Kahramanmaraş katliamı ya da bir soykırım denemesi

Kahramanmaraş olayları Ülkücü Gençlik Derneği’nin bir film etkinliği düzenlemesiyle başlıyor. Rusya’dan Türkiye’ye kaçan iki kişinin serüvenini anlatan bir film olan “Güneş ne zaman doğacak” adlı filmi kentteki Çiçek Sineması’na oynadığı günler sinemanın önü ve içi faşistler tarafından bir gösteri alanı haline dönüştürüyor. Kapıda dergiler, gazeteler, rozetler, bayraklar satılıyor; içeride “Başbuğ Türkeş”, “Komünistler Moskova’ya” “Katil İktidar”, “Müslüman Türkiye” sloganları atılıyor. Filmin oynamaya başladığının üçüncü günü gecesi filmin ikinci yarısı için ara verildiği bir sırada, salonun ön sıralarında “parça tesiri olmayan, basınç tesirli ve etkisinin az olduğu” uzmanlarca saptanan bir patlayıcı madde atılıyor. Patlamadan birkaç kişi hafif şekilde yaralanıyor. Patlamanın hemen ardından sinemadan dışarı çıkan bir gurup, kitleyi peşinden sürükleyerek CHP İl örgütü binasına saldırıyor. Binaya dinamit atılıyor ve taşlanıyor. Aynı anda kentin her yanına “Solcular sinemaya bomba attı, çok sayıda ülkücü yaralandı, bombayı atan solcu bir genç yakalandı” şeklinde haberler yayılıyor.

Aynı gün başta Hergün Gazetesi olmak üzere gerici ve faşist gazeteler, “Komünistler kardeş kavgasını başlattı” şeklinde manşet atıyorlar. MHP sözcüsü “Maraş’ta yapılan komünist katliamı bir mezhep mensupları katlediliyormuş gibi gösteriliyor” diye açıklama yapıyor. Türkeş, “Komünistlerin katliamlarını durduramayan hükümet defolup gitmelidir” diyor. İçişleri Bakanı “Tahrik iki taraflıdır. Çiçek Sineması’na bomba atan bir solcudur. AP Genel Başkanı Demirel ise, “Bana sağcılar ve milliyetçiler cinayet işliyor dedirtemezsiniz” diyor.

Kahramanmaraş katliamı faşistlerle devrimciler arasında çıkan bir çatışma ve Alevi-Sünni çatışması değildi. Bir soykırım denemesi olarak önceden tasarlanan, toplu katliam taktiklerine göre hazırlanan, örgütlü ve planlı bir faşist saldırıydı. 19 Aralıkta başlayıp 25 Aralığa kadar devam eden çoluk-çocuk, kadın, yaşlı genç denmeden yapılan büyük bir toplu katliamdı. Bu planlı faşist saldırı ve soykırım o dönemde yapılan katliamların en kapsamlısıydı. Bu bakımdan derin devletin ve sivil faşist güçlerin siyasal taktiklere ve örgütlenme modeline uygun olarak gerçekleştirilmiş iyi bir örnek oluşturuyordu. O dönemde MHP İl ve İlçe yöneticilerinin birçoğu Özel Harp Dairesi’ne bağlı ve onun sivil kolu gibi çalışıyordu.

Türkeş, MHP’nin 12 Eylül yargılamalarında Özel Harp Dairesi’ni şöyle savunmuştu: “Kontrgerilla kampanyası, esasen Özel Harp Dairesi’nin şahsında Türk Silahlı Kuvvetleri’ni hedef almıştı… Dünyanın bütün ordularında ‘özel harp’ daire veya şubeleri vardır. Komünistler ve bölücüler ‘gerilla’ kavramının kanunsuzluğu ihtiva etmesinden yararlanarak, devletin özel savunma ve istihbarat organlarına Kontrgerilla damgasını basmakla, bu mekanizmaları ‘kanun dışı’ göstermeye çalışmışlardır… Biz bu durumu şöyle tespit ediyorduk: Türk milleti, anarşi ve terör denilen ‘gayrı nizami harp’ saldırısı karşısındadır… Terör bu genel dolaylı taarruzun önemli bir bölümüdür… Millet ve devlet olarak böyle bir şuurda birleşmemiz, milletçe devlete yardımcı olmamız, meselelerin çözümünde elbirliği yapmamız gerekir… Milliyetçilerin ‘devlete yardımcı’ olmakla suçlanmaları böyle bir ortamda son derece ilgi çekici bir tertiptir… Milliyetçiler, komünizme karşı devleti, ülke bütünlüğünü ve demokrasiyi yaşatmak için kutsal bir mücadele veriyorlar.”

