Franz Kafka’nın Dava adlı eseri, bireyin anlam veremediği, sebepleri kendisine açıklanmayan ve mantıktan uzak bir yargı süreciyle karşı karşıya kaldığı absürt bir dünyayı tasvir eder. Ana karakter Josef K., neden suçlandığını bilmeden sürekli sorgulanır ve yargılanır, ancak bir sonuca ulaşmadan kaderine terk edilir. Bu roman, modern toplumlarda bireylerin sistem karşısındaki çaresizliğini işlerken, gücün hukuk adı altında nasıl keyfi bir mekanizmaya dönüşebileceğini de gözler önüne serer.
Türkiye’de muhalif belediyelere kayyum atamaları ve belediye başkanlarına açılan davalar da adeta Kafka’nın bu karanlık anlatısını gerçeğe taşıyor. Halkın demokratik yollarla seçtiği belediye başkanlarının, sudan sebeplerle suçlanması ve görevlerinden uzaklaştırılması, bir hukuk sisteminden ziyade bir güç gösterisini andırıyor. İşte bu süreçte, Kafkaesk unsurlar tüm açıklığıyla beliriyor.
Bir “Dava” Hikayesi: Hukukun Belirsizliği
Kafka’nın Josef K.’sı, suçunun ne olduğunu öğrenmeye çalışırken, her kapıdan yüzüne kapanan yeni bir belirsizlikle karşılaşır. Türkiye’de ise muhalif belediye başkanlarının açılan davalarda karşı karşıya kaldığı durum bundan farklı değil.
Örneğin, bir başkan “ihalede usulsüzlük” ya da “terör örgütüyle bağlantı” gibi soyut gerekçelerle suçlanıyor. Ancak suçlamaların dayandığı deliller ya yok ya da çarpıtılmış durumda. Tıpkı Josef K.’nın hangi yasaları çiğnediğini bilmeden yargılanması gibi, bu davalarda da hukuk bir sis perdesinin ardına gizlenmiş durumda. Sonuç? Belediye başkanları görevden alınıyor, yerlerine atanmış kayyumlar geçiyor ve halkın iradesi yok sayılıyor.
Keyfiyetin Normlaşması
Kafka’nın dünyasında bürokrasinin ve yargının labirentleri, bireyi yıpratan bir mekanizmaya dönüşür. Türkiye’de muhalif belediyelere yönelik davalarda da benzer bir durum görüyoruz. Suçlamalar öyle belirsiz ki, belediye başkanları “acaba hangi sözüm ya da eylemim suç kapsamına alınacak?” sorusuyla sürekli tetikte kalıyor. Bir belediye başkanının yardım kampanyası düzenlemesi, taziye ziyaretinde bulunması bile bir anda “terör örgütüne destek” olarak yorumlanabiliyor.
Bu, yalnızca bireysel bir baskı değil; aynı zamanda toplumsal iradenin cezalandırılması anlamına geliyor. Muhalif bir partinin kazandığı belediyelerin sistematik olarak hedef alınması, hukukun evrensel ilkelerinden olan tarafsızlık ve adaletin açık bir ihlali. Bu süreçte Kafka’nın şu sözleri yankılanıyor: “Bir yerde büyük bir suç varsa, mutlaka bir suçlu bulunacaktır. Eğer suçlu yoksa yaratılır.”
Kayyumlar ve Demokrasiye Darbe
Josef K., sonunda anlamadığı bir sistemin kurbanı olur. Bu, bireysel bir kaderin ötesinde, tüm bir toplumun adalet sistemine olan güvenini sarsar. Muhalif belediyelere yönelik kayyum atamaları da benzer bir etki yaratıyor. Türkiye’de bu uygulama, halkın demokratik süreçlere olan inancını zedeleyen bir mekanizmaya dönüştü. Seçmenlerin tercihleri, yerel yönetimlerde birer kalem darbesiyle yok sayılıyor.
Bu noktada, Kafka’nın bürokrasi ve güç eleştirisi derinleşiyor. Yargının siyasallaşması, seçilmiş iradenin keyfi biçimde tasfiyesi ve hukukun araçsallaştırılması, toplumun temel değerlerini çürüten bir kanser gibi işliyor. “Kayyumlar” bu bürokrasinin görünen yüzü, arka planda ise bir sistem eleştirisi yatıyor: Gücün her zaman haklı, bireyin her zaman suçlu olduğu bir dünya.
Direniş ve Umut
Kafka’nın Davasında Josef K., sistemi sorgulayan ama bir çıkış yolu bulamayan bir figürdür. Ancak bugünün dünyasında, toplumsal bilinç ve dayanışma, bu karanlık labirentlerden çıkışın anahtarı olabilir. Muhalif belediye başkanlarına yönelik bu süreçler, yalnızca bireylere değil, aynı zamanda demokratik değerlere bir saldırıdır. Bu noktada, hukuk devleti ilkesinin yeniden tesisi, bireylerin ve toplumun iradesine sahip çıkmasıyla mümkün olabilir.
Kafka’nın anlattığı “dava” bir trajediydi. Türkiye’deki bu süreç ise, halkın iradesine sahip çıkmasıyla umuda dönüştürülebilir. Çünkü halkın seçme hakkı, sistemin keyfiyeti karşısında en güçlü cevaptır.
- Asgari Ücretin Ötesi: Eşitlik İçin Genel Grev - 25 Aralık 2024
- Toplumsal Yarayı Anlamak: Maraş Katliamı’nın Derin Kökleri - 23 Aralık 2024
- Yeni Zenginler: Gösterişçi Tüketim ve Lümpen Burjuvazi - 15 Aralık 2024