Küresel Cinsiyet Eşitsizliği raporunda 146 ülke arasında Türkiye 124. Sırada yer almaktadır.
Biyolojik Cinsiyet, kadınlar ve erkekler arasındaki fiziksel ve biyolojik farklılıklardır. Örneğin erkeklerin vücudunun daha kıllı olması, seslerinin kalın olması, kadınların kemiklerinin nispeten ince olması, doğurabilme özelliklerinin olması gibi farklılıkları ifade eder. Doğuştandır, bedensel, fizikseldir, evrenseldir.
Toplumsal cinsiyet, Kadınlara ve erkeklere toplumsal olarak yüklenen rolleri ve sorumlulukları ifade eder. Sosyal yönden kadın ve erkekten beklenen veya uygun görülen davranış biçimlerini tanımlar. Toplumsallaşma sürecinde öğrenilir. Toplumun cinsiyetlerden beklentilerine işaret eder. Toplumdan topluma ve zamandan zamana farklılık gösterebilir.
Kadınlara ve erkeklere ilişkin ayrımcılığın, eşitsizliğin ve tutumların oluşmasında kalıp yargılar en önemli unsur olarak karşımıza çıkar. Kalıp yargılar, toplumla ilgili genellemeler içerirler ve bizi, toplumun tüm üyelerini o kalıp yargı doğrultusunda algılamaya yönlendirebilirler.
Dünyadaki birçok toplumda erkekler; güçlü, kendine güvenli, korkusuz, bağımsız, gerçekçi gibi güçlü benlikleri yansıtan ve istenir kalıp yargılarla kadınlar ise bağımlı, pasif, kararsız, duygusal gibi daha zayıf benlikleri yansıtan kalıp yargılarla tanımlanır. Kadın ve erkeklere doğuştan itibaren bazı özellikler atfedilir. Erkeklerin daha güçlü, mantıklı, aktif, dışa dönük; kadınların ise duygusal, narin, merhametli, şefkatli olduğuna inanılır. Bu inanış kız çocukların eline oyuncak bebek, evcilik seti verilerek, erkek çocuklara ise kamyon, silah, tamir takımı alınarak pekiştirilir. Sonuçta, bu durum her iki cinsiyete belirli kalıplar dayatılmasına ve kişinin kendini gerçekleştirebileceği farklı alternatiflerin tıkanmasına neden olur.
Bu beklentiler içinde kadınlardan sorun çıkarmayan, uyumlu olan, sorgulamayan, eşine itaat eden, eşine hizmet eden, hem iyi bir eş, hem iyi bir iş kadını, iyi bir anne olan bir kadın rolü vardır.
Toplumsal Cinsiyet Rolleri: Toplum tarafından kişiye atfedilen ve kişinin uyması beklenen tutum, davranış ve eylemlerdir.
Cinsiyet rolleri bebekler henüz doğmadan, aileler ve toplum tarafından onlar için kurulan hayallerde yeşermeye başlar ve bebeklerin doğumu ile onlara sunulan koşullar ve yönlendirmeler ile gelişimini sürdürerek toplumsal yaşam içerisinde çocuk tarafından içselleştirilmesi sağlanır. Chodorow (1978, 1995)
Annesini evde mutfakta gören kız çocuÄŸu oyuncak tabakları ile kendi bebeÄŸine yemek yedirirken, ileride babaları gibi araba sürecek olan erkek çocuklar oyuncak arabaları ile oynarlar. Bu süreçte bebek ile oynamak isteyen erkek çocuk “kız gibi” olacağı korkusu ile ailesi tarafından cinsiyetine uygun olan oyuncaklara yönlendirilir, böylece erkek çocuk uygun olmayan davranışı nedeni ile cezalandırılarak kendi cinsinin rollerine uygun davranma konusunda motive edilir. (Dökmen, 2014.60)
Aynı şekilde toplumsal cinsiyet rolleri erkekleri de belli kalıpların içine sokar ve erkeklerden koruyan, kollayan, dayanıklı bireyler olması ve duygusallık barındırmaması beklenir. Aksi durumlar kadınlık rolü olarak görüldüğü için aşağılama biçimi olarak kullanılır. Çünkü norm haline gelmiş toplumsal cinsiyet rollerine göre kadınlar ikincil konumda görülmektedir.
Tüm tarihsel süreçte toplumlar kadınları ev ile ilişkilendirmiş ve ev-çocuk-aile sarmalında temel bileşen kadın olmuşken; erkek ev dışı çalışma yaşamı ile sosyal, siyasal ve yönetsel alanlarda aktif bir rol üstlenmiştir. Geleneksel toplumsal cinsiyet rollerine göre erkeğin en önemli rolü ailenin geçimini sağlamak iken, kadının en önemli görevi çocuklarını büyütmek ve aile yaşamının devamlılığını sağlamaktır (Moya, Expósito and Ruiz; 2000:825) (Akt. Günay ve Bener).
Toplumsal cinsiyet eşitliği; Farklı cinsiyetlere sahip bireylerin eşit haklara sahip olması demektir. Her iki cins hak, özgürlük ve sorumluluk açısından eşittirler. Bu bilinç eğitim ve öğretimin her aşamasında verilmelidir. Tabii ki aile kurumu bu eğitimde en öncelikli kurumdur.
Anayasa Madde 10 – Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. (Ek fıkra: 7/5/2004-5170/1 md.) Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür.
- Köy Enstitülerinin Eğitimdeki Rolü ve Günümüz İhtiyacı - 16 Aralık 2024
- Türkiye’de Bir Yıl İçerisinde En Az 66 Çocuk İş Yerlerinde Hayatını Kaybetti - 7 Aralık 2024
- Erkeklik: Geleneksel Kalıpların Eleştirisi - 30 Kasım 2024