Katliamla ilgili olarak açılan Sıkıyönetim Mahkemesi’nin İddianamesi’nde bu gerçek bütün açıklığıyla ortaya konulmuştu. İşte İddianameden alıntılar:

“Filmin oynandığı ilk gece dergi sattırmak, sinema önünde kontrol görevi yaptırmak ve seyircilere kendi görüşlerinde slogan attırmak suretiyle yoğun bir propaganda ve taraftar toplamak kampanyası yürüten Kahramanmaraş ÜGD’nin yönetici, üye ve sempatizanları bunu yeterli görmemiş; sanık Ökkeş Kenger (Şendiller)’in ifadesinde açıkça belirttiği üzere Kahramanmaraş ÜGD Şubesi Başkanı ve İkinci Başkanı’nın görüşmeleri sonunda, bu iki şahısça halkı sol çevrelerin aleyhine kışkırtmak için solcuların attığı süsü verilerek; tahrip gücü az bir dinamiti sinema salonuna atıp patlatma karaı alınmış ve işin icrası Ökkeş Kenger (Şendiller)’e verilerek ilerde olayın ortaya çıkması halinde kendilerinin Kahramanmaraş’ta bulunmadıklarını iddia edip mekan tanıkları ile doğrulamak üzere patlamanın yapılacağı gece Birinci Başkan da Küçüknacar köyünde bulunacak şekilde Maraş’tan ayrılmışlardır.”

“Dernek İkinci Başkanı, Maraş’tan ayrılmadan önce sanık Ökkeş Kenger (Şendiller) ve dernek muhasebecisi sanık Mustafa’ya yapacakları işin planını ve dinamitleri nereden alacaklarını ayrıntıları ile anlattıktan sonra bu işi 19.12.1978 gecesi bitirmeleri gerektiği emrini vermiştir.” İddianameye göre olayların seyri özetle şöyle gelişmiştir:

19 Aralık 1978. Çiçek sinemasında bombanın patlatılmasının ardından sinedan çıkan 200-300 kişilik grup sokağa çıkarak gösteri yapmaya başlar ve CHP binasını tahrip eder. Fakat hesaplanan kalabalık oluşturulamadan polis engeli ile karşılaşılır. Aynı gece Ökkeş Kenger (Şendiller) Ankara’ya ÜGD Genel Merkezi’ne telefon ederek “görevin tamamlandığını, başlatılan gösterilerin polis tarafından bastırıldığını” söyleyerek “bize yardım yollayın” der.

20 Aralık 1978. Alevilerin yoğun olduğu mahallede bulunan bir kahve bombalanır. Bu kahve yaklaşık bir ay önce silahla taranan 2 ölü ve 7 yaralının olduğu bir kahvedir.

21 Aralık 1978. TÖB-DER üyesi iki öğretmen okul dönüşünde kurşunlanır, öğretmenlerden biri olay yerinde, öteki de kaldırıldığı hastanede ölür.

22 Aralık 1978. Cuma günüdür ve öldürülen iki devrimci öğretmenin cenazesi kaldırılacaktır. AP Belediye Başkanı ve MHP il yönetimi kendi içerisine ve köylere adamlarını yayarak, ölen öğretmenlerin dinsiz olduğu, Tanrıyı ve peygamberi inkar ettikleri söyleterek dinine sahip çıkan Müslümanları cenazenin kılınacağı Ulucami’ye çağırır. Kısa zamanda Ulucami’nin çevresi, evlerin çatılara, yollar, faşistler ve gericiler tarafından tutulur. Bu sırada cenazeleri Ulucami’ye getirmekte olan ilerici, devrimci ve demokratlardan oluşan topluluk çember iç ine alınır. Ardından taşlar, sopalar, bıçaklarla saldırıya geçilir. İki grup arasında çatışma sokak aralarında da sürer. Bu arada faşistler silah kullanmaya başlar ve olaya jandarma da silahla karşılık verir. Ölen ve yaralananların içinde birkaç sağcı da vardır.

Aynı günün gecesi: Olayları planlayan, tahrik ve teşvik eden ve iddianamede adları bulunan 30 kişilik grup bir evde toplanır ve bir gün sonra (23 Aralık) yapacakları eylemler konusunda çeşitli kararlar alır. Buna göre, kentte bulunan solcu ve alevi olarak tanınan kişilerin evleri saptanır, hangi mahallelere saldırılacağı planlanır, birimlerin başına sorumlular tayin edilir, silah, dinamit, gazyağı, sopa vb. mühimmat ile ulaşımda kullanılacak araçlar tedarik edilir.

