İşçi Sınıfı Tarihimizin Gölgeli Sayfalarından: 6-7 Eylül’de Paşabahçe Cam İşçileri

Demokrat Parti’nin iktidar dönemi partizanlıkla birlikte milliyetçiliğin ve antikomünizmin de yükseldiği, kitlelerin parti savaşları ya da milliyetçi, anti-komünist kışkırtmalar için seferber edildiği bir dönem olur. CHP’nin büroları aracılığıyla sendikalar kurdurup denetleyerek onları kendi yedeğinde birer kitle örgütü yapma yönündeki politikaları DP tarafından da özü itibariyle devam ettirilir. Evet DP sendikalar kurdurmamış, hatta sendikaların parti vesayetinden kurtulmaları yönünde görüşler savunmuştur ama iktidarı döneminde yandaşı sendikacılar eliyle bu yapılardan ve onların üyelerinden kendi gündelik politik manevralarında mobilize ettiği bir kitle gücü olarak yararlanmaktan geri durmamıştır. Siyasi tarihimize acı deneyimler olarak kazınan kitlesel kışkırtmalar ve linç gösterileri, düşmanlık yaratan cephe oluşumları bu döneme damgasını vurur. Bu eylemlerin kentlerdeki öncü aktörleri arasında işçiler de bulunur. DP, büyük bir bölümü umutlarını kendisine bağlamış, kendisini desteklemiş işçi sınıfını araçsallaştırır, onların tarih sahnesinde hakları için mücadele eden bir sınıf yerine kışkırtılmış kalabalıklar olarak, mobilize edilmiş vurucu güçler olarak yer almalarını tercih eder.

Ekonomik göstergelerin olumlu seyrettiği ilk dönemin ardından gelen durgunluk yıllarında iktidarın, otoriter bir yönelime girdiği gözlenir. 1955 yılından itibaren oluşan baskıcı ve saldırgan atmosfer içinde uluslararası planda gündeme gelen Kıbrıs meselesi üzerinden yürütülen milliyetçi propaganda öne çıkar. Bu siyasetin yürütülmesinde kullanılan başlıca araçlardan birisi de hükümetin vesayetinde kurulan Kıbrıs Türktür Cemiyeti’nin (KTC) faaliyetleridir. İktidara yakın bir grup hukukçu ve gazeteci tarafından kurulan Cemiyet öğrenci birliklerinin yanı sıra sendikalarla da yakın bir ilişki içindedir. Akkaya’nın yerinde saptamasıyla[1]; 40’lı yıllardan itibaren milliyetçilik ve anti-komünizmin toplumsallaştırılmalarında sosyolojik bir aktör olarak algılanıp bu temelde yapılandırılmaya girişilen işçiler ve örgütlerinin büyük kısmı o sıralarda basın tarafından milli dava olarak sürekli gündemde tutulan Kıbrıs meselesinde de etkin bir rol oynama çabasındadırlar.

Özellikle de iktidar yanlısı sendikacılar ve onların yönetimindeki sendikaların bu yönde yürüttüğü etkinliklerin belirgin örneklerini, tam da bu nitelikte bir yönetim yapısına sahip olan İstanbul Cam-İş Sendikası’nda izlemek mümkündür. 1954’ün son aylarında bir grup sendikacının Kıbrıs’taki Türk işçilerin komünistlerin etkisinden uzak, milliyetçi çizgide sendikalar oluşturmaları ve bir araya gelmeleri misyonuyla gerçekleştirdikleri Kıbrıs gezisine katılan sendika başkanı Hasan Türkay geziye dair izlenimlerini sendika dergisinde yayınlar.[2] Saldırgan bir milliyetçilik ve anti-komünizmle bezeli yazıda, Kıbrıslı Türk işçi birliklerinin temel amaçları, “kırıcı grevlere gitmeyerek işverenlerle masa başında anlaşmak ve komünist sendikalarla mücadele etmek” olan bir federasyon oluşturmaları için yapılan çalışmalar anlatılır. Başkanının da katıldığı Kıbrıs gezisini izleyen günlerde bu havaya kapılmış olduğu anlaşılan sendika İstanbul İşçi Sendikaları Birliği’ne gönderdiği bir yazıyla Kıbrıs’taki Türk teşkilatlarının ihtiyaçlarını karşılamak üzere, bir miktar bayrak ve Atatürk fotoğrafını temin ettiğini haber verir.[3]

