Antroposen (İnsan Jeolojik) Çağı terimi, bir süredir bilim insanları arasında ciddi tartışmalara ve birçok yeni teoriye önayak olmuş bir kavram.
Antroposen Yunanca insan anlamına gelen anthropos ve jeolojik çağ anlamını yükleyen _cene ekinin birleşiminden oluşuyor. Antroposen kısaca insan jeolojik çağı anlamına geliyor. Türkçe‘ye “İnsan Çağı” diye geçmiş. Üzerinde uzlaşılmış resmi bir tanımı olmasa da insanlığın ekosisteme, gezegenimize etkisinin en üst/geri döndürülemez düzeye geldiği, içinde bulunduğumuz çağ gibi özetlenebilir.
Dilimize Arapçadan geçmiş şu dönemde insanı betimleyen ve insana yakışmayan iki sözcük daha var. Tahribat ve tahrifat.
Tahribat; yıkmak, zarar vermektir. Tahrifat; aslını bozup değiştirmektir.
Birinde yerle bir etmek, diğerinde bozmak vardır. Yıkılanı yapmak kolaydır ama bozulanı…
Bu yüzden Türk edebiyatının güçlü ve unutulmaz kalemlerinden Ahmet Hamdi, Mahur Beste eserinde, “İnsan bozulur, insan kalmaz; bir medeniyet insanı yapan manevi kıymetler manzumesidir. Anlıyor musun şimdi derdin büyüklüğünü?… Cahilsin; okur, öğrenirsin. Gerisin; ilerlersin. Adam yok; yetiştirirsin, günün birinde meydana çıkıverir. Paran yok; kazanırsın. Her şeyin bir çaresi vardır. Fakat insan bozuldu mu, bunun çaresi yoktur.” der.
Kendisinde tahrifat, başkasında ve doğada tahribat oluşturan canlıdır İnsanoğlu.
Onlarca yıldır bilim insanları tarafından açıklanan veriler, geri dönülebilir sınırda olduğumuz konusuna vurgu yapmaktaydı. Son yıllarda özellikle kutup buzullarında görülen erime ve yok oluşların beklenenden çok daha erken gerçekleşmesi, iklim değişikliğinde sınır değerlerin giderek zorlanması, yaşanan seller, kuraklıklar, hortumlar ve ekstrem hava koşulları nedeniyle, geçmişte yapılan açıklamaların bile artık iyimser bulunduğu bir dönemdeyiz ve maalesef artık geri dönüşü olmayan bir çağa doğru yol alıyoruz.
Cehennem ölünce karşılaşacağımız bir kavram değil artık. Belki de Aldous Huxley haklıdır. Dünya, başka bir gezegenin cehennemidir. Ya da kendi cehennemimizi elbirliği ile yaratıyoruz. “Antroposen” terimi her ne kadar fütüristtik ve insana güç atfeden bir terim gibi algılansa da önümüzdeki yıllar, insanın doğa karşısındaki acizliğini yüzümüze vurmaya aday görünüyor.
Gezegenimizde insan kaynaklı değişiklikleri ve bunların sürdürülebilirlik için yarattığı zorlukları anlamamız, kim olduğumuz, nereye gittiğimiz ve nasıl hareket etmemiz gerektiği konusunda yeniden düşünmenin zamanı gelip geçmiyor mu? Ya da haddimizi bilmemizin.
“Bin senede okusam, ne biliyorsun diye sorsalar bana, haddimi biliyorum derim.” Demiş Hz. Mevlâna. Bizim sorunumuz haddimizi bilmememiz ve yozlaşmamız.
İnsanın bu dünyada bulduğu/bulacağı, kendi ettiğinden başkası değildir. Ve bence bu bizim son sınavımız. Olgunlaşıp insanlığımızı hatırlamazsak, dünya ana hak edene hak ettiğini verecek, haddini bildirecek ve korkarım bizsiz devam edecek.
Sonunda da bizim dudaklarımızdan kendim ettim kendim buldum cümlesi dökülecek.
- Başkası Olma Kendin Ol - 6 Ağustos 2024
- Kanallardan Çöllere Bir Keşfin Öyküsü - 2 Ağustos 2024
- Yaşam Bir Sahne İse Sergilenen Ne? - 29 Temmuz 2024