Sevgili, geçmiş yılların serseri serçesi, biliyor musun ardıma bakmadım yürüyüp gittim. Elimde kalan son ekmek kırıntılarını yolumun üzerindeki serçelere serptim.Senin elinden bir yıldız gibi kayıp gitmiş zamana bir şans daha vermek istemedim. Öncesi sisli olunca sonrasının karanlık olmasından korktum.Belki bu yüzden sesini duymak dahi istemedim ve senden sürekli kaçmak istedim. Bütün izlerini üzerimden silmek ,silkinmek biraz zamanımı aldı Sen ile hiçbir yere ulaşamayacağımı biliyordum.
Bana senden haber uçuran güvercinleri susturuyordum. Köpekler gibi pişman sözlerini askıya alıyordum. Ulaklar sıklaşınca yüreğim duman içinde kalıyordu. Yalnız kalınca öteliyordum.En yakın arkadaşımı konuk ettim evime. Özgürlüğümü,mutluluğumu görsün ve sana serçenin kanat hızıyla haber uçursun diye.
Sen kimdin? Kent insanının entelektüel olguları içinde oldukça sosyal bir adamdın Sinemadan,tiyatrodan anlayan adam. Görsel sanatları yoğuran adamdın.Benim tamamen boş olduğum asla senin kadar kendimi dolduramayacağım yönümdün.Ben Sabahattin Ali’nin Hasan Boğuldu öyküsündeki dağlı kızdım.Sırtımdaki tuz çuvalı ağırlık olmazdı bana ya sen kent soluklu adam çıkamazdın o dağa.Dağlı ve ovalı ruhlar birbirini öldürürdü mutlaka. Bir serçe içimde yıllarca çırpındı durdu. Günü geldi tek el kurşunla öldürdüm onu. Sustu içimdeki kaygılar,bitimsiz korkular…
Sen ile geçen günlerim yabana atılmış sayılmazdı aslında. Olmayan bir yüzümü,bir gözümü aydınlattın.Ey sevgili! Sevgi için emek vermedin belki de ben emek vermeni istemedim kestim attım düğümü.İçimde öldürdüğüm serçeyi yeniden diriltemezdim.Neydi sevgi emekti,inadına direnmekti.Ben bilemedim sen de direnmedin.Ben aşık olmayı bilemezdim,çünkü aşk içinde büyümedim.Büyüme çağında zehirlediler beni.Babam annemi biti kadar sevmezdi. Tarla tapan var diye evlendirilmişti.Babam kanının deli aktığı zamanlarda dışarıya akardı. Dışarı çıkarken kendine iyi bakardı. Küçük bir kız çocuğu sezgisi içinde anlardım bunu. Annemi sevmediği gibi beni de sevmezdi. Bir gün başımı okşadığını anımsamam.
Kadın kimdi’ yatır döşek kaldır eşek’ algısında ,cennet ile cehennemin orta göbeğinde doğmuştum. Aşk içinde büyütmediler beni.Benim yaşadığım zamanların aşk içinde büyüttükleri büyük,küçük baş hayvanları ve tarlaları vardı insanların.Ben ekmeğin tadını değil toprağın tadını öğrendim Küçük yaşta tavukların altından yumurta alıp çalı,çırpı yakıp yumurtayı külde pişirmeyi öğrendim.o yüzden belki de külde pişen her şeyi çok severim.
Aşkı tarlaya verilen emek sanarak serpildim. Komşu çocukları da benim gibi büyüyorlardı.Demek ki akşamları yemek için yer sofrasında yokluğun hissediliyor,arayıp buluyorlarsa seni sessizce sevgilerini döküyorlardı kerpiç duvarlı ve kireç kokulu tek büyük odaya.Sevgi hep beraber sofraya oturmaktı.Kocaman buğusu üstünde tüten bir bazlamayı bölüşmekti.
Ben küçük yaşta sevgiyi sorgulayarak büyüdüm. Anam sormazdı,sorgulamazdı ;içine dönük yaşardı sevgisini. Ben isyan ederdim anamın sessizliğine. Babam sevgisini öfkesiyle karışık yansıtırdı anlayamazdım.Karadenizin hırçın dalgaları gibi köpürürdü sesi;niye hırçınlaştığına da aklım ermezdi.Gülümsemeyen,titiz,disiplinli yüzüyle beni kendinden kaçıran,korkutan ve ince ince düşündüren bir adamdı.Anama sorardım ”Babam beni hiç sevdi mi?” “Olur mu gızım buban seni sever. Bayramda bayramlık aldı ya…” Bayramlığımı ve pazardan bana aldığı saçsız naylon bebeğimi yeniden anımsar mutlu olurdum.Sorardım içimdekini tanımsız sevgiyi yoklayarak “Ana bubam seni sevdi mi hiç” Sorumu yanıtsız bırakırdı anam.”Aklın ermediği işlere burnunu sokma sen!”Anlardım babam anamın yalnızca gölgesini severdi.
Ah atalarımız aklıma düştü yine . Boşuna demiyor “Gören kuş gördüğünü işler ,görmeyen yuvasını taşlar diye.” Sevgili, ben sevgiyi kay(yaz yağmuru) damlası sandım. Sağanak yağmurlarda ıslanmaktan korktum. Şimşekli ,güçlü ışıklı yağmurları hiç özlemedim.Erkeğin ruhuna inmek diye bir şey yoktu bende. Feminist ülküyle dallandım ,budaklandım.Bir kaşık suda erkek milleti boğacaktım. İşte böyle sevgili babamdan kin aldım;anamdan duyarsızlık…
Benimkisi parçalı bulutlu bir çocukluktu ne yağmasını bilirdi ne de günlük güneşlik olmasını Kısmen örtülü ve temkinli…Senin güzel dediğin,nehir nehir aktığın yıllara ben çok güzel diyemiyorum.İçimde öldüğünü sandığım tutsak kalmış bir serçenin çırpınışı var. Sürekli yakalanmaktan korkan ,yürek tıpırtılarının içinde yıllarca yaşadı. Yılların serseri serçesi geçmiş günlerin kapısını araladı.İçeriye gözleri kör eden ışık süzmesi dökülüverdi.Şaşkın,suskun…Sözcükler işlevini yitirdi. Yitik zaman kanatları öykü sayfalarıma doluşuyordu. İçimdeki serçe kanadı öykü sayfama süzüldü..Bir serçe kanadı içim şimdi..
Hayırlı okumalar diliyorum dostlar.
Not: Hatice öğretmenin mail adresi:haticealtunay@hotmail.com
Kitap, Kültürkent Kuledibi Yayınlarından çıkmış.
Latest posts by Nokta Haber Yorum (see all)
- Bilim İnsanları, Bazı Kişilerin Neden Covid Olmadığını Buldu - 21 Haziran 2024
- Tüketicinin İyimserliği Azalıyor - 21 Haziran 2024
- Akşener, Erdoğan’dan Ne İstedi? - 7 Haziran 2024