Hemen bir sonraki ay içindeyse Kıbrıs Türktür Cemiyeti’nin Paşabahçe Şubesi açılır.[4]  İşçilerin yoğun olarak katıldıkları açılış töreni sendikacıların yanı sıra fabrika müdürünün de konuşmalarıyla hamasi bir hava içinde geçer. Cemiyet’in şube başkanı ise aynı zamanda sendikanın yöneticisi olan Hasan Türkay olmuştur. Dilek Güven’in dikkat çektiği gibi KTC’nin İstanbul şubelerini kuranlar çoğunlukla DP ilçe yöneticileri ve sendika yöneticileridir.[5] DP’nin işçi örgütlerini milliyetçi temelli bir mobilizasyona soktuğu saptamamız da bu olguya dayanmaktadır. Paşabahçe şubesi etkin bir şube olarak çalışmalarına devam eder. Cemiyetin 6-7 Eylül olaylarından hemen önceki büyük toplantılarından birisi Paşabahçe şubesinde, 28 Ağustos 1955’te, Cam-İş’in haberine göre, binlerce  Paşabahçelinin katılımıyla gerçekleşir.[6]  Toplantıya katılanlar hep birlikte, “gerekirse

Kıbrısa gönüllü gitmeye” yemin ederler. Tüm ülkeyi saran gergin atmosfer, sonunda bir provakasyonla patlar ve 6-7 Eylül 1955 günü başta Rumlar olmak üzere İstanbul’daki azınlıklara yönelik kitlesel bir saldırıya dönüşür. Bugün elimizdeki çeşitli kaynaklar bu saldırılarda işçiler ve örgütlerinin etkin ve yaygın bir biçimde yer aldığını göstermektedir.[7] Nitekim Paşabahçe işçilerinden de olaylara katılanları olduğu yönünde tanıklıklar bulunur.8 Olaylar sırasında tutuklananların çoğunluğu işçilerdir, olaylardan sonra ise çok sayıda sendikacı tutuklanır. Bunlar arasında İstanbul Cam-İş yöneticileri de vardır.9 Bu arada diğer birçok sendika gibi İstanbul Cam-İş’in merkezinde de Örfi İdare’nin (sıkıyönetim) görevlendirdiği asker ve polislerce arama yapılmış, içerideki evraka el konup kapı mühürlenmiş ve sendikanın faaliyeti kısa bir süre için durdurulmuştur.10

M. Hakan Koçak


[1] Yüksel Akkaya, “Korporatizmden Sendikal İdeolojiye, Milliyetçilik ve İşçi Sınıfı”, Tanıl Bora-Murat Gültekingil(Ed.), Milliyetçilik içinde (829-840), İstanbul: İletişim Yayınları, 2003, s.836

[2] Hasan Türkay, “Kıbrıs’taki İntibalarım”, Cam-İş, Yıl: Sayı:27(1 Ocak 1955), s.1, 4

[3] KİSA, “İİSB’nin 4.1.1955 tarih ve 1128 sayılı yazısının karşılığı olarak İ.Cam-İş’ten Başkan Hasan Türkay imzasıyla 17 Ocak 1955 tarih ve 467 sayılı yazı.”, (İİSB evrak kayıt tarihi: 17.1.1955, no: 1624)

[4] Cam-İş, “Kıbrıs Türktür Cemiyetinin Paşabahçe Şubesi Merasimle Açıldı”, Yıl: Sayı: 29(1 Mart 1955), s.2,4

[5] Dilek Güven, Cumhuriyet Dönemi Azınlık Politikaları Bağlamında 6-7 Eylül Olayları, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, s.61

[6] Cam-İş, “Paşabahçe KTC Toplantısında Binlerce Paşabahçeli Gerekirse Kıbrıs’a Gönüllü Gitmeye Yemin Ettiler”, Yıl: Sayı: 35(1 Eylül 1955), s.1,2 . Bu aynı zamanda olaylar öncesi derneğin gerçekleştirdiği son şube toplantısıdır.

[7] Güven, s.63-64