzerine çalışmalarımı sürdürmekteyim. Yeni geliştirdiğim “Büyüme Modelini” Adana dalıcı güvercinleri üzerinde denemek üzere çalışmalarımı sürdürüyorum, ne yazık ki 3-4 senedir her türlü belgeyi tamamlamama rağmen, Etik Kurul belgesi alamadım. Gözlem ile deney arasındaki farkı büyük bilim adamlarına anlatamadım, gerisini siz düşünün.
Gelelim Sigi’ye, annesi Sigmund Freud’u Sigi diye çağırırmış, 1900’li yılların başında psikanaliz öğretisini geliştirmiş olan Avusturyalı nörolog. Kişiliğin 5 farklı dönemden geçerek geliştiğini öne süren Psikanalitik kuramın kurucusudur. Kendini hastaların tedavisine ve psikanalizin yaratılmasına yoğunlaştırmıştır. Bu sürecin sonucu olarak 1897’de Oedipus Kompleksi, 1900’de Düşlerin Yorumu adlı eserler ortaya çıkmıştır.
Freud, 1910 – 1920 yıllarında Psikanaliz Üzerine, Bir Paranoya Vakası Öz yaşam Öyküsü Üzerine Psikoanalitik Gözlemler: Başkan Screber, Totem ve Tabu, Narsizmin İncelenmesine Giriş, Yas ve Melankoli adlı eserleri yayımlamıştır. Totem ve Tabu, Musa Denen Adam adlı eserleri okunmadan Freud’un geldiği noktayı anlamak olanaklı değildir. Bu iki kitap da dilimize çevrilmiştir. Özellikle Freud adı geçince işi cinselliğe götürenlere önemle tavsiye edilir. Kulaktan dolma bilgilerle ona buna laf uzatanlar için okuması ve anlaması oldukça güç kitaplardır. Freud tam bir delidir. On binlerce mektuplaşması vardır ve evinin her köşesinden, gizli yerlerden bu mektuplar çıkmakta bazıları da yok edilmiştir.
“Freud’un yaşamı, yaşadığımız dünyayı anlamak için vazgeçilmez bir biyografi, yapıtlarının yanında biyografisi de son derece önemli. İkincisi, biyografisine birazcık yakından baktığımızda, yapıtlarından neredeyse daha kışkırtıcı bazı ipuçları veriyor, o yapıtların nasıl yazıldığı üzerine. Ayrıca, Freud kadar yapıtlarıyla biyografisi arasında bağlantı kurulan, bunlar arasında kimi zaman bilimsel yaklaşımlar oluşturulan, kimi zaman dedikodular yapılan, ama her şeye rağmen de ondan bir türlü vazgeçilemeyen kışkırtıcı, açık bir yapıt biyografisi de. Ayrıca bir benzetmeyi, bir metaforu anımsatmak isterim: Freud’un da dahil olduğu üç büyük aydınlanmacı, üç büyük düşünür, dünyada üç büyük devrim gerçekleştirmiştir denir. Bunlardan birincisi Kopernikus’tur. Kopernikus 1541’de yaptığı, bir devrimle o zamana kadar inanılan, dünyanın kâinatın merkezi olduğu görüşünü tümüyle değiştirmiş ve yerkürenin dünyadaki uzaydaki sayısız yıldızdan bir tanesi olduğunu, hem de en küçümenlerinden bir tanesi olduğunu kanıtlamıştır. Ve bu tabii ki teolojiye, din bilimlerine büyük bir darbe olmuştur. İnsanın ve dünyanın kutsal kutsallığını yıkan bir darbe. Bu darbenin altından kalkmaya çalışılırken, bu kez Darwin, insanın, Tanrı’nın kutsal yaratığı değil, insanımsı maymundan bir devamı, şempanzelerle insanın ortak bir atadan evrimleştiklerini öngören teorisini ve kitabını, Türlerin Gelişimi kitabını yayımlamıştır. Yeni bir sarsıntı geçirmiştir narsist insan, kendini beğenmiş insan. Ardından da bu kez 1900 yılında Freud, düşlerin kitabını Düş Yorumu’nu yazarak, Bilinç Dışı adını verdiği bir bölümde, bu kez insanın bilinçli dünyasının da gerçekte tamamen kültürel baskı altında, aslında bastırılmış duygularının, içgüdülerinin etkisiyle hareket ettiğini ve bunlara uygun olarak, bilinçli dünyasını hiç de bilinçli olmayan bir kaynaktan ortaya çıkan gerilimlerle motive ettiğini, buluştuğunu belirlemiştir. Bu üç buluş, insanın dünyadaki yaşamını neredeyse altüst etmiştir. Ya da onun yakınlarının söyledikleri bir tanımlamayla; bütün psikolojiyi değiştirmiştir.”(*)
(*)
*Serol Teber, Bilimsel Bir Peri Masalı Freud’un Aile ve Tarihsel Romanı, Okuyan Us Yay.
Birinci Not: 2004 yılında ölen Serol Teber bizim bu topraklarda yetişmiş ender sayılabilecek Nöro-Psikiyatri Uzmanı bilim adamlarından birisidir. Melankoli adlı eseri her babayiğidin yazabileceği bir konu değildir ve dilimizde yazılmış, çeviri olmayan ender kitaplardan birisidir. Açık Radyo’da “Didik Didik Freud” adlı bir program serisi yapmış ve konuşmalar metin haline getirilmiştir. Kitabı almak istemeyenler için http://acikradyo.com.tr/arsiv-icerigi/didik-didik-freud-tekrar-acik-radyoda bağlantısı yararlı olabilir.
İkinci Not: Melancolia, Alman Rönesans ustası Albrecht Dürer tarafından yapılmış 1514 tarihli bir gravürdür. Birçok yorumun konusu olmuş, üstüne yüzlerce kitap ve makale yazılmıştır.
Üçüncü Not: Newton’dan çıktık yola Freud’da verdik mola, Kısmetse Olur programı ve benzerleri devam ettiği sürece bu tür derlemelere devam edilecektir.
- O güvercinin zindanı ve çatıdan kaçış hikayesi - 22 Nisan 2021
- Bir Dişe Aşık Olmak / Fibonacci Dizisi – Altın Oran - 9 Mart 2021
- “Ne çok alçaktan uç, ne çok yüksekten!”, Daedalus* - 1 Mart 2021