Annemi Covid aldı. Ambulans’a binip hastaneye kaldırılırken dahi “Merak etmeyin, ben iyiyim!” diyordu. Halbuki değildi. Aynı gün kaldırıldığı yoğun bakımdan hiç çıkamadı. 89 yaşında olmasına karşın inatla sürdürdüğü hayat mücadelesini beş ay sonra kaybetti. Üzerinden bir yıldan uzun bir zaman geçti. Aklıma gelmediği tek bir gün yok.
Neden hastaneye kaldırılırken iyi olduğunu söylüyordu? Şüphesiz kendi kendine yetebilme kaygısı taşıdığı için. Hayatı boyunca kendisine iyi baktı. O yaşta, basit düzeyde bile olsa egzersiz yapmayı ihmal etmedi. Kilosunun yüz gram arttığını görse, hemen ekmek yemeyi bırakırdı. Yaptığı her şeyde ölçülüydü. Arka planda ise hep aynı düşünce vardı. Ara sıra ağzından kaçırırdı. “Yatağa bağlı kalırsam size ayak bağı olurum!” diye. Bir anne, çocuklarına nasıl ayak bağı olabilir ki?
Yaş aldıkça, annemin düşüncesinin bana da yerleştiğini görüyorum. İleride çocuklarıma yük olmamak, onların hayatlarını rahatça yaşamasına imkân tanımak için yaşlılık yıllarıma yönelik (kendimce) önlemler almaya çabalıyorum. Hem sadece ben bu düşüncede değilim, Semih İşevi’nin geçen haftaki yazısında değindiği gibi, yolu birlikte yürüdüğüm sevgili eşimle de tam bir fikir birliği içindeyiz. Kendi kendimize yetelim ve kimseye yük olmayalım. Hayatımızı, bu duygu etrafında organize etmeye çalışıyoruz.
Şöyle bir baktığımda, bireyler yanında ülkelerin de giderek bu anlayışı kabullendiklerini görüyorum. Her ne kadar, onların temel motivasyonu “yük olmamak” olmasa da…
Rusya’nın Ukrayna’yı işgali sonrasında Avrupa’nın enerjide Rusya’ya olan bağımlılığını ortadan kaldırmaya yönelik olarak attığı kararlı adımlar bunun bir sonucu. Enerjide kendi kendilerine yetebilmek istiyorlar.
Yine, savaş sonucunda dünyanın tahıl ambarı olan iki ülkeden dünyaya tedariğin tehlikeye girmesi, ulusların kendi içlerine dönerek tarımsal yeterliliklerini sorgulamalarına, bu alanda kendi kendilerine yetmelerinin ne kadar önemli olduğunu anlamalarına sebep oldu.
Ya salgının başlangıcına ne demeli? Sert kapanma önlemleri nedeniyle birçok endüstrinin tedarik kanalları kesintiye uğramadı mı? Bu endüstrilerin çoğu, hammadde ve malzeme tedariğinde tek kaynağa bağlı kalmanın ne kadar tehlikeli olduğunu görüp, yakın ve çeşitlendirilmiş tedarik kaynakları oluşturmaya yönelmedi mi?
Aynı durumun, nadir toprak metalleri açısından da gerçekleşmekte olduğunu söylersek yanlış olmaz. Örneğin Japonya, daha yeni bu konuda Çin’e olan bağımlılığını azaltmak için kritik madenlerin okyanus tabanından sağlanmasına yönelik adımlar attığını duyurdu.
Ülkeler, kendi kendine yetebilmek için koşulları giderek daha çok zorluyorlar.
Bu döngü, ne bireyler ne de ülkeler açısından sonlanacak gibi gözüküyor.
Geçenlerde rastladığım bir haber, bana bu yazıyı yazmak için ilham verdi. Lübnanlı bir mimar, çevre dostu ve kendi kendisine yetebilen bir ev inşa etmiş. Evi inşa ederken nemi emmek ve ısıyı dengelemek için kerpiç tuğlalardan, gün ışığının kolaylıkla içeriye girebilmesi amacıyla da kullanılmış şişelerden faydalanmış. Kerpiç tuğlaları yapmak için etrafındaki toprağı kullanmış. Şişeleri, yakındaki bir pub’dan edinmiş. Duvarlarda kullanılan bir diğer malzeme içi kumla doldurulmuş, kullanılmış araç lastikleri. Kendi yiyeceğini yetiştirebilmek amacıyla, bir cam balkon yapmış. Sera etkisinden faydalanmak suretiyle tropik meyveler yetiştirmeye uygun bir alan yaratmış. Su ihtiyacını karşılamak için bir çözüm geliştirmeyi de ihmal etmemiş tabii. Bu amaçla kurduğu “yağmur suyu toplama sistemi” yanında çatıya konuşlandırdığı güneş enerjisi panelleri de düşünüldüğünde, evin tamamen “kendi kendisine yeten” bir yaşam alanı olmasının hedeflendiği kolaylıkla anlaşılabiliyor.
Tüm bunlar neden yapılıyor, diye sorduğumda beynim bana yanıtı şu şekilde veriyor: Çünkü, bağımlı bir yaşam, sürdürülebilir olmuyor. Pandemi, hep göz ardı ettiğimiz bu gerçeği bize altını kalın çizgilerle çizerek hatırlattı. Son yirmi – otuz yılda şahit olduğumuz şekliyle globalizasyonun çok daha dar bir kapsama sıkışarak süreceğini; kullan at döneminin bittiğini ve aşırı tüketime yönelten kapitalizmin sonunun göründüğünü yüzümüze adeta çarptı. Yeni düzende, kendi kendine yetebilmek önemli meziyetlerden birisi olacak.
Annemden başlayıp bireylere ve ülkelere savrulan düşüncelerim, bu noktada yeniden anneme odaklanıyor. Hayatını sürdürülebilir hale getirmek için yaptığı şeylerin ne kadar kıymetli olduğunu anlıyorum. Belki Covid yeryüzüne gelmemiş olsa, yaşamını öz disipliniyle, gayretiyle, etrafa pozitif enerji yayarak yüz yaşına kadar sürdürebilir ve “dalya!” diyebilirdi. Eminim o yaşta da kimseye ihtiyaç duymazdı.
Hepimiz, böyle kendi ayakları üzerinde dimdik durarak, kendi kendine yeterek uzun bir ömür sürebilir ve ardımızda sevgi dolu anılar bırakarak o ömrü tamamlayabiliriz umarım.
Hepinizin yeni yılını kutluyor, kendi kendinize yetebildiğiniz, şahane bir yıl diliyorum.
Bir sonraki yazıda görüşene kadar, sağlıcakla kalın.
- Dünyada 4B Hareketi ve Sürdürülebilirlik - 16 Aralık 2024
- Yeme İçme Alışkanlıklarınızı Radikal Şekilde Değiştirmeye Hazır mısınız? - 31 Ağustos 2024
- Nihayet Söylediler, Kral Çıplak - 3 Ağustos 2024