Erkekler, askerlik anıları anlatılmaya başlanınca sonu hiç gelmeyecek sanırsınız. En sıradan olaylar bire bin katılarak anlatılır. Abartmada sınır tanınmaz. Ağır onur kırıcı cezalar, yenen dayaklar bile eğilir bükülür, eğlenceli hale getirilerek anlatılır.
Askerlik yapıp kahramanlıklara imza atmamış yoktur. Herkesin kurtardığı bir vatan vardır. Son zamanlarda, Doğuda, Güneydoğu’da askerlik yapanlar kendilerini farklı bir yere koyuyorlar. Herkesinki bir yana onlarınki bir yana. Birkaç gün arayla, bunlardan ikisi ile karşılaştım. Ayak üstü, kaşla göz arasında anlattıkları anıları kanımı dondurdu.
Biri garson, diğeri kasap çalışanı iki genç. Biri yemekte, diğeri alışverişte ayak üstü laflarken anlatmaya başladı. Güneydoğu’da askerliğini yaptığını söyleyin garsona, “zor olmuştur” der demez, hiç duraksamadan, “Yoo hiç zor olmadı. Ben doğrudan öldürmeye giriştim” dedi.
Kasap çalışanı ise, elinde bıçak onlarca terörist öldürdüğünü söyledikten sonra, bıçağı tezgâhın üzerine bırakıp cep telefonundan öldürdükleri ile çekilmiş fotoğraflarını göstermeye kalktı.
Şaşkın, ne diyeceğimi bilmez bir halde, zar zor toparlanıp, “kalsın, görmek istemiyorum” diyebildim. Çektirdiğim kıymayı, kestirdiğim kuşbaşılık eti bırakıp kasaptan çıktım. Kendimi sahile zor atım. Üst üste iki sade kahve içip, kendimi denizden gelen esintiye bıraktım. Nice sonra, biraz kendime gelebildim.
Bir iki gün önce de, taksi şoförünün “abi üstün başın kan olmuş” demesine “hayvan kesitim” diyen, arkasında boynunu kesilmiş, kanlar içinde, “ölmek istemiyorum” diyen bir kadın ve “anne ne olur ölme” diye yalvaran kendi kızını bırakarak kaçan adamın sözleri dolaştı sosyal medya hesaplarında…
Cesaret edip görüntüleri açıp izleyemedim. Okumakla yetindim. Cinayetten bir gün sonra, yan masada kadının biri hararetle, “o caniyi yakalayıp hemen orada asacaksın” diyordu. Bir diğeri, “Hayır, onu bağlayıp her gün etinden bir parça koparacaksın” diyerek itiraz eti. Bitmedi, “idam önüme gelirse imzalarım” diyen bir cumhurbaşkanı, “tasarı meclise gelirse destek veririz” diyen bir kadın politikacı, parti başkanı…
Kadın öldüren, idam isteyen, işkence yapılmasından yana olanların ülkesi, şiddet ülkesi burası. Çok uzun bir süredir, ölümden, öldürmekten bu rahatlıkta konuşuyoruz. Televizyon dizilerini geçiyorum, haberlerde her gün öldürülen “terörist” sayıları veriliyor. Seçim meydanlarında öldürülen “hain” “terörist” sayıları ile övünülüyor, oy isteniyor. Olmadı, ölen askerlerin şehitliği üzerinden ölüm kutsanıyor. Annelerden oğlu şehit oldu diye dik durması, hatta sevinmesi isteniyor. Acısını haykıranlar linç ediliyor.
Devlet, son 40 yıldır aralıksız şiddet dilini kullanıyor. Eril, buyurgan bu dil, AKP’nin toplumu kutuplaştıran gerilim politikalarıyla giderek ülkede hâkim bir dil olmaya başladı. Kürtlerin kendine/devlete “ihanet” ettiği, “ayırılmak” istediği paranoyasından beslenen bu dil, çok kolay ve hiç duraksamadan saldırgan baskıcı olabiliyor, açık şiddete dönüşerek kıyıcı olabiliyor…
Devletin kullandığı bu eril buyurgan dil, herkesi, ama en çok erkekleri etkiliyor. Onların dili olarak gündelik hayat içinde yeniden üretiliyor. Erkekler, bunu dilde yeniden üretmekle kalmıyorlar. Benzer gerekçelerle kendisine “ihanet” ettiğini düşündüğü, eşe, sevgiliye, çocuğa, arkadaşa, iş ortağına karşı şiddet olarak yansıtıyorlar.
- Hız Sınırlarını Aşmak ve Ortadoğu’nun Çaresizliği - 15 Aralık 2024
- Kozmik Birlik: Hepimiz Yıldızların Çocuklarıyız - 9 Ekim 2024
- İçsel Yolculukta Aldığımız Yaralarla Ayağa Kalkmak - 25 Mayıs 2024