İdam Ceza Değil Cinayettir

“Asmayalım da besleyelim mi?”

Faşist 12 Eylül darbesinin zalim generalinin kanla ve kinle yazılan insanlık tarihinin karanlık sayfalarına altın harflerle geçen bu sözü, yurdumun iliğine kemiğine faşizm işlemiş insanının da en sevdiği söylemlerden biridir.

Yurdumun hemen her kesimden insanı, kendi baktığı yerden çok ağır bir suç olarak gördüğü her eylemin faili için aynı kirli cümleyi kullanır.

Kimilerine göre terörist ya da vatan haini olarak nitelenen insandan, çoğunluğun en nefret ettiği suçlu tipi olan çocuk tecavüzcülerine kadar, son derece geniş bir yelpazede yerini bulur “beslenmeyip asılması gerektiği” düşünülenler.

Görünen o ki “bedavadan beslenme şansını bulmak”, yurdum insanı için en ideal yaşama modellerinden biridir ve bir suçlunun hapishanede çalışmadan karnını doyurabilecek olmasını ona sanki millî piyangoda büyük ikramiye vurmuş gibi algılamakta, bu “şansın” karşısında âdeta bilinçaltı bir kıskançlığa kapılmaktadır.

Bu tablodaki asıl acınası figürün, bu sıfatı bu arka plânla kullanarak eziklikte çığır açan kendileri olduğunun farkında bile değillerdir.

Yurdumun ölümsevici insanının yaşam algısı ve tarifi öylesine küçüktür ki, biz yaşam hakkı savunucularının idam edilmesi yerine ağırlaştırılmış müebbet hapisle cezalandırılmasını istediğimiz suçluların cezaevinde her türlü insanî ihtiyaçtan, sevdiklerinden uzak, geleceksiz, hayalsiz, düşsüz, ne zaman biteceği bile belli olmayan, çoğu zaman fiziksel ve psikolojik şiddetle de yıpratılarak acı ve yoksunluk içinde geçecek hayatlarını “bedava yemek yemek” cümlesine indirgeyip, bunu da bir kâr, bir yaşama biçimi, hatta bir ödül olarak görmektedirler.

Ne zavallı bir bilinçaltı, ne sığ bir yaşam algısı… İnsanın nasıl da düşük bir hali…

“Asmayalım da besleyelim mi?”

Beslemeyelim, parçalayalım; etini kemiğini de sana verelim onlarla köpeğini besle istersen!

İroni yapıyorum ama tüylerim ürpererek biliyorum ki, hadi dense bunu yapacak milyonlarca insanımsı var bu ülkede. Üstelik de bu çürümüş toplumda meydana gelen her suçta kendi parmağı da olduğunu asla algılamadan müthiş bir hınçla ve keyifle yapacak olan…

Terörist dediği insanın silaha sarılmasının onun en basit yaşama haklarını bile kullanmasına, dilinin, kültürünün yasaklanmasına onay vermekle, tecavüzcü dediği insanın suçunun çocukken pipisini göstermesine övgü dizmekle, kadın katilinin cinayetinin kendi ikiyüzlü toplumsal değer yargıları ve kadına potansiyel orospu olarak bakışı ile direkt suç ortağı olduğu gerçeğiyle asla yüzleşmeden.

Bu trajik durum tespitlerini bir yana bırakıp şimdi biraz da idamı konuşalım isterseniz.

Hatta daha da ötesine gidip, ceza denilen olgunun misyonunun ne olduğuna, bu bağlamda da idamın bir ceza olup olmadığına bakalım.

Biraz bilinç ve farkındalık sahibi olan herkesin bildiği gibi cezanın öncelikli misyonu, toplumda CAYDIRICILIK SAĞLAMAKTIR.

Peki, idam caydırıcılık sağlamakta ne derece başarılıdır?

Bu sorunun somut yanıtını görmek için Amerika’da yapılmış istatistiksel çalışmalara şöyle bir göz atmak yeterlidir. Orada konuya dair yapılan incelemeler sonucunda kesin olarak anlaşılmıştır ki, ABD’de suçluların devlet eliyle katledildiği eyaletlerdeki suç oranları, idamın olmadığı eyaletlerdekinden çok daha yüksektir.

Diğer ülkelerdeki araştırmalara bakıldığında da durum bundan farklı değildir.

Yani ki idam, cezanın nihaî hedefi olan “caydırıcılık sağlama” konusunda kesinlikle etkisiz bir yöntemdir ve bu kanıtlanmış bir gerçektir.

Dikkat ederseniz hiç ‘idam cezası’ tabirini kullanmıyor, sadece idam diyorum; çünkü idam bir ceza yöntemi değil devletin toplumsal onayla işlediği, idam taraftarı olan herkesin de suç ortağı olduğu âdi bir cinayet işleme şeklidir sadece.

İdam çığlıkları atanlar ne istiyor? Failin, yaptığı korkunç eylemin sonuçlarına en ağır şekilde katlanmasını ve beraberinde ondan intikam alarak yüreğinin soğumasını, bu şekilde de toplumsal vicdanın rahatlamasını değil mi?

Peki o zaman sorarım size, kestirmeden öldürülen bir insanın yaptığı eylemin sonuçlarına katlanması diye bir durum söz konusu olabilir mi? Tabii ki hayır. İşte tam da bu yüzden idam hiçbir şekilde caydırıcılık sağlamamakta, geriye toplumsal bir histeriden başka bir şey olmayan kıpkızıl bir intikam arzusu kalmaktadır sadece. Ki, suçlunun suçunun bedelini ödemeden ölüp gitmesi, bu ilkel intikam hissinin tatminini bile işlevsiz kılmaktadır.