23 Aralık 1978. Kente çevre il, ilçe ve köylerden çok sayıda insan getirilmiştir. Kentte arabalı ekipler dolaşmaktadır. Belediye hoparlöründen sürekli olarak “Kızıllar tarafından Müslüman kardeşlerimiz öldürülüyor, Allah için cihada” çağrılır. Ulucami önünde geceden toplanmaya başlanmıştır. Minareden “Kızıl komünistlere karşı cihad sağrıları yapmaktadır. Belediye ait hoparlörlü bir araç caddeleri dolaşarak “Komünistler camileri yakıyor, suyumuza zehir katıyor, din kardeşlerimizi öldürüyor” vb şeklinde anonslar yapılıyor. Polis ve asker bütün bu faaliyete seyirci kalıyor. İşte iddianameden birkaç çarpıcı örnek:

Bir şikayet dilekçesinden: “Sabah saat 7.30’da mahallemizi kurumak için gelen piyade taburu başındaki Binbaşı ve Yüzbaşı bize siz içeri girin, sizin emniyetiniz sağlanmıştır diyerek biz mahalle sakinlerini evlerimize tıkadıktan sonra, Yüzbaşı askeri araca bindirerek yamaç dağdaki toplanmış kalabalığın yanına gidip kalabalığın yanındaki bir sivil araçtan indirilen malzemelerin dağıtılmasına nezaret etti. Tekrar mahalleye geldiğinde kışlayı aleviler bastı kışlayı kurtarın diye bir yaygara koparıldı, taburun kışlaya çekilmesi sağlandı. Biz aleviler vatandaş değil miyiz, bizleri ezmeye niçin teşebbüste iftiralarla bizleri eziyorlar. Çocuklarımızı kadınlarımızı kesiyorlar, diri diri mahalledeki çam ağaçlarına çiviliyorlar.”

Yaralı bir vatandaş: “Helikopter üstümüzde dönüyor. Devlet yaptı bunları, kimse yapmadı. Kimse öldürmedi bizi onlar öldürttü. Sekiz saat, on saat helikopter üstte döner de elli bin kişinin üstüne, demez mi ki bunlar niye öldürülüyor, bir asker göndermez mi? Sakallı hoca dedikleri karşı caminin damından ateş ediyordu. Müslüman caminin damından ateş mi eder?”

Bir Alevi vatandaş: “İki-üç bin kişi vardılar. Hep ellerinde Alman tüfeği, mavzer, makineli vardı… Kadınların memeleri kesildi. Irzlarına geçildi. Altı aylık çocuğumuza kurşun sıkıldı. Kolları, bacakları ezeldi… Böyle vahşet görülmedi.”

Mağdurlardan biri “Saldırganlardın başında elindeki eğri şarjörlü otomatik tüfeği bir taraftan ateş ederek, diğer taraftan da ‘ne duruyorsunuz, bomba atın, dinamit atın, elinize ne geçerse atın’; ‘solcuları vurun, sizi polis durdurursa, dönün polisi vurun, asker durdurursa dönün onu da vurun’ diyordu.”

Resmi kayıtlara göre katliamda 111 kişi vahşice öldürüldükten, 210 kişi yaralandıktan, 500’e yakın ev ve işyeri tahrip edildikten sonra, Erzincan’dan gelen askeri birlikler tarafından durduruldu.

Katliamdan sonra “Tahrik iki taraflıdır. Çiçek sinemasına bomba atan bir solcudur” diye demeç veren İçişleri Bakanı İrfan Özaydınlı istifa etti. 26 Aralık 1978’den itibaren 13 İl de (İstanbul, Ankara, Kahramanmaraş, Adana, Elazığ, Bingöl, Erzurum, Erzincan, Gaziantep, Kars, Malatya, Sivas, Urfa ve daha sonra İçel’de) Sıkıyönetim ilan edildi. Sıkıyönetimin ilanından sonra askeri müdahale ortamını ve zamanını saptamak üzere bir Genelkurmay Başkanlığı’nda Çalışma Grubu oluşturuldu. Çalışma Grubu, 12 Eylül 1980’e kadar devam edecek olan 14 aylık bir süreçte müdahale planına uygun olarak hazırlanan bir program uygulamaya başladı. Bu bakımdan Kahramanmaraş katliamı 12 Eylül askeri müdahalesinin başlangıç aşamasıydı.

Yararlanılan kaynak kitap: Şaban İba, “Türkeş’ten Bahçeli’ye MHP’nin Devletle Bitmeyen Dansı”, Pencere Yayınları, İstanbul, Ekim 2017.

Şaban İBA