Bursa’da ayrıldığı nişanlısını 12 yerinden bıçaklayan Batuhan Malay’ın yargılandığı dava, kadın cinayetlerinin ve şiddetin adalet önünde nasıl ele alındığını sorgulatan çarpıcı bir örnek. Malay’ın savunması, hem toplumda hem de hukuk sisteminde kadınların karşılaştığı çelişkili durumları bir kez daha gözler önüne seriyor.
Kan Donduran Savunma
Geçen yıl gerçekleşen olayda, Batuhan Malay, ayrıldığı nişanlısı Ayşenur K.’yi AVM otoparkında bıçakladı. Genç kadın hastaneye kaldırılırken, Malay kısa süre sonra polise teslim oldu. Olay, bir kadının özel hayatına dair karar alma hakkının nasıl şiddetle karşılanabileceğini gösteren tipik bir tabloyu yeniden sahneye koydu.
Malay’ın mahkemede yaptığı savunma ise toplumdaki toksik erkeklik anlayışının bir yansıması niteliğinde. “Onu hala seviyorum” gibi ifadelerle şiddeti romantize etmeye çalışması, kadının özgür iradesini hiçe sayan tehlikeli bir zihniyetin örneği. Malay, eski nişanlısını takip etmediğini iddia ederken, kıskançlık ve sahiplenme duygusuyla hareket ettiğini itiraf ediyor. “Kıskandım, sinirlendim ve bıçakladım” diyerek şiddeti kontrolsüz öfke ve “sevgi” maskesiyle örtmeye çalışıyor.
Adalet Sistemi Ne Söylüyor?
Davanın savcısı, Malay için “kasten öldürmeye teşebbüs” suçlamasıyla 20 yıla kadar hapis talep etti. Ancak bu cezanın, kadınlara yönelik şiddet davalarında caydırıcılığı olup olmayacağı tartışmalı. Benzer davalarda sanıkların “ağır tahrik indirimi” gibi ceza indirimlerinden faydalandığı düşünüldüğünde, bu tür davalar, kadınlar için bir güvenlik sınavına dönüşüyor.
Ayşenur K.’nin yaşadığı dehşet, Türkiye’deki kadınların maruz kaldığı yaygın tehditlerin bir örneği. Genç kadının otoparkta saldırıya uğramadan önce takip edildiğini fark edip babasını araması, kadınların güvenlik kaygısını bir an bile unutamadığını gösteriyor. Bununla birlikte, sanığın tutukluluğunun devamı kararlaştırılmış olsa da karar duruşmasının ertelenmesi, mağdurun adalet bekleyişini uzatıyor.
Toplum ve Hukuka Düşen Sorumluluk
Bu dava, sadece bireysel bir şiddet vakası değil, aynı zamanda Türkiye’de kadına yönelik şiddetle mücadelede sistemin etkinliğini sorgulatan bir örnek. Kadın cinayetlerini önlemek ve şiddetin kökünü kurutmak için yalnızca cezaların değil, toplumsal bilinç ve eğitim politikalarının da dönüştürülmesi gerekiyor. Şiddeti romantize eden söylemler yerine, kadınların bireysel haklarına saygıyı ve eşitliği merkeze alan bir anlayış inşa edilmelidir.
Kadınların yaşam hakkını savunmak, sadece yasal bir mesele değil, aynı zamanda ahlaki ve toplumsal bir sorumluluktur. Bu dava, adaletin yerini bulması için bir sınav niteliğinde. Toplumun bu tür vakalarda sessiz kalmaması ve dayanışma içinde olması, değişimin ilk adımı olacaktır.