Tüm bu gerçeklikler bağlamında bakıldığında olguya dair asla gerçek anlamda kafa yormadan ve araştırma yapmadan ilkel içgüdüleriyle idam peşinde koşan insanları, hayatın her boyutuna olduğu gibi buna da son derece dar bir pencereden bakan sığ, cahil, kindar insanlar olarak tanımlamak hiç de haksızlık olmayacaktır.

Hadi böyle bir kitlenin bu şekilde düşünmesini bir yere kadar anladık diyelim, ya kendini sol sosyalist veya aydın olarak tanımlayan insanların da sadece vahşet suçları için dahi olsa idam istiyor olmasını nereye koyacağız?

Biz bu ülkenin yaşam hakkı savunucuları olarak yıllarca idamın TCK’ndaki cezalardan biri olmaktan çıkarılması için mücadele verdik. Onlara sormak isterim, ne çabuk unuttunuz Denizleri, Mahirleri, ne çabuk unuttunuz el çabukluğu marifet yaşı büyütülerek asılan Erdal Eren’i… Ve hatta diğer kitleye soruyorum, ne çabuk unuttunuz Adnan Menderes’i ve arkadaşlarını?

Unuttunuz desem, unutmuş da değilsiniz. Hepiniz her fırsatta onları anmaktan ve ölümlerini acı ve isyanla yad etmekten geri durmazken, nasıl diliniz varıyor da ülkeye yeniden idam gelmesini isteyebiliyorsunuz? Bu nasıl bir çifte standart, nasıl bir aymazlık, nasıl bir akıl tutulmasıdır anlayamıyorum.

İdam yetkisi, birer hukuk devleti değil polis devleti olduğu su götürmez gerçek olan T.C. gibi üçüncü dünya ülkelerinde herhangi bir iktidarın eline verilebilecek en tehlikeli silahtır. Hiçbir iktidar yoktur ki bu korkunç silahı kendi varlığının devamını sağlamak için kötüye kullanmasın.

T.C.’de idamın yürürlükte olduğu dönemlerde yapılan infazlara bakılacak olunursa görülecektir ki, elbette ki münferit bazıları hariç, asılan insanların çoğu siyasî -tırnak içinde “suçlu”lardır. Ve bu insanların çoğu, eline silah dahi almamış, sadece soyut suç isnatları yapılarak fikirleri nedeniyle öldürülmüş kurbanlardır.

“Asmayalım da besleyelim mi?”

Evet, asmayalım da besleyelim; çünkü:

İdam bir ceza değildir.

İdam cinayettir.

İdamın geri dönüşü yoktur.

İdam kamu vicdanını rahatlatmaz, kamuyu da katil yaparak suç çarkının edilgen de olsa parçası kılar.

İdam toplumun en dip katmanında yaşayan, kaybedecek hiçbir şeyi olmayan suçlu profilinin gözünü kırpmadan göze alabileceği bir risktir ve hiçbir caydırıcılığı yoktur.

İdamdansa ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası, bir suçluya verilebilecek en büyük cezadır. Nefes almak değildir yaşamak. Ölmeyecek kadar yedirdiğiniz yemekle ona ne zaman sona ereceğini bilmediği, yoksulluk ve yoksunluk içinde kıvranarak geçecek bir hayatı dört duvar arasında tüketmesi gibi bir ceza vermiş olursunuz ki kamu vicdanını en iyi rahatlatacak, en fazla caydırıcılık sağlayacak, en ağır ceza budur, ölüm değil. Ölüm onun için kurtuluştur, ödüldür.

En önemlisi de, idam iktidarların silahıdır. O silahın kötüye kullanılmaması ihtimali sıfırdır.

Biraz bilgi, akıl, fikir, farkındalık ve vicdan sahibi olan hiç kimse idam istememeli, hatta idamın yeniden yürürlüğe girmemesi için elinden geldiğince mücadele etmelidir.

Aslolan toplumların ıslahıdır. Katil doğan sosyopat ve psikopotlar hariç, suçluyu genellikle toplum yaratır. O sosyopat ve psikopatlar da zaten mental sorunları olan insanlardır ve yerleri akıl hastaneleridir, idam sehpaları değil.

Kendini aydın ve muhalif olarak tanımlayan insanlara düşen en büyük sorumluluk, kendilerini her türlü bilgi ve farkındalıkla donatarak lafa gelince geniş geniş kendilerine lâyık gördükleri bu sıfatların hakkını vermek, en azından kendi yaşam alanlarında hayata dokunmak, güçlerinin yetebileceği acıları dindirmeye, aydınlatabilecekleri potansiyel suçlu çocuklara asla tepeden bakmadan, eşit bir düzlemden yaklaşarak farkındalık aşılamaya çalışmaktır.

En fazla idam çığırtkanlığı yapan kitleye düşen başlıca görev ise, kendi elleriyle iktidar yaptıkları insanlardan hukukun olması gerektiği gibi işlemesini talep etmektir, idam ve linç çığlıkları atmak değil. Çünkü cezasız bırakılan her küçük suç, büyük suçların tohumunu atmaktadır.

Her içimizi parçalayan vahşet suçu karşısında acı çekmemiz ve isyan etmemiz doğaldır ancak ne kadar yanarsak yanalım idam çığlıkları atmaktan vazgeçmek zorundayız.

İdam özgürlüğün, geleceğin, kendimizin, insanlığın, evrimin ipini çekmektir, yapmayınız.

Rabia MİNE
Latest posts by Rabia MİNE (